Çocukluğumun en kıymetli anlarıydı pazar günü ailemle izlediğim filmler. Annem bütün yeteneğini döktürerek bizim için kekler, börekler yapar; çocukluğumuz ölçüsünde açık limonlu bir çay içmemize izin verirdi. Bir pazar günü böyle tanıştım Uçurtmayı Vurmasınlar ile.
O güne dair hatırladığım tek şey çok ağlamamdı.
Küçük bir kız çocuğuna ağır gelmişti Barış’ın yaşamı.
Yıllar geçti… Ankara’da sahaflarda dolandığım bir gün karşılaştım kitapla da. Gülümsedim. Filmin kitaptan uyarlama olduğunu öğrendim böylece. (90’larda bilginin kıymeti daha bir anlaşılırdı, nitekim o bilgiye ulaşmak bizim için zorlu bir süreçti. Kıymetliydi bizim için.)
Satın aldığım kitabın mutluluğuyla evime ulaştım. Kitabı aynı gece bitirdim. Oysa ruhuma işleyen filmle ruhuma işleyen kitap birbirinden bir hayli farklıydı.
Bugünlerde çocukluğumun güzel anılarında dolanıp “masum” bir şeylere tutunma ihtiyacımdan bu yazımda Uçurtmayı Vurmasınlar filmi ile kitabı arasındaki farkları ortaya koymak istedim.
Uçurtmayı Vurmasınlar romanı Feride Çiçekoğlu’nun ilk romanıdır. Kitap, 1986 yılında Yön Yayınları tarafından basılmıştır.
Roman, aynı zamanda Feride Çiçekoğlu’nun yaşamından bir kesittir. Dört yılını Ulucanlar Cezaevinde geçiren Feride Çiçekoğlu, hapishane günlerinde tanıştığı Barış adındaki bir çocuğun gözünden hapishane ortamını sunmuştur bize.
Hapishane ortamında doğan masum bir çocuğun tanıklığında sunulmuştur olaylar. Barış’ın yaşamı 1989 yılında Tunç Başaran’ın yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarılmıştır. Şüphesiz film, kitaptan daha çok ses getirmiş, böylece Barış’ın sesini herkes duymuştur. Feride Çiçekoğlu, bu durumu ‘Barış’la ilgili anıları kâğıda dökmeyi düşünmediğimden değil, kâğıda dökülü sözün okuma alışkanlığı olan sınırlı kişiye bile çoğu kez iletilemediğini sezmemden.’ şeklinde açıklamıştır kitabının ikinci baskısının ön sözünde.
Filmin kitaptan daha çok ses getirmesinin nedenini bağladığım iki nokta var. Kitap, Barış’ın İnci’ye yazdığı hayali mektuplardan oluşmaktadır ve eserin birçok yerinde Barış’ın iç sesinin, rüyalarının geçmesi okuyucularda somut bir dünya yaratmamıştır. (Malum hayalleri değil, gerçekleri seven bir toplumuz!) Filmde ise olayları Barış ve İnci birlikte yaşamaktadır. Bu durum da seyircinin olayların içine girmesini kolaylaştırmıştır.
Bu başarının ardındaki ikinci sebebin ise dönemin siyasi özelliği olduğunu düşünüyorum. Malum Feride Çiçekoğlu 12 Eylül döneminde içeriye girmiştir. Kitabındaki İnci gibi ‘düşünce suçundan(!)’ dört yılını hapishanenin soğuk duvarlarında geçirmiştir. 80 döneminin siyasi yükünü bugüne kadar hepimiz okumuş ya da birçok filmde izlemişizdir. Feride Çiçekoğlu, tanık olduğu olayları şüphesiz ‘anı’ niteliğinde de ortaya koyabilirdi ya da bir başka mahkumun tanıklığıyla olayları anlatabilirdi. Ancak çeşitli nedenlerle yolu hapishaneye düşmüş birinin gözünden değil de özellikle ‘kader mahkumu Barış’ın gözünden ve metafor olarak kullandığı ‘uçurtma’ ile anlatmıştır .
Filmin ardından Can Yayınları kitabı basmış, bu baskı tahmin ettiğiniz gibi hızla tükenmiştir.
Film sayesinde Barış’ın sesini geniş kitlelere duyurmayı başaran Feride Çiçekoğlu, Uçurtmayı Vurmasınlar romanının “İkinci Basım İçin Ön söz” kısmında bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Bir çocuğun gözlerinden, duvarları kendi düşlerinde sorgulama olanağını daha fazla okura sunabilmek, filmin armağanı. Kitabın bu nedenle beyaz perdeye gönül borcu var.”
Roman, İnci’nin hapishaneden çıkış sahnesi ile başlar, film ise İnci ile Barış’ın yollarının nasıl kesiştiğini anlatarak. “Barış’ı tanıdığım yerde ne çiçekler vardı ne de başı bulutlarda bir çınar. Simitçinin gevrek sesi bile giremezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı bazen. Adının anlamı dünyayı kucaklasa taşta büyümezdi Barış. Ama bunu bilmezdi anası. Babasının sevdiği bir şarkıcının adıymış. Yalnızca bu yüzden konmuş adı.” cümleleriyle Barış’ın ve İnci’nin hikayesine tanık oluruz.
Romanın tamamında Barış’ın İnci’ye yazdığı mektupları okuruz. Bu mektuplar aracılığıyla Barış’ın iç dünyasına, hapishane ortamına, rüyalarına, hayallerine dair bilgi ediniriz. Romana bakıldığında belirli bir olay örgüsünün olmadığını hatta Barış’ın hatırlayış sırasına göre ilerlediğinizi gözlemleriz.
Romanın kurgusu filme aktarılırken doğal olarak değiştirilmek zorunda kalmıştır. Kitaptaki iç ses, rüya ve karşılıksız mektuplar gibi unsurlar beyaz perdeye aktarılamayacağı için kitabın yazarı ve aynı zamanda filmin senaristi olan Feride Çiçekoğlu tarafından yeniden düzenlenmiştir. Bu anlamda kitap ve film arasında farklılıklar doğmuştur. Ancak filmin ve kitabın ortak noktası elbette vardır. Her ikisinde de çıkış noktası özgürlüğü elinden alınmış Barış’ın yaşamıdır.
Çiçekoğlu, senaryoyu tamamıyla Barış’ın rüyalarından arındırmıştır. Böylece olayları somutlaştırmış, izleyiciyi içine çeken, etkileyen bir olay örgüsü yakalanmıştır.
Kitapta yer alan mektuplardan filmde bir olay örgüsü yaratılmış, böylece hapishanedeki çarpıklıklar gözler önüne serilmiştir. Ancak Feride Çiçekoğlu’nun filme aktarmadığı bir diğer unsur da Barış’ın İnci’ye yazdığı mektuplardır. Filmin senaryosunda İnci, Barış’ın yanındadır. Barış’ın mektuplar aracılığıyla anlattığı olayları filmde Barış, İnci ile birlikte yaşamaktadır. Dolayısıyla mektup sahnesini kullanmak anlamsız kalacaktır. Bu nedenle bir anlamda film, kitaptan ayrılmaktadır.
Romanda ve kitapta da ele alınan ‘soyut’ kavramlar vardır. Bu soyut kavramlar kitapta Barış’ın iç sesiyle rahatlıkla sunulabilmiştir. Ancak film açısından zordur. Zaten Çiçekoğlu’nun kitabı farklı senaryolaştırmasının nedeni de budur. Bu nedenle ‘özgürlük’ kavramını ‘uçurtma’ ile somutlamıştır filmde.
Bir diğer konu ise Barış’ın İnci’ye duyduğu ‘sevgi’dir. Barış’ın annesi yeteri kadar Barış’la ilgilenmez. Babası da aynı derecede umursamaz davranır. İnci, her an yanındadır onun. Bu nedenle İnci, Barış’ın anne-baba sevgisizliğine, ilgisizliğine karşı bir ‘sığınak’tır. İnci’yle öğrenir her şeyi. ‘Sevgi’ gibi ‘soyut’ bir kavram ‘İnci’ ile somutlanmıştır.
Bütün bu ayrışmalara rağmen kitap da film de kendine has bir anlatım tarzına sahiptir. Belki de bu özgünlük çekmektedir beni içine.
Filmle önemli bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum. 62.Akademi Ödülleri’nde Türkiye’yi ‘yabancı dilde en iyi film dalında Oscar aday adayı’ olarak temsil etmiştir.
-Niye uçmuyor İnci?
-Uçar bir gün!
Özgürlüğe kurşun sıkılamaz!
Barış bana bunu öğretmiştir!