“Daha iyisini bulursan beni unut,
Benden kötüsü çıkarsa hatırla beni…”
(sayfa 45)
Bir araştırması yapılsa ve insanlara en güçlü duygunun ne olduğu sorulsa verilecek cevaplar arasında ilk üçünü tahmin edebiliyorum: aşk, sevgi ve öfke. Öyle duygulardır ki karşısında ne olursa olsun yıkmaya hazır hisseder insan kendisini. Daha iyisi ya da daha kötüsü hiç fark etmez. Öyle bir andır ki bunu düşünecek zaman bile yoktur. Bu duygunun bağlı olduğu diğer uçta her kim varsa onun için yapılacak olan şey yapılmalıdır. Gerisinin önemi yoktur.
Aleksandr Puşkin, Rus edebiyatının kurucusu ve Rusya’nın ulusal şairi olarak kabul edilmiştir. Moskova doğumlu ve soylu bir ailenin en büyük çocuğu olan Puşkin, Çarlık ordusunda subay olarak görev yapmıştır. Daha çok küçükken öğrendiği Fransızca ve Rusça’dan sonra Fransızların şiirlerinden etkilenerek şiirler yazmaya başlamıştır. Henüz yirmi dört yaşındayken Kafkasya’dan döndüğü bir gün Rusya’daki askeri yönetime karşı geldiği düşüncesiyle dört yıl ülkesinden uzak kalmak zorunda bırakılmış. Bu dört yıllık sürgün hayatı Puşkin’e büyük bir ilham kaynağı olmuş, böylece birçok kitabın yazımına sürgün yıllarında başlayarak yaşamının zorlu dönemini dahi yazarak atlatmıştır. Yüksek rütbeli bir subayın kızı Natalya’yla karşılaşmasından sonra kendisine âşık olan Puşkin, evlenme teklifini etmiş olsa bile uzun süre olumlu bir yanıt alamamış. Bir süre sonra evlilik teklifini yinelediğinde Natalya’nın kararsızlığını evliliğe ikna olan ailesi bozmuş ve Puşkin ile evlenmesine razı olmuştur. Natalya ve Puşkin bu evliliklerinde Natalya’nın isteksiz davranışlarını sürekli hissetmişler. Karısı Natalya’ya karşı ilgili olan bir adam ile düelloya tutuşmasının ardından karnından vurulmasıyla hayata gözlerini yuman Aleksandr Puşkin geride hayatından izler taşıyan birçok eser bırakmıştır. 1836’da yazmış olduğu Yüzbaşının Kızı adlı eseri dilimize değerli şairimiz Ataol Behramoğlu tarafından çevrilmiş ve uzun süre bu şekilde okunmuştur. Aralık 2021’de Ketebe Yayınları tarafından yayınlanan Yüzbaşının Kızı, Nihal Yalaza Taluy çevirisidir. Bu sayede Ketebe Yayınları yıllar sonra Yüzbaşının Kızı eserini yayınlayarak bir klasiği yeniden hatırlatmıştır.
Aleksandr Puşkin’in geçmişine ve yaşamında iz bırakan olaylara dikkat çekmemde en büyük neden Yüzbaşının Kızı’nda bunlara benzer olayların yaşanmasındandı. İlk ergenliğimde bu kitabı okuduğumda sevginin ve aşkının bu denli güçlü bir duygu olduğunu düşünmüyordum. Öfke duygusundan da epey korkardım zaten. Fakat yıllar sonra bugün okuduğumda düşündüklerim o zamankinden çok başkaydı. Artık olaylar arasında bağlantı kurmayı değerli buluyordum. Bu yüzden Aleksandr Puşkin araştırması yaparak bu konuda yazarın kendi hayatından izlerin olup olmadığına baktım. Evet, bulmuştum. Aleksandr kendi hayatından besleniyordu.
“Bir aralık düş gördüm. O düş sonraları hiç aklımdan çıkmadı, hayatımda geçen bazı garip olaylar arasında bu düşü âdeta bir çeşit kehanet saydım. Okuyucu, kör inançları istediğimiz kadar küçümseyelim, bazen elde olmadan kendimizi bunlara nasıl kaptırdığımızı bildiği için beni herhalde hoş görecektir.” (sayfa 19)
Pyotr Andreyich, emekli asker Andrey Petroviç’in tek oğludur. O zamanlar evlatlar daha annelerinin karınlarındayken askere yazılabiliyorlardı. Eğer doğacak çocuk kız olursa bu kayıt silinebilirdi. Fakat erkek olursa yaşı geldiği vakit vatani görevini yapmak için gerekli yerlere gönderilecekti. Baba da Pyotr için bu düşünceler içindeydi. Fakat oğul kendi oğlu olduğu için belki biraz daha rahat edeceği bir yere kaydının yaptırılacağı düşünülebilirdi. Nitekim Pyotr’un annesi böyle düşünmüştü. Fakat baba gidip askerliğini askerlik yaptığını hissedebileceği, para harcamayı düşünmeyeceği, keyif yaparak ya da bol bol içki içerek rahatça geçiremeyeceği bir yer seçmişti. Memleketinde değil daha uzakta bir yerde Orenburg’da askerliğini yapacaktı. Eşyalarını toplayarak at arabasına yerleşip yola koyulan Pyotr’un yanında lalası Savelyiç’ten başka kimse yoktur. O da zaten ölene kadar yanında olacaktır.
Yolda mola verdikleri bir yerde tanıştığı bir adam ile fena halde içip adını dahi unutacak hale gelen Pyotr, kumar oynayarak çok fazla para kaybeder. Savelyiç ertesi sabah bu durumu gördüğünde vakti zamanında Pyotr’a dil öğretmesi için tutulan gözü dışarıda ve içkiye bayılan öğretmenin suçu olduğunu düşünür. Küçüklüğünden beri bu öğretmenin ayakta durmayı reddeden vücuduna ve etrafındaki kadınları arsızca süzmesine şahit olan bir adamdan başka ne beklenir? Tabii, o mendeburdan alacağını almıştır. Savelyiç’in bu düşünceleri ve evhamları sonucu Pyotr bir daha böyle bir hata yapmamaya yemin eder. Yola çıkarlar. Yolda tipi çok fazladır. Akıllılık edip de bir yerde mola vermek yerine yola devam etme emriyle genç Pyotr yüzünden tipiye yakalanan araba, gözükmeyen yol üzerinde gitmek için çok zorlanır. Üstelik kimse de yoktur ki yolu sorsunlar. Derken paspal tipiyle fakir olduğunu düşündükleri bir adam onlara yol gösterir. Pyotr sanki az önce söz vermiş olan kendisi değilmiş gibi kendilerine yardım eden bu kişiye para vermeyi teklif eder. Savelyiç yeniden engel olur. Fakat Pyotr kendinden emindir. İllaki ödüllendirilecektir bu adam. Tavşan kürkü bir kaban hediye etmeye karar verir. Savelyiç bu durumu istemeye istemeye kabul eder.
Askerliğini yapacağı Orenburg’a geldiğinde Yüzbaşı Miranov ve karısı ile tanışır. Neredeyse her akşam onlara yemeğe gider ve ahbap olurlar. Gel zaman git zaman Pyotr, yüzbaşı ve karısının genç kızları Maşa’ya hayran olmaya başlamıştır. Fakat Maşa güzelliğiyle sadece genç delikanlı Pyotr’u değil düzenbaz Şvabrin’i de etkilemiştir. Şvabrin, Pyotr gelmeden önceye kadar neredeyse Maşa’yla evlenmeye karar vermiştir. Fakat Pyotr’ın gelmesi işleri bozar ve Pyotr bu durumda ondan daha hızlı davranmaya karar verir. Bu durum ikisinin düelloya çıkmasına yol açar. Karşımızda Maşa için karşı karşıya gelen iki adam vardır.
“Aşk düşüncelerine son vererek
Güzel kızı unutmaya çalışıyorum.
Evet, Maşa’dan kaçarak
Özgür güne kavuşmak istiyorum.
Fakat beni esir eden gözler
Her an önümde,
Ruhumu altüst ediyor.” (sayfa 37)
Düelloda sağ omzundan yaralanan Pyotr bir süre istirahat etmek zorunda kalır. Bu süreçte sürekli başında telaşla dolanan Maşa’yı çok sonra fark eder. Demek ki aşkı karşılıklıdır. Pyotr’a bu düşünce ilaç gibi gelir ve günlerdir yattığı yatağından birkaç günde tamamen toparlanmış olarak kalkar. Bu aşk günden güne içinde büyüyecek ve her yaptığı harekette Maşa’yı düşünmesine yol açacaktır.
Bir zaman sonra bulunduğu Orenburg isyancılar tarafından esir alınır. Fakat bu isyancıların lideri tanıdıktır. Zamanında yolda kendisine gideceği yeri gösteren fakir görünümlü adam gelmiş ve bulunduğu ülkeyi esir almıştır. Yüzbaşı ve karısı bu vicdansız adam yüzünden vahşice öldürülmüştür. Hatta kendisini de bağlayarak neredeyse idam edecekleri vakit yeniden Savelyiç sayesinde kurtarılır. Savelyiç bu adamın karşısında yalvar yakar olduğu vakit isyancı Pugaçev, Savelyiç’i tanır ve Pyotr’u kendisine verdiği tavşan kürkü mont hatırına bağışlar. Bu öyle bir bağışlanmadır ki bu bölgeden çıkıp kendi memleketine döndüğünde dahi Maşa için geri dönmeye karar verdiğinde onu alıp gitmesine izin verecek kadar uzun sürelidir.
Şimdi öksüz kalan Maşa, gözünde daha da kıymetlidir. Öncelikle çok iyi gizlenmeli sonrasında da bir an önce nikahına geçmelidir. Fakat Pugaçev’in minnet ile kendisine teklif ettiği komutanlık görevini Pyotr’un askerliğe ve ülkesine bağlılığı yüzünden reddetmesinden sonra yeni komutan olarak Şvabrin seçilir. Bu haberden sonra Pyotr Maşa’yı daha çok düşünür olmuştur. Çünkü isyancıların ele geçirdiği bu yerde Şvabrin’in elde ettiği bu güç Maşa’yı da himayesi altına almasına yeter de artar.
“Maşa yüzüme baktı, gülümseye çalıştı. Elimde olmadan dün vedalaşırken, sanki sevgilimi savunmak için elinden aldığım kılıcımı sımsıkı kavradım. İçim tutuştu birden. Kendimi onu silahşoru sayıyor, güvenine layık olduğumu ispat edebileceğimi sabırsızlıkla bekliyordum.” (sayfa 67)
İki farklı yöndeyken bile insanları birbirine bağlayan ve adına aşk dedikleri bu bağ, Şvabrin’in yüreğinde altını kısmadan pişirdiği öfke ile karşı karşıya geldiği her dakika kopmamak için direniyor. Kopmadıkça daha da güçlenen bu bağ ansızın verilen kararlarla bu iki insanı birçok kez tehlikeye atmasına neden oluyor. Güçlü kabul ettiğimiz bu üç duygunun insanlara etkisinin de bir tahlilini yaptığını düşündüğüm Yüzbaşının Kızı, Ketebe Yayınları’nın rahat okunmasını sağlayan yeni düzenlemesiyle şimdi birçok kitapçıda yerini aldı. Yüzbaşının Kızı klasiğini hâlâ okumayanların daha fazla geç kalmamasını dilerim. Nitekim her gün binlerce duyguyu yaşadığımız benliğimizde kontrol etmek zorunda kalacaklarımızı anlamak için en iyi kitap olacaktır.
“Ulaşılamayacak hayaller peşinde milleti ayaklandıranlar ya milletimizi bilmeyen kimseler ya da canavar ruhlu ne kendilerinin ne de başkalarının hayatına değer vermeyen insanlardır.” (sayfa 134)
İyi okumalar.
- Aleksandr Puşkin – Yüzbaşının Kızı
- Ketebe Yayınları – Roman
- Çeviri: Nihal Yalaza Taluy
- 148 sayfa