Beni Gürcü edebiyatıyla ilk tanıştıran kitap Güneşli Gece. Bu yüzden ve tabi Dumbadze’nin içtenliği vesilesi ile de Güneşli Gece’yi unutamayacağım kitaplar arasına koymakta daha okumaya başladığım anda hiç sakınca görmedim.
Nodar Dumbadze’yi hakkında yazılmış birkaç yazıya ve Güneşli Gece’ye dayanarak özetleyecek olsam, sanıyorum, “güler yüzlü güneş işçisi” derim.
Nodar Dumbadze öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başlamış. Şiir ögesini Güneşli Gece’de de bolca kullandığını gördüm. Neredeyse her kahramanın şiir yazabiliyor olması, yazmasa da muhakkak şiirden anlıyor olması dikkatimi çekti. Bir yanda şiirin kafiyeler, tamlamalar, işaretler ile allanıp pullanarak yazıldığını ve şiiri bir kimseden, onun fikirlerinden yararlanarak oluşturabileceklerine inananlar var, diğer yanda şiiri insana benzeten yalnız bir anne. Nasıl baktığınız herkesin insan olduğunu görüyorsunuz ama tanıdığınızda tam tersi bir durumla karşılaşıyorsanız şiirin de sahip olduğu onca kafiyeye, ritme rağmen eksik olabileceğini söylüyor bu anne. “…senin ruhun olmalı içinde, senin kanın, senin terin ve derdin. Seni üzen neyse onu yazmalısın.” diyor. Bir yanılgı olabilir fakat ben kitapta yaşanan olayların yanı sıra bir de karakterlerin şiirle mücadele içinde olduklarını gözlemledim. Bence tek bir karakter var şiire hak ettiği karşılamayı sunan: Galaktion Tabidze. O da zaten 20. yüzyılın önemli Gürcü şairlerindenmiş. Bahsettiğim karşılamayı ise şöyle anlatıyor: “Her yaz Sohum’a gidiyorum. Kumsalda kocaman bir çukur kazıyorum. İçine girip kendimi boğazıma değin gömüyorum. (…) Sonra yüzümü güneşe dönüp gözlerimi yumuyorum. İşte, şu anda yumduğum gibi. Önce karanlık, sonra daireler ortaya çıkıyor, kırmızı, sarı, turuncu daireler… Sonra aydınlanıyor, aydınlanıyor ve güneş gözlerime iniyor, kocaman, parlak, devasa bir güneş. Güneş göz kapaklarıma, et ve kemiklerime, kanıma, güneş her yere giriyor, mezara bile. Sonra gökyüzünden beyaz melekler iniyor, kulağımın dibine ve bana şiirler söyletiyor.”
Dumbadze öykülerinin gülmece özellikler barındırdığını söyleyebilirim. Tamamen saf, doğal, içten bir dil ve anlatım ile karakter ve olayların taptaze ve sahtelikten uzak olduğunu sonuna kadar hissediyorsunuz. Öyle ki aşkı bile klişe süreklilikten sıyırıp, tanıdığımız kılıklarda sevdiriyor bize Dumbadze.
İşlenen konular bakımından çok beğendiğim yahut hayret ettiğim şeyler olduğunu söyleyemem. Elbette ki bu göreceli bir konu. Yine de demek istediğim, Dumbadze, bir taşın havadan yere düşüşünü anlatıyor ama bunu o denli güzel yapıyor ki siz o taşla beraber yere çarpıp paramparça olabilirmiş hissine kapılıyorsunuz. Hele kitapta bir güneşe çiçek sunma bölümü var ki, kitabı kapatıp bir müddet kucakladığımı söyleyebilirim. Sanıyorum karakterlerin içtenliği de bu anlatım ile sağlanıyor.
Yapıtları seksen dile çevrilen, Şota Rustaveli, Sovyet Gençlik Ödülleri, Lenin Ödülü gibi ödüller kazanmış olan Nodar Dumbadze’ye çok geç kalmamalı, en kısa zamanda merhaba demelisiniz. Size her ‘bakışında’ “Güneş her zaman olsun!” dediğini hissedecek ve ona, güneşe, çiçek sunacaksınız.
Yayınevi: Dedalus Kitap
Basım Yılı: 2015
Yayına Hazırlayan: Nilay Ormanlı
Çevirmen: Fahrettin Çiloğlu
Fotoğraf: http://www.okuryazar.tv/gunesli-gece-nodar-dumbadze/