Jeanette Winterson’ın gücünü samimiyetten ve dürüstlükten alan otobiyografik eserlerinden bir yenisi daha Türkçede.
Doğar doğmaz evlatlık verildiği aşırı muhafazakar ailede, onda derin yaralar bırakmış sevgisiz bir annenin gölgesinde geçen çetin çocukluğundan bugüne uzanan, kendini yaratma hikâyesini anlatıyor Winterson. Deliliğin sınırlarında gezen, genç yaşta gizli gizli okuduğu kitaplardan kurduğu köprülerle dışarıdaki dünyayı keşfeden ve özgürleşen bir kadının itiraflarla dolu, cesur, bir o kadar da şiirsel bir iyileşme hikâyesi bu.
Tek amacı sevgi ve mutluluğu keşfetmek olan bir hayatın sansürsüz bir biçimde anlatıldığı, mahrem öğelerle bezeli bu eserde Winterson, bir yandan büyümenin sancılarıyla mücadele ederken, diğer yandan kökleriyle hesaplaşıyor. Can yakıcı hayat hikâyesini, içinden taşan duyguların tüm çıplaklığıyla aktarırken mizahı elden bırakmayarak; gerektiğinde hayatın hainliklerine “nanik” yapmayı da ihmal etmiyor. (Künye)
Sizlere Normal Olmak Varken Neden Mutlu Olasın‘dan yaptığımız 14 alıntıyı sunuyoruz.
İyi okumalar.
“Sevgiyi sinsi sinsi takip ediyor, tuzağa düşürüyor, kaybediyor, özlemini çekiyordum…”
(s.16)
“Sözcüklere ihtiyacım vardı, çünkü mutsuz aileler sessizliğin işbirlikçileridir. Sessizliği bozan, hiçbir zaman bağışlanmaz. O, kendi kendini bağışlamayı öğrenmek zorunda kalır.”
(s.17)
“Bir kitap sizi bir başka yere uçuran sihirli bir halıdır. Her kitap bir kapıdır. Açarsınız. İleriye doğru bir adım atarsınız. Geri döner misiniz peki?”
(s.42)
“Evden ayrılmak ancak, ortada ayrılınacak bir ev varsa mümkündür.”
(s.60)
“Sevgi canlı, rengarenk bir şey. Onun soluk bir çeşitlemesi beni hiç çekmedi. Sevgi güç oldu.”
(s.77)
“Annemin gözleri soğuk yıldızlara benzerdi. O başka bir gökyüzüne aitti.”
(s.92)
“Anlıyor gibiydi, ben de bir an için, cidden, fikrini değiştirebileceğini, oturup konuşabileceğimizi, cam duvarın aynı tarafında olabileceğimizi düşündüm. Bekledim.
Normal olmak varken neden mutlu olasın ki? dedi.”
(s.110)
“Ve kadınları düşündüm. Bunca kitap içinde, kadınların paylarına düşeni yazabilmelerinin ne kadar zaman aldığını, kadın şair ve romancı sayısının neden hala bu kadar az olduğunu, önemli sayılanların daha da az olduğunu.”
(s.132)
“Evcilleşmiş dünyaya karşı vahşi dünya hakkında epeyce konuşuluyor. İnsan olarak gereksindiğimiz tek şey vahşi bir doğa değil; hayallerimizin evcilleşmemiş, açık alanları. Okumak el değmemiş, vahşi şeylerin bulunduğu yer.”
(s.138)
“Ruh, bilincimizin izin verdiğinden çok daha zekidir. Bazı şeyleri öyle derine gömeriz ki, ortada gömülecek bir şey olduğunu bile anımsayamayız. Bedenlerimiz anımsar. Nevrotik yapımız hatırlar. Oysa biz anımsamayız.
(s.153)
“İçimdeki kaçık yaratık, yolunu yitirmiş bir çocuktu. Bir masal dinlemek istiyordu. Yetişkin ben de ona bu masalı anlatmak zorundaydım.”
(s.163)
“İyi ama ben sahiplenilmek istemiştim.”
(s.198)
“Mutlu sonlar yalnızca bir duraklamadır. Üç çeşit büyük final vardır: İntikam. Trajedi. Bağışlama.
(s.210)
“Bense bütün o Dickens kitaplarındaki gibi büyüdüm; gerçek ailelerin aile rolüne soyunanlar olduğu, insanların, derin sevgi bağlarıyla ve zamanın sürekliliğiyle aileniz olup çıktığı romanlardaki gibi.”
(s.213)