İlk öykü kitabı Kör Islık, Tefrika Yayınları tarafından yayımlanan Eyüp Tosun‘la kitabı üzerine kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
Keyifli okumalar dileğiyle…
Hoş geldiniz Eyüp Tosun. “Metruk Şifa” öykünüzde geçen, bitişik “hoşgeldiniz” yazan paspasa oturup bize ilk kitap heyecanınızı anlatır mısınız?
Hoş buldum, sağ olun. O paspasa oturursam anlatacaklarım bu söyleşiyi okuyanların psikolojisini bozabilir! Bazı sevinç ve kederleri anlatmam için zaman geçmesi gerekiyor. Bu ilk kitap sevinci de sanki öyle. Henüz doğru düzgün kelimelere dökeceğimi zannetmiyorum. Şu var ki; müthiş bir heyecanmış. Gözlerimi kapatıp bir boşluğa kendimi bırakmışım da sürekli düşüyorum, öyle uçarı! Evimle yayınevim yürüme mesafesinde. Kitabımla kavuşmaya giderken çokça geri daha fazlaca ileri, koşarcasına, gittim. Korku ve sevinç! İkisi birden.
“Dilimiz yaraymışçasına eksiltili sözcükler. Islıklar körleşti.”
İşin mutfağında olan, editörlük yapan ve dergiciliğin zorluğunu yaşamış bir yazar olarak, eksilen ve körelenle yazarın nereye varabileceğini anlatmak zor oldu mu?
Elbette bir zorluğu var. Nereye varabileceğimi ben de bilmiyorum, bilsem yazmazdım herhalde. Çok gördükçe ve çok fazlalaştıkça yaşamak gibi yazmak da zorlaşıyor. Her şeyi bilen, hep kalabalıklaşan insanları bir düşünün! Yeni bir şey/ler almanız mümkün değildir onlardan. Kafamda tepişen kalabalığın, seslerin ve görüntülerin uykuya çekilmesini bekliyorum, sonra tüm rüyalar bana kalıyor!
Öyküde biçim sizin için önemli midir? Örneğin öykülerinizde sıkça rastladığımız devrik cümleler, sözcüklerin dizimi, gündelik konuşma dilindeki ifadelerin çokseslilikle bize yansıması gibi?
Biçim önemli etkenlerden biri benim için. Başta hikâyeyi kurgularken değil de daha çok yazıya geçtiğimde ya da son dokunuşlarda at koşturduğum bir alan. Daha çok kafa yoracağım kesin biçim meselesine.
“Coğrafya kaderdir” ifadesine binaen bozkırın kaderini kitaptaki öykülerinizde, ben okuyucunun gözünden şans olarak görüyorum. Siz bu bozkır kaderini nasıl ifade edersiniz?
İfade etmesi zor şeylerden biri bu. Çünkü anlatmak çok zor. Yaşayarak, görerek ve hissederek anlaşılacak bir kader. Sıkışmışlık ve körü körüne ilerleyen bir yaşamak da denilebilir. Bozkır kaderi; okuyan yazan insanlar için daha fazla yalnızlaşmak, artık anlaşılmayı beklememek ve kısmen bir akıl tutulması demek. Her şey aslında çokça sıradan ve akışında görünürken içten içe ağır ve şiddetli patlamaların ardı ardına geldiği bir ruh hâlinden söz ediyorum. Hiçbir şeyin hiçbir şeyi hissi. Ya da her şeyin her şeyi! Tam da şu belki, Orhan Veli’den ilhamla: Her şeyi söylemek mümkün ama anlatamıyorsun!
“Sosyal medya bildirimleri tüm sesleri bastırıyordu.”
“Beton sevmeyin, mezarda bile! Çünkü yılan ve haşere çin engel yok, korkmayın. Ölüm. Herkese eşit. Sabır, yok kimsede!”
Geleceğe umut dolu gözlerle bakmanın neresindeysek bir yazar olarak gözlemlerinizle bu kadar içeriden biri olup “hepinizin öksürüşünü biliyorum,” diyorsunuz. Yaşama devam etmek yazmakla kolaylaşır mı?
Yazmak hiçbir şeyi geçirmiyor bence. Öyküleri düşünmek, anlatacağım hikâyelerle, karakterlerle sürekli meşgul olmak hayata katlanmayı anlamlı kılıyor. Mühim olan, kafamdakilerin bitmemesi. Kâğıda dökülenlerle artık işim yok, onlar benden çıktı!