Bülbülü Öldürmek’i okurken sık sık Ray Bradbury’nin yazdığı Karahindiba Şarabı’nı hatırladım. Karahindiba Şarabı, 1920’li yıllarda küçük bir Amerikan kasabasındaki çocukların bir yazı nasıl geçirdiklerini onlardan birinin gözünden anlatır. Bülbülü Öldürmek’te bu kez 1930’lu yıllardaki küçük bir Amerikan kasabasında yaşayan Finch ailesinin küçük kızları Scout anlatıyor olanları.
Sekiz yaşındaki Scout, ondan dört yaş büyük abisi Jem ve avukat babaları Atticus huzurla yaşamaktadırlar. Atticus, mükemmel bir karakter olarak çizilmiş. Dürüst, ilgili, doğrudan şaşmayan, çocuklarına kin ve nefreti değil, adaleti ve merhameti öğreten, ona hakaret edildiğinde bile beyefendiliğinden şaşmayan, içimizi ısıtan bir karakter. Bu iyiliği okumak insanı mutlu ediyor. Kitabın ilk yüz sayfasında bu üç karakterin ama elbette çoğunlukla Scout ve Jem’in kasaba halkıyla olan ilişkilerini okuyoruz. Scout okula başlıyor, yazları arkadaşları Dill geliyor, evden dışarı hiç çıkmadığı için çocukların hem korktuğu hem merak ettiği “Öcü Ridley”le uğraşılıyor, Noel’de amca geliyor, halayı ziyarete gidiliyor, komşularla bir şeyler yaşanıyor, yanlarında çalışan Calpurnia’dan fırça yiyorlar vs. vs. Arka kapakta bahsedilen ve kitabın esas dinamiğini oluşturan olayın adı sanı geçmiyor henüz.
Sonra birden Atticus Finch’in bir “zenci”nin savunmasını üstlendiğini ve bu nedenle kasabanın diline düştüğünü öğreniyoruz. Daha sonra da zenciye yönelik suçlamayı öğreniyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nde kölelik 1862’de kaldırılsa da siyahlara yönelik ayrımcılık ve küçümseme uzun yıllar devam ediyor malum. Kitabın geçtiği 1930’lu yıllarda da bunun etkilerini görebiliyoruz. Genç bir zenci, beyaz bir kadına tecavüzden yargılanıyor. Mahkeme sırasında, öncesinde ve sonrasında kasaba halkının olaya tepkisini, yaşananları okuyoruz. Irkçılık bilmediğimiz bir mesele değil. Dahası insana yönelik ayrımcılık dünyanın her yerinde devam ediyor. O nedenle insanın kötülüğünü bir kez daha okurken şaşırmıyoruz. Atticus’un bu durumda hiç şaşmadan adaleti ve hukuku savunması Bülbülü Öldürmek’in esas anlatmak istediği noktayı oluşturuyor. Atticus mahkemedeki savunmasını şöyle bitiriyor.
“Hepimiz biliyoruz ki, bazı insanların bizi inandırmaya çalıştıkları gibi insanlar eşit yaratılmamıştır… bazıları ötekilere göre daha zekidir, bazı insanlar doğuştan kazanılmış daha fazla olanağa sahiptir, bazı insanlar ötekilere göre daha fazla para kazanır, bazı kadınlar başka kadınlara göre daha iyi kek yapar… bazı insanlar pek çok başka insanın normal kapsama alanı içine girmeyen yeteneklere sahiptir. İnsanlar ancak tek bir durumda eşit yaratılmış kişiler haline gelirler – bir yoksulu Rockefeller Ailesi’nin bir ferdiyle, bir budalayı Einstein ile, cahil bir kişiyi bir kolej müdürüyle eşit gören bir tek kurum vardır. Bu kurum da, Baylar, hukuk kurumudur.” (sayfa 258)
Burada başka bir ayrımcılığa da tanık oluruz: “Baylar” diye seslenir, çünkü jürinin tamamı erkeklerden oluşur. Kadınlar jüriye alınmazlar.
Harper Lee (1926 – 2016) Bülbülü Öldürmek romanını 1960 yılında yayınladı. 2015 yılında Tespih Ağacının Gölgesi’nde adlı romanı yayınlanana kadar da tek romanı olarak bilindi. Harper Lee yine Sel Yayıncılık’tan çıkan Soğukkanlılıkla romanının Amerikalı yazarı Truman Capote ile de çocukluk arkadaşıdır. Bülbülü Öldürmek’te Scout ve Jem’in yaramaz arkadaşları Dill’i Capote’den esinlenerek yazmıştır. Bence Dill, romanın en renkli karakterlerinden biri olmuş. Kaplumbağalar hissetmez aptal, diyen Jem’e lafı yapıştırverir: “Hiç kaplumbağa oldun mu?” (sayfa 21)
Son olarak kitabın dilinden bahsetmek isterim. Harper Lee, romanı sekiz yaşında bir kız çocuğunun gözünden anlattığını unutmamış. Sade ve akıcı bir dil kullanmış. Bir oturuşta romanı yarılamanız işten değil. İyi okumalar.
- Bülbülü Öldürmek – Harper Lee
- Sel Yayıncılık – Roman
- Çeviri: Ülker İnce
- 357 sayfa