“Lanet olsun sana acıdan kaçmak için sevgiden korkan Gılgamış.”
Tünel’den Galata’ya doğru yürürken yol üstünde Yaba Sahaf adında bir kitapçıya girdim. Aynı isimde bir yayınevi olduğunu ve 30 yılı aşkın bir yayın hayatlarının olduğunu ise sahafa girdikten sonra öğrendim. Bu küçük dükkanda hemen girişteki masanın üstünde duran Mezopotamya Kitaplığı serisi dikkatimi çekti. Birbirinden kıymetli kitaplar içeren bu seriyi okumaya Mezopotamya’nın kadim uygarlıklarından biri olan Sümerlerin destanı Gılgamış ile başladım.
Gılgamış Ölümsüzlük Peşinde adıyla yayımlanmış bu kitabın yazarı Alman Bruno Schliephäcke. Kitap; destanın anlatıldığı asıl bölüm, yazarın destan ve Sümer tarihi ile Sümer kültürünün günümüze etkileri hakkında bilgi verdiği notlar bölümü, Sümer insanlarının tasvir edildiği resimler bölümü ve adlar dizininden oluşuyor.
Destan, dünyanın yaratılışının anlatılmasıyla başlıyor. Sonraki bölümde Sümer şehri Uruk’un rahip-kralı Gılgamış’ın yolu Sümer tanrı ve tanrıçalarıyla kesişiyor ve Gılgamış’ın maceralı ve bol ders içeren arayışı buradan itibaren başlıyor. Destan; dostluk, aşk, yaşam bilgisi, ölüm, kahramanlık gibi kavramlar üzerinden yürürken yazar bu kavramları notlar kısmında derinlemesine tartışarak geçmişte taşımış olduğu anlamları ve günümüze etkisini aktarıyor.
Notlar kısmında dikkatimi en çok çeken şey, Sümerlerde yakın arkadaşların dostluklarının ifadesi olarak birbirlerinin yüzüne tükürmelerinin günümüzde öpüşme halini alarak varlığını devam ettirdiğini öğrenmek oldu.
Kitap biterken yazarın yaptığı alıntıda söylenenlere bir kez daha hak verdim: “Bütün önemli işlerde eski insanlar daha doğru ve daha büyük düşündüler.“