“yaz geçer, iyi gelir sözcükler“
Murathan Mungan
Proust için uzamı duyumsamanın zirvesi. Hiç bitmeyen bir yaz için, tekrar tekrar yaşanan sonsuz bir şimdi için -pek Aziz Augustinus, çak!- okumak, başka metinlere köprüler kurmak, dünyayı metinlerden ibaret kılmak, sonrasında her şeyi unutup ağacı sadece bir ağaç, denizi deniz olarak görmek…
“Konuşmadan sonra şu soru soruldu: ‘Dr. Suzuki, Zen öğrenmeden önce insanın insan ve dağın dağ olması ile Zen öğrendikten sonra insanın insan ve dağın dağ olması arasındaki ayrım nedir?’ Suzuki yanıtladı: ‘Hiçbir fark yok, yalnızca sanki ayaklarınız bir parça yerden kesilmiştir.”
Tedirginlik duyarım, beni sarsan her bir metin uzayda kapladığım yeri sorgulatır. Sanki her şey kaybolur da kara bir boşlukta süzülürüm. İyi bir kitap, Morrissey’in herhangi bir şarkısı, manda tarafından kovalanmak -Zonguldak’ın kaldırımdan yürüyen hayvanları, yola saçılmış sınav kağıtları, ”ulan benim ne işim var buralarda” soruları, bitmeyen ara cümle yüzünden kafaya inen terlik- gibi işlerin insanda üşüme hissi uyandırması anlaşılabilir, zira insanın üşüdüğünde yaşadığının farkına vardığını söylemişti biri. Merak etmeyin, Erzurum soğuğunu yiyenler bu arkadaşa meşe odunuyla küçük dokunuşlar sundular, mucizeler yarattılar. Bir de okuma listesi bıraktılar, ben onların listecisi olsam da beğenmediğiniz kitaplardan siz sorumlusunuz.
Walden – Ormanda Yaşam
Spinoza’dan Kant’a, oradan Emerson ve Thoreau’ya, istikamet John Cage ve Patti Smith’e, çeşitli kanallardan kendini gösteren transandantalizmin saf hâli. İstifayı basıp Ege taraflarında tarla alarak doğal yaşama kavuşmak isteyenler için birebir. Bundan biraz daha fazlasına hazırsanız kitap da size hazır.
Kitap Hakkında:
Sivil itaatsizlik anlayışının öncülerinden sayılan Amerikalı yazar, filozof ve şair Walden Gölü kıyısında, şehirden ve modern hayattan kopuk bir biçimde geçirdiği yıllara ait deneyimlerini okurlarıyla paylaşırken sosyal ve ekonomik hayata dair, bugün için bile marjinal sayılabilecek fikirlerini öne sürmekten geri durmuyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin henüz emekleme çağında olduğu bir dönemde, sanki insanların hırslarının ve ihtiraslarının varabileceği noktayı o günde görmüşçesine, yalnızca doğanın nimetlerinden ve kişinin kendi emeğinden faydalanarak yaşayacağı bir dünya düzeni tasarlayan Thoreau aynı zamanda tasarladığı düzenin ilk uygulayıcısı. İflah olmaz bir münzevi olan Thoreau ile Walden Gölü kıyısında geçireceğiniz saatler düşünce dünyanızda yepyeni kapılar açacak. “Kedere bir övgü yazmak değil niyetim, sadece seher vaktinde tüneğinde dikilen bir horoz gibi kuvvetle ötmek ve komşularımı uyandırmak.”
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 385
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Zeplin Kitap
Biz Boğulanlar
Biraz Yüzyıllık Yalnızlık, biraz Pal Sokağı Çocukları, çokça Melville ve Homeros, Danimarka’da bir ada şehrinin 100 yılı. Dünya savaşlarının gölgesinde, endüstrileşmenin trak tiki taklarından kuşlarının sesini yitiren insanların masalsı yaşamları. Deniz. Deniz. Deniz.
Kitap Hakkında:
Avrupa ve Amerika’da 1.000.000 Okura Ulaşan Destansı Masal!
“Bir palavracının uydurduğu bir masal, bir neslin destanına dönüşüyor. Melville’in ve Steinbeck’in bayılacağı, okumaya doymayacağı, bir kasabanın moderniteyle mücadelesinin hikâyesi.”
-Washington Post-
“Biz Boğulanlar, daracık kanallardan geniş okyanuslara doğru açılan, zaferler ve mağlubiyetlerle paramparça olan mücadeleler halkasında dünya edebiyat tarihine meydan okuyan bir yapıt. Geniş omurgalı yelkenlisiyle usul usul Tolstoy’a yaklaşıyor!”
-New Republic-
“Bir anıt bu! Bir türkü bir destana dönüşürken tarihle şakalaşıyor, bize göz kırparken ona çimdik atmayı başarıyor!”
-Wall Street Journal-
Son zamanların en önemli Avrupalı yazarlarından Carsten Jensen’den baş döndürücü bir drama, bir destan. Biz Boğulanlar; ironik, çarpıcı, sürükleyici ve zekice. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından İkinci Dünya Savaşı’na doğru yelkenlerini açan bu roman, Deniz’in hikâyelerini okura aktarırken oldukça renkli yazınsal teknikler kullanıyor. Kara’nın bahtsız kaderini, onun endüstriyelleşmesini, savaşlarını, acımasızlığını şiirsel bir düşe dönüştürüyor, bize hiç de yalan söylemeden yaşamımızın koca bir düş olduğunu hatırlatıyor. Her şey bittiğinde okuru şu soruyla başbaşa bırakıyor, Jensen: “Sahi, yaşanan her şey bir düş değil mi?”
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 784
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Yayınevi: Dedalus
Biraz Konuşmasak
Kaan Koç iyi şairdir, lisede iki tertip üstümmüş ama tanışmadık. Dizelere sıkıştırdığı mevzularla benimkiler arasında benzerlik kurunca sezdim gerçi, aynı egzosu -ulan yine ilk seferde doğru yazamadım şunu- solumuş adamlarız sonuçta. Kitap meselesi derin adamlar içindir, kral bu kez çıplak değildir.
“Bahçemdeki korkuluk nar ağacıdır
Erken ölmüş, iyi giydirilmiş”
Ergin Günçe
Kitap Hakkında:
İyi bir yayımevini hak eden iyi bir şiir dili var Kaan Koç’un. Kopya ve arabesk şiirin 80 sonrası başlayan prim süreci 2000’lerde kopyalamaktan öte pek gidemeyen yeni kuşaklar için de acıdır ki yol olmuştur, Büyük Şairlerin kötü kopyaların fink attığı ve parayla şiir kitabı bastırma sevdasının çılgınca yaşandığı bu saçma zaman diliminde Kaan Koç ve onun gibi şairler çölde yaşamıyormuşuz sanısı yaratıyorlar çok şükür ki. Temiz ve kendine ait bir dile hep ihtiyacımız olacak!
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 96
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Altıkırkbeş Basın Yayın
Biri, Hiçbiri, Binlercesi
“Birtakım adamlar dünyadaki en makul, en doğal işmişçesine oturdukları masadan gördükleri kadarıyla dünyayı (uydurulmuş) kavram şablonlarının içine tıkıştırmakla meşgul.”
Eagleton, Edebiyat Kuramı nam kitabında -yukarıdaki alıntı başka yerden- edebiyat kuramı diye bir şey olmadığını söyler, ara sıcak olarak da son 150 yıla damgasını vuran felsefi akımları birbirine kırdırır. İnsan bir diğeri için anlaşılabilir bir varlıktır, insan bir diğeri için anlaşılabilir bir varlık değildir, dile sahip çıkalım, gomşumuz oluyo bizim, bilmem ne. Masa başı filozoflarının anlattıklarını irdeleyen adamlar bu açıdan daha ilgi çekicidir diyemem, daha oyunbazdır diyebilirim. Aynı şey? Calvino’nun beyin yakan metinleri bombadır diyorum, yanında bu müstesna eseri takdim etmekten de mutluluk duyuyorum. Pirandello, kimlikle ilgili meseleleri işlemesiyle ayrı, bunları yaratma biçimiyle ayrı bir güzel. Teoriyi pratiğe döken bir filozof bence. Sence?
Kitap Hakkında:
Tüm eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de Pirandello, insanın varoluşu ve kimliği üzerine eğiliyor. Halim selim bir adam olan “Vitangelo Moscarda”nın tüm hayatı, karısının bir gün kendisine sorduğu ve burnun eğriliğinden dem vurduğu o basit soruyla altüst olur. Kendisinden başlayarak tüm yaşamını acımasızca sorgular ve kendini yeniden bulmak için kendini parçalara bölmeyi öğrenir. Moscarda kimdir, kendi gördüğü mü yoksa başkalarının gördüğü mü? Kişilik bölünmesinin acımasızca ve mizahi bir dille işlendiği eser, ölümsüz bir de edebi kahraman da yaratır, “Vitangelo Moscarda.” Ve o kahraman bize şu soruyu sorar, “İnsan bir midir, hiç midir yoksa binlerce midir?”
Yalnızlık asla sizi de kapsamaz; sizi daima dışarıda bırakır ve sadece çevrenizde yabancı birinin var olmasıyla mümkündür: Nerede ve kiminle olursanız olun, tamamıyla yok sayılmalı ve siz de etrafınızdakileri tamamıyla yok saymalısınız ki arzu ve duygularınız kaygı verici bir belirsizlik içinde yitik, havada öylece asılı kalabilsin ve kendinizi kanıtlama arzunuz tamamen ortada kalkarken, bilincinizin içtenliği de yok olsun. Sadece kendisinin yaşadığı, sizinse var olduğuna dair en ufak bir iz veya sese rastlayamayacağınız bir yerdedir gerçek yalnızlık ve nitekim orada yabancı olan da sizsinizdir.”
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 280
Baskı Yılı: 2015
Yayınevi: Aylak Adam
Gecekuşu Cornelius
Galaksinin en güzel romanı olabilir, Andromeda’daki XG-1654’ten Ñ│m[«an ⌂ap’ın meta-romanlarıyla rahatlıkla kapışır.
Kitaptan alınan bölüm rezalet, yanlış düşüncelere kapılmayın, bu kitabı beğenmeyip samimiyet testinden geçenlerin paralarını iade edeceğim. Samimiyet testi yapısı gereği sadece Nairobi’de yapılabiliyor, haberiniz olsun.
Kitap Hakkında:
Bir kitapçıdaki yeni yayınlar kendi reklamlarını üzerlerine takılı renkli bir kâğıt bandrolle yapıyorlardı:
“Okunmaz bir paçavra… Beyni sulanmış bir ihtiyarın son yapıtı, bugüne dek tek nüshası bile satılmadı… Ervin Hörg?’nün en mide bulandırıcı, en tumturaklı şiirleri.”
“İnanılır gibi değil,” diyerek şaşkınlıktan şaşkınlığa düştüm. “Burada bu kitapları satın alanlar çıkıyor mu?”
“Almayacaklar da ne yapacaklar!”
“Ve de okuyorlar mı?”
“Yoksa sizde böylelerini okumuyorlar mı?”
(…)
Parlamentonun önündeki alanda birisi binlerce kişilik bir kalabalığa nutuk çekiyordu:
“Dar alnıma, hayvansal bir açgözlülükle çarpılmış yüzüme bir bakmanız yeter, kiminle iş tuttuğunuzu hemen anlayacaksınız. Hiçbir meslekten, bilimden anlamam, bu dünyada hiçbir iş için elverişli değilim, özellikle de size yaşamın anlamını açıklayacak ve sizleri bir amaca doğru sürükleyecek bilgim yok. Amacımın ne olduğunu da size anlatayım. Kısa yoldan küpümü doldurmak istiyorum, haraç toplar gibi para toplamak istiyorum, öyle ki benimki ne ölçüde artarsa, sizinki o ölçüde azalsın. Bu yüzden sizleri elimden geldiğince aptallaştırmam gerekiyor. Yoksa sizler kendinizi yeterince aptal mı sanıyorsunuz?”
“Hayır, hayır!” diye öfkeli bir uğultu koptu kalabalıktan.
“Madem öyle, şunu demek istiyorum, vicdanınız ne buyuruyorsa onu yapın. Rakibimi tümünüz de tanıyorsunuz. Soylu, elcil bir erkek, koca bir kafatası var, insanı aydınlatan bir de beyni. Bu kentte onun yanında yer alacak bir kişi var mı?”
“Hiç kimse!” diye kükredi kalabalık tek bir ağızdan.
“Hiç kimse yok” sesleri yükseldi ve yumruklar da havaya kaldırıldı.
Hava karardı.
Gecenin içinde dolanıyordum. Birden kara gökyüzü aydınlanıverdi, sanki güneş doğmuş gibiydi, pek çok güneş, bütün bir güneş sistemi. Alev saçan harfler kıvılcımlar saçıyordu:
“Çalıyoruz, aldatıyoruz, soyuyoruz.”
“Bu ne?” diye sordum Esti’ye.
“Bir bankanın ışıklı reklamı,” dedi aldırmazlık içinde.
Sayfa Sayısı: 239
Baskı Yılı: 2012
Dili: Urduca (Hemen Urduca öğrenin, geleceğin mesleği?)
Yayınevi: Pinhan Yayıncılık
Boşlukta Sallanan Adam
Pascal demiş, insanoğlunun tek derdi odasında yalnız başına oturamaması. Sıkıntısını askere giderek çözmeye çalışan bir adam var, boşlukta. Hayatında bir kere kıdemli başçavuş tokadı yese, bir kere koğuş yıkasa ne boşluğu kalır, ne sallanması.
Kitap Hakkında:
1976 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Saul Bellow’un yirminci yüzyıl klasikleri arasına girmiş romanı. Roman, İkinci Dünya Savaşı sırasında askere çağrılmayı bekleyen bir gazetecinin hikayesi. Günlük şeklinde yazılmış olan romanda savaş ortamının insanların hayatlarına, düşüncelerine, ilişkilerine olan etkisi çok güçlü bir şekilde hissediliyor.
Yirminci yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran modernizm akımına getirdiği farklı bakış açısıyla Bellow, Boşlukta Sallanan Adam’da tekniği bir kenara bırakarak karakterin düşüncelerini, hatta ruhunu ön plana çıkarıyor.
Kişinin kendi kendisiyle sık sık konuşma alışkınlığına sahip olduğu bir dönem vardı ve iç dünyasıyla ilgili olayları belgelemek utanç verici değildi. Oysa bugün, günlük tutmak kişinin kendine yenilgisi olarak nitelendirilecek bir zayıflık ve küçümsenerek değerlendirilen bir zevk sayılıyor. Katı bir dönem bu içinde bulunduğumuz. Kanımca bugün, İngiliz soyluluğundan vazgeçmiş Amerikalı bir kabadayının ilkeleri her zamankinden daha güçlü olmuştur. Duygularınız var mı? Bu duygularınızı doğru ya da doğru olmayan biçimlerde belirlemenin yolları vardır. Bir iç dünyanız var mı? Kimsenin değil, kendi sorununuzdur. Heyecanlarınız var mı? Boğun onları. Bir düzeye kadar herkes bu ilkeye boyun eğer. Kısıtlı bir biçimde, belli bir içtenlik sayılır bu; sıkı ağızlı bir açık sözlülük. Fakat içtenliğin en gerçek olanının yasaklayıcı bir etkisi vardır. En ciddi sorunlar katılığın içinde kaybolur. İçe dönüklük yoktur ve bu nedenle büyük vurgunlarda ya da yüreklilikte yenemeyecekleri düşmanlara karşı iyi korunmamışlardır.
Sisters Kardeşler
Tarantinovari bir macera, yaz için çıtır kitap.
Kitap Hakkında:
- 2011 Man Booker Ödülü Finalisti
- Governor General’s Edebiyat Ödülü
- Rogers Writers’ Trust Roman Ödülü
- Gıller Ödülü Finalisti
- Yılın En İyi Kitabı -Amazon.Ca
- Yılın En İyi Romanları Seçkisi – Washington Post Hermann Kermit ölecek. Commodore emri verdi, Eli ve Charlie Sisters kardeşler gerekeni yapacak. Altına hücum Amerikası’nın şöhretli tetikçileri onlar. Öldürmek Charlie’nin doğasında var; sevdiği işi yapıyor. Eli ise fazla geveze bir vicdana sahip bir katil için. “Belki başka türlü bir hayat mümkündür?” Bu soru dönüp duruyor Eli’ın zihninde, Kermit’in izinde Kaliforniya’daki altın madenlerine doğru yolculukları boyunca. Artık emin, bu onun son işi olacak. Hermann Kermit herhangi bir iş olsaydı keşke.
Eleştirmenler tarafından geçtiğimiz yılın en iyi kitaplarından biri kabul edilen Sisters Kardeşler, tam Coen Kardeşler’in yazacağı türden bir Western; garip, haşin, çıplak, komik, üzücü insan doğasını süslemeden, saklamadan, olduğu gibi sergiliyor. Patrick deWitt, birbirlerine kan, şiddet ve sevgiyle bağlı iki kardeşin öyküsünü muhteşem bir üslupla aktarıyor.”…Gerçekten, bir çift psikopata böylesine tutulduğumu hatırlamıyorum.”
David Wroblewski“Dewitt, tıpkı Tarantino gibi kanı komik kılmayı biliyor ve tıpkı Mark Twain gibi okurun iyi bir anlatıcının kişisel arızalarını gözardı etmeye hazır olduğunun farkında.” - Esquire”Başta Sisters Kardeşler’i böylesine farklı yapanın ne olduğunu isimlendiremedim. Ta ki kendimi aynada gülümserken yakalayana dek.”
Big Issue“Bir ziyafet… Her şeyiyle özgün ve ilahi bir biçimde eğlenceli. Sisters Kardeşler ilk sayfasından sizi bağlayıp,
günün battığını farkettirmeyen kitaplardan.”
Boston Globe“Patrick deWitt’in anlatıcısı – vicdan sahibi, melankolik bir kiralık katil. D?hiyane ve unutulmayacak bir karakter.”
Tom Perrotta“Tuhaf bir şekilde komik, insanı sarsan türden vahşetli ve geri planda hep bir hüzün … Tüm bunları başaran ise öyküyü biraz melankoli, biraz efkârla anlatan Eli Sisters; Sisters Kardeşler onun sayesinde elinizden düşüremeyeceğiniz bir esere dönüşüyor… mucizevi güzellikteki alacakaranlık sahnesi afallatıyor.”
Washington Post
Sayfa Sayısı: 360
Baskı Yılı: 2012
Yayınevi: Domingo Yayınevi
H. P. Lovecraft – Bütün Eserleri I, II, III
https://eksisozluk.com/entry/29873020
Korku sevmeyenler uzak durabilir, geriye kalanları büyük bir serüven bekliyor. Barker, King, Bloch, Poe, hiçbiri Lovecraft’ın tekinsiz dünyası kadar korkutmadı beni. O(k/b)urluğumu borçlu olduğum adamı bir kez daha saygıyla anıyorum, karanlıklar içinde uyusun.
Kitaplar Hakkında:
Yeni keşfedilmiş ve sonsuz bir dünyanın daha önce hiç anlatılmamış, kötücül öyküsü… Sorgulanamayan inançlar ve sarsılmaz gibi görünen toplumsal katmanların ayrıştığı ipince sınır… Gecenin sırrıyla irkilen, uzak olduğu kadar yakın, bıçaksırtı bir metafor…Tüm kehanet ve mucizeleriyle somut bir evren tasarımı olarak dehşet… Varlığıyla dünyayı lanetleyen bir giz ve çıkışsız bir aynalar salonu…
H. P. Lovecraft, kınında uyuyan kadim bir yüzle size dönüyor…
Unutulmuş tanrılar ve yüzyıllardır dile gelmeyi bekleyen lanetlerle dolu kapkaranlık bir evren. Çağlar boyunca ürkünün ve yalnızlığın beşiği olmuş diyarlardan sökün eden ilençli ruhlar. Yolunu kaybetmiş sahipsiz bedenler, mezarlıkların ölgün ışığıyla aydınlanan uçsuz bucaksız yeryüzü. Korku edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük ustalarından biri olduğu kabul edilen H. P. Lovecraft, toplu eserlerinin ikinci cildinde, iyi bilinen bazı öykülerinin yanısıra, Türkçe’de ilk kez yayımlanan öykü ve fragmanlarla ürpertici bir gerçeğin peşine düşüyor.
H. P. Lovecraft’ın tüm eserlerini kapsayan dizinin üçüncü ve son kitabı, gotik yazının gelmiş geçmiş en büyük ustası olarak kabul edilen Lovecraft’tan, üzerine dehşet ve korku yüklü bir dünyanın gölgesi düşmüş, karanlık ve ölümcül anlatılar. Benliği ürküyle sarmalanmış insanların, ıssız bir evrenin soğukluğunda çıktıkları uzun ve yalnız bir yolculuk; tüm varlıklarını ele geçirmiş bir dehşetin uzak ve derin çığlığı; dehşetin uyandırdığı bir bilinçten süzülen kesif bir karanlık. Ustalıkla olduğu kadar korku ve dehşetle işlendiği eserlerinde, Lovecraft, yaratıcılığının benzersiz cevherini paylaşıyor okurla.
Yann’ın Ülkesi
Lord Dunsany’nin -ne yazık ki- başka bir kitabı çevrilmedi Türkçeye. Muhayyilesi Lovecraft’la kapışır ki Lovecraft bu adama hayrandır, Celephais‘te Dunsany etkisi elle tutulacak ölçüde somuttur. Dost’tan çıkanı bulunamıyor, yeni seriden çıkmasını bekleyeceksiniz ya da nadirkitap.com’dan falan kovalayacaksınız.
Hayalbazların yarattığı dünyalara bayılıyorum, bu yüzden BK ve fantastik kurgusuz bir yaz geçmesin isterim.
Kitap Hakkında:
Tanınmış bağımlı yazarların ya da ait olabilecekleri bir grup oluşturmaya çabalayan ve bir grubun tapılan kişisi olmayı arzulayan entrikacı yazarların olduğu çağımızda, jonglör özelliği taşıyan ve kendini büyük bir mutluluk içinde düşlere terk eden bir Lord Dunsany’nin ortaya çıkışı alışılmadık bir olaydır. İçinde bulunduğu şartlardan kaçmadı. Bir eylem adamı ve bir askerdi, ama her şeyden önce yaşamının gizli özünü oluşturan çılgın bir evrenin, kişisel krallığının yaratıcısıydı.
– Jorge Luis Borges-
Philip K. Dick – Toplu Öyküler I, II
Yaza ustayla nokta koyalım, kafamızı çalıştıralım, olasılıklar ve başka dünyalar arasında seyyah, akıllıdan yeğ deli olalım.
Kitaplar Hakkında:
En büyük bilimkurgu yazarının 5 ciltlik bütün öykülerinin ilk cildi yazarının alışılmadık, nüktedan, kendisine özgü felsefi dünya görüşünü gözler önüne seriyor. Biri hariç bütün öyküler 1951-1952 yıllarında dokuz aylık bir dönemde yazılmıştır. Yirmili yılların başındaki PKD’den ilk darbe.
“Bilimkurguda görüşlerini ifade etmek için ideal formunu bulan felsefi bir yazara uygun bir çaba.”
-The Independent-
“Kurmaca edebiyatın her türünü en özgün biçimde uygulamış bir yazar. Philip K. Dick Avrupalı avangartçıların çoğunu çıkmaz bir sokakta yerinde sayanlara dönüştürüyor.”
-Sunday Times-
“Tarifi mümkün olmayan ve benzersiz bir sanatçı.”
-Ursula K. Le Guin-
Yirmi birinci yüzyılın en büyük bilimkurgu yazarı Philip K. Dick’in beş seriden oluşan toplu öyküleri, kitaba adını veren “Kader Ajanları”nın da yer aldığı ikinci ciltle devam ediyor. ABD’nin McCarthyciliğin pençesinde olduğu dönemde yazılan ve yayımlanan 27 öykülük bu seride PKD, her zamanki kurnazlığı, eğlenceli nevi şahsına münhasırlığı ve fevkalade değişken üslubuyla militarizme, paranoyaya ve yabancı düşmanlığına karşı sıradan insanların sesi oluyor.
“Dick aslında; gerçeklik ve delilik, zaman ve ölüm, günah ve kurtuluş konularında bizi eğlendiriyor. Kimse farkında değil, ama o bizim yerli Borges’imiz…”
-Ursula K. Le Guin, New Republic-
“Philip K. Dick, sizi gerçekten insanların zihninin içine sokuyor ve bunu, alanındaki herkesten daha iyi yapıyor.”
-Wall Street Journal-
(Tanıtım Bülteninden)
Not: Görseller ve tanıtım yazıları idefix.com’dan alınmıştır.