Elbette ilk olarak Hasan Ali Yücel klasiklerinin birinci kitabı olan Jane Austen’ın Gurur ve Önyargı kitabı ile başlamak icap ediyor. Klasik bir kitap olmasına rağmen çoğu okuyucunun önyargısını kırmıştır; dili akıcı ve sürükleyici bir anlatıma sahiptir.
Romanımız nefretin nasıl aşka dönüşebildiğini bizlere aktarıyor. Sınıf farkı ile mücadele eden bir kitap, 1813 İngiltere’sinde yazılmasına rağmen günümüzde hâlâ bir yerlerde nefes aldığını düşündüğüm ana karakterlerden oluşuyor. Ve yine dönem kitabı olmasına rağmen günümüzde hala mücadele edilen kadın-erkek eşitliği, kadının toplumdaki rolü ve bağımsız kadın algısına dair bakış açısını işliyor.
424 sayfadan oluşan bu romanı okumak için daha fazla vakit kaybetmemenizi öneririm
Ben ikinci sıraya Farabi “Mutluluğun Kazanılması” kitabını koymak istiyorum. Eser dört ana bölüme ayrılır:
Teorik erdem
Fikri erdem
Ahlaki erdem
Pratik Sanatlar
Bu dört erdemin bireysel insandan topluma taşınması ve toplumda hayata geçirilmesini ele alır. Farabi bunu yaparken de yönetici, eğitim, öğretim, toplumsal sınıflar, filozof, felsefe-din ilişkisi, kanun koyucu kavramları birbirine harmanlar. Kısa ve etkili bir kitap olmasına rağmen dili biraz ağırdır. Okuması sabır gerektirse de -sabreden derviş muradına ermiş.- diyebileceğim türde bir kitaptır. Bu kitap benim için el feneri gördü diyebilirim.
Sizler içinde hayli faydalı olacağını düşündüğümden bu kitabı da tavsiye etmekten asla çekinmem, şimdiden iyi okumalar dilerim.
Üçüncü sırada ise Cicero, “Dostluk Üzerine” yer almakta. Kitabın içeriğinden ziyade önce sizlere kitaptan biraz bahsedeyim.
Kitabımız, karşılıklı diyalog hâlinde yazılmıştır. Yalın ve akıcı bir dili vardır. Bir sayfası orijinal dili olan Latince diğer sayfası Türkçe çevirisi şeklinde ilerler ve kısa bir kitaptır.
Cicero kitabında dostluğun ne olduğunu ve ne olmadığını anlatan oldukça akıcı ve anlaşılır bir dille anlatmıştır.
İçeriğinde ise genç kahramanımızın dostluğun ne olduğunu tam anlamıyla bilmiyor oluşunu ve kayınpederinden öğrendikleri ile gerçek bir dost ilişkisinin ne demek olduğunu öğrendiğini anlatıyor.
Bu kitabı sizlere tavsiye etme sebebim ise özellikle insanların dostluk ilişkisinin ne olduğunu ve dostluk kavramının ne olduğunu unuttukları bu dönemde yeniden hatırlamamız ve hatırlatmamız içindir.
Unutmayın bir kişi dünyayı değiştirebilir.
Dördüncü sırada bulunan kitabımız ise Victor Hugo “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” kitabıdır.
Kitap daha onu okumaya başlamadan bizi önsözü ile çarpıcı bir şekilde karşılıyor. Bir çok eleştirmen ve okurun düşüncesi yazarın bu kitabı kurgulamadığı bu ana bizzat şahit olduğudur.
Böyle düşünme nedenlerini kitabı biraz okuduktan sonra açıkça anlayabiliyorsunuz.
Çünkü bir zaman sonra farkında olmadan kendinizi ‘Mahkum’un yerine koyuyorsunuz. Sanki siz de bu dünyada kaç saatiniz kaldığını biliyor, sizin için kurulan darağacının sesini duyuyormuş gibi oluyorsunuz.
Peki bu düşünceye neden kapılıyoruz?
- Yazarın empati gücünden dolayı mi?
- Benim de böyle bir sonum olur mu korkusundan dolayı mı?
İşte bu iki sorunun cevabı sadece bir idamın duygularını değil, dünyaya hakim olan adaletsizliği de gördüğümüz bu kitapta bulabilirsiniz.
İnsanlığa ve topluma dair gerçekçi ve sorgulatıcı bir kitap okumak istiyorsanız bu kitap tam size göredir.
Aslında bu serinin sonu gelmez ancak burada bitiriyoruz: beşinci sırada Lev Tolstoy’dan “Diriliş” yer alıyor.
Kitap aslında gayet gerçekçi; çünkü hepimiz birer Nehlüdov’uz, hepimiz aslında kendimizi yaşam ile bir savaşta buluyoruz.
Yaşam bize neler veriyor, yoksa biz mi yaşamdan bir şeyler çalıyoruz? Peki hepimiz neden farklı yaşamlara sahibiz?
Diriliş, Tolstoy’un son kitabı ve yazdığı için Kilise tarafından afaroz edildiği kitaptır.
Belki de doğru söyleyeni 9 köyden kovmuşlardır.
Kitabın okurlarda büyük ilgi görmesinin dışında yazarın hayatını da bu denli etkilemiş olması bence okumak için büyük bir teşvik, ne dersiniz?
Hepinize iyi okumalar