Çok yağmurlu bir günde izlediğim oyunun çıkışında yönetmenini yakaladım ve “Neden bu oyunu seçtin?” diye sordum. “Çok derin bir yalnızlığı anlatıyor,” dedi. Yönetmene katılıyorum. Robert Askins din ve ahlak çerçevesi içinde insanın çıkışsızlığını öyle derinden anlatıyor ki…
1980 doğumlu Amerikalı yazar Robert Askins’in oyunu Tanrı’nın Eli, Kerem Pilavcı’nın yönetmenliğinde Toy İstanbul’da sahneleniyor. İstanbul seyircisi Amerikalı yazarın inanç ve ahlak anlayışını sorgulayan oyunu ile insanın karanlık dünyasına doğru yola çıkıyor.
Tanrı’nın Eli küçük bir kilisenin bodrumunda bir kukla atölyesinde başlıyor. Burası ufak bir kukla atölyesi çünkü yazarın Amerika’nın bazı tutucu Hristiyan cemaatlerinde kuklalar aracılığıyla çocuk ve gençleri Şeytan’dan koruyarak İncil’e yöneltme yönteminin yaygınlığına dair içten bir eleştirisi var. Oyun boyunca insanın içinde bulunduğu sistemin savunucusu olmaya çalışırken o sistemi ve kendini nasıl çürüttüğüne bu eleştirel dilde şahit oluyoruz.
Oyunun merkezinde bir kayıp ve bu kayıpla yüzleşememe hali var. Kocasını kaybetmiş Margery kendisini başka bir yerden var edememiş, hayatının çeşitli baskılar altında geçtiği belli olan bir kadın. Oğlu ile kuramadığı iletişim hem oğlunu hem kendisini daha büyük yalnızlığa itiyor. Burada da yalnızlaşmanın ve içe dönüklüğün ifadesini kuklalar aracılığıyla izliyoruz. Jason sıkışmışlığını kuklasının arkasından ifade etmeye çalıştıkça, kuklasının yani bastırılmış öfkesi tarafından da ele geçirilmeye başlıyor.
Oyundaki papaz karakteri dini riyakarlığın bir eleştirisiyken, genç Timothy cinsel bastırılmışlıkların bir sembolüne dönüşüyor. Karakterlerin birbirleri üstünden kendi çıkışsızlıklarının esiri olarak yaşadıkları hırpalanmalarla oyun doruğa ulaşıyor ve oyunun sonunda bir trajediye şahit olmanın rahatsızlığıyla insan kendini gerçekten ifade edemezse ne kadar dipsiz bir kuyuda kaybolabilir fark ediyorsunuz.
Şu ara herkesin kötü bir tarafı var diye düşündüğüm için de bu oyunun bir ders niteliğinde izlenmesini diliyorum. Ne kadar kötü olabiliriz sorusunun derecesini bir daha fark etmek ve derin yalnızlıklara nasıl bir çare bulunabilir sorgulamak için bu oyun kesinlikle izlenmeli.
Oyun sezon boyunca Toy İstanbul’un sayfasından takip edilebilir ve son olarak Kerem Pilavcı’nın yönetmenliğindeki oyunun ekibini de anmadan geçmemek gerek. Makbule Mercan dekorda, Ayşe Sedef Ayter ışık tasarımında, Sedef Güvenç kostüm tasarımı, Anna Karayorgi kukla tasarımında ve Sezgi Deniz kukla eğitmenliğinde büyük bir övgüyü hak ediyorlar. Cesur yorumu ile Şenay Gürler, samimi performansı ile Cansu Diktaş, enerjisi ile Alp Özbayram, gerçekçi oyunculuğuyla Şencan Güleryüz ve zor rolünün üstesinden gelen başarısı ile Barış Gönenen Robert Askins oyununa hafızadan kolay silinmeyecek bir dinamik katıyorlar. Herkesi tekrar tebrik ediyor ve oyunun kasvetine daha kolay girmemi sağlayan o yağmurlu havaya tekrar teşekkür ediyorum.