Balzac’ın şiir gibi bir dille yazdığı Goriot Baba, çok hüzünlü bir roman. Buyurun yakından bakalım.
Honore de Balzac 1799’da yani Fransız İhtilali’nden on sene sonra doğmuş. Bize anlattığı Paris 19. yüzyılın ilk yarısındaki Paris. O dönem Avrupa müthiş hareketli malum. İnsanlık tarihine yön verecek siyasi, ekonomik, sosyolojik, teknolojik pek çok gelişme oluyor ve Fransa bu olaylarda başı çekiyor. Fıkır fıkır kaynayan bir Paris’i hayal etmek zor değil. Goriot Baba’da bu Paris’e gidiyoruz ve orada insanın sadece 19.yüzyıl Fransa’sında değil, oldum olası sahip olduğu çelişkilerini, zaaflarını ve hırslarını okuyoruz.
Romanda kahramanlarımızın ortak noktası Vauquer Pansiyonu’nda kalıyor oluşlarıdır. Burası Madam Vauquer’in işlettiği orta halli bir pansiyondur. Ana karakterlerimiz genç hukuk öğrencisi Rastignac ve emekli şehriyeci Goriot Baba’dır. Romanın ismi Goriot Baba olsa da bu roman her ikisinin ortaklaşa hikâyesidir.
Rastignac gençtir, Rastignac’ın gözü Paris’in ışıl ışıl cemiyet hayatında, zenginliğinde, şatafatındadır. Kendine bu renkli hayatın kapılarını açacak bir sevgili arar. Okulunu bile aksatır bu uğurda. Amacı çalışıp basamak basamak yükselmek değil, bir kerede en tepeye sıçramaktır. Ama bir yandan da alttan alta bundan bir yanlışlık olduğunu sezer. Yaptıkları nedeniyle, örneğin şık bir eldiven almak için yoksul ailesine para göndersinler diye mektup yazdığı için utanır. Ancak gençliğin coşkusu hırsını beslemektedir. Erdemler ve tutkular arasında gider gelir Rastignacçık.
Goriot Baba ise varı yoğu iki kızı olan, bu nedenle varını yoğunu iki kızına harcamış ve zenginlikten yoksulluğa düşmüş bir adamcağızdır. Saygınlığın paranın miktarıyla alakalı olduğunun vücut bulmuş halidir adeta. Parası varken pansiyonda saygı ve itibar gören Goriot Baba parasını kızlarının drahomasına ve sonraki masraflarına harcayıp yoksullaştıkça herkesin dalga geçtiği bir karikatüre dönüşür. Damatları eve sokmaz. Kızlarının ise ancak bir işi düştüklerinde akıllarına gelir. O ise kızlarının evinin kapısında bekleyip onları iki dakika görebilmeyi mutluluk sayar. Ona hem kızar, hem de onun için üzülürüz.
Klasik dediğimiz romanları klasik yapan, anlattıkları meselenin romandaki zaman ve mekânı aşması ve evrensel bir nitelik kazanmasıdır. Goriot Baba’da 19.yüzyıl Fransız gençliğinin sosyeteye girerken yaşadığı zorluklardan ve varlıklı bir Parisli’nin giderek parasını ve itibarını kaybetmesinden fazlasını okuruz. Rastignac yürüyerek geldiği için çamurlanan ayakkabıları ile girdiği balo salonunda arabaya bindikleri için çamursuz ve pırıl pırıl gelenlerin iki yüzlülükleri, vefasızlıkları ve duyarsızlıkları ile karşılaştığında şaşırır. Bunlar bize de tanıdık gelir. Goriot Baba’nın parasını kaybettikçe herkes tarafından itilip kakılmasına da şaşırmayız. O da tanıdıktır. Farklı zamanlarda ya da coğrafyalarda olmak neyi değiştirir, insan var olduğundan beri aynı insandır. Goriot Baba’da insanın hikâyesini okuruz. 1800’lerin Paris’ini okumak da yanımıza kar kalır.
İyi okumalar.
- Goriot Baba – Honore de Balzac
- İletişim Yayınları – Roman
- Çeviri: Şerif Hulusi
- 370 sayfa