Cemal Süreya
Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. Bugün ortaya çıkıyor.
13 Şubat 1958’de İstanbul Moda’da Balkan göçmeni bir ailenin iki kızından biri olarak dünyaya gelmiştir. Liseyi Kadıköy Maarif Koleji’nde okumuştur.
İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanan Marmara, babasının da etkisiyle sol görüşe ilgi duyar fakat siyasi hayatı pek aktif değildir. Üniversitede hakim olan siyasi görüşten hoşlanmamıştır ve ertesi yıl tekrar üniversite sınavına girmiştir. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi’nde derslere çok fazla ilgisi olmayan Nilgün “umutsuzlar merdiveni” denen yerde tek başına oturur. Derslere ara sıra giren Nilgün’ün okul başarısı gayet yüksektir.
Sylvia Plath ile tanışması hayatının dönüm noktası olmuştur. O dönemden sonra hayatına Plath ve onun düşünceleri ile devam etmiştir. Bitirme tezini “Sylvia Plath’in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi” üzerine hazırlamıştır.
Kağan Önal İle Tanışıyor
12 Eylül 1980 yılınında yaşanan darbe ve darbe sonucu doğan baskı Nilgün’ü de kendisi gibi yazar ve şair olan arkadaşlarını da büyük ölçüde etkiler. Dostları ve edebiyat çevresinde evlerde yapılan toplantılarda bir araya gelirler. Bu toplantılarda İlhan Berk Nilgün’ü, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Edip Cansever, Cemal Süreya, Lale Müldür, Turgut Uyar, Tomris Uyar, Gülseli İnal ve Cezmi Ersöz ile tanıştırır. Bir gün bu toplantılarının birinde Kağan Önal ile tanışır. Bir süre Kağan ile birlikte yaşarlar evlilik kurumuna ne kadar karşı da olsa ısrarlar sonucunda 1982 yılında evlenirler.
Libya Yolculuğu
Nilgün’ün eşi Kağan endüstri mühendisidir. Bir inşaat firmasında işe giren Kağan işi gereği Libya’da kalmak zorundadır. Eşini çok seven Nilgün ise çok sevdiği dostlarını ve ailesini geride bırakarak zorlu ve bunaltıcı bir döneme girer. Uzun süredir şiir yazan Nilgün kimseye göstermediği şiirlerini Libya’da daktiloya çeker. Burada kaldığı süre içinde dostlarına ve ailesine kendi ruhundan parçalar olarak sık sık mektuplar gönderir ve mektuplarının yanına ufak armağanlar yerleştirir. Libya‘da bunalımlar geçirir; toplanıp hoş vakit geçirdiği arkadaşları ve ailesi yoktur yanında, adeta kapana kısılmıştır.
Sona Doğru…
Libya‘da geçen bir yılın sonunda evlerine dönerler ama her şey için çok geçtir. Ruhsal dengesini iyice yitirmiş olan Nilgün psikiyatra gitmiştir ama olumlu hiçbir sonuç alamamıştır. Manik-depresif tanısı koyulan Nilgün, bir süre entelektüel faaliyetlerden uzak durur; bu durum onu daha da kötü etkiler. Ve o acı gün gelir; bir zamanlar şairlerin ve yazarların toplandığı beşinci kattan boşluğa bırakır kendini ve tutkuyla kucaklar hiçliğin huzurunu belki de sonsuz mutluluğu.
Nilgün Marmara’nın intiharından sonra eşi; “Şiir yazdığını bile bilmezdim, bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler yazardı.” demiştir. “Anlaşılmamak, yabancılaşmak, birbirine en yakın insan arasındaki derin bir uçurummuş.”
13 Ekim 1987 Salı
Sevgilim
Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün, çabuk unutursun. Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini suçlu, sorumlu saymasın, çünkü suç yok. Yalnızca ırmağın akışına bir müdahele söz konusu! Her anın niye’sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir akışına bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Ben’i bağışlayın! Bunu en çok annemden, babamdan ve Kağan senden diliyorum.
Dostlarımdan da!
Nilgün Marmara Önal.
Seni hep sevdim Kağan! Hoşçakalın!
P.S.1 Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen!
P.S.2 Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara.
3.Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum.
4.Kağan arzu ederse ileride, daktiloya çekilmiş şiirleri bastırabilirsin.