Çevremizde olan bitenler karşısında tutum alışlarımızı, tercih ve tepkilerimizi tayin eden en önemli amillerden biri de içine yerleştiğimiz (yahut da bir türlü yerleşemediğimiz) ortamı/muhiti enikonu doğru tanıma becerimizdir.
Yaşadığımız şehri doğru tanımak, yaşadığımız ülkeyi doğru tanımak, coğrafyayı doğru tanımak veya -en uzak menzilde- yaşadığımız dünyayı doğru tanımak cehdinin ya da bu cehtten yoksunluğun kuşkusuz davranışlarımızı şekillendiren bir yanı var. Örneğin, İstanbul’un anlamına cahil ve bigane birinin İstanbul’un tabiatının tahrip edilmesi, Tanrı Rant’a kurban edilişi ve her yanda Haman örneği binaların inşa edilişi karşısında en ufak bir huzursuzluk hissetmemesi yukarıda sözünü ettiğim “doğru tanıma becerisi”nin varlığı veya yokluğuyla irtibatlıdır. Tıpkı bunun gibi bir insan da Türkiye’yi tanıma becerisinin mevcut ya da noksan oluşu Türkiye’de olan bitenler karşısında ortaya koyduğu amelleri belirleyicidir. Bu, doğru tanıma becerisinin daha büyük ölçeklerde ortaya çıkacak şekillerini sen kıyas edebilirsin.
Bir memleketin başından geçenlere göre zaman zaman bazı kelimeler öylesine öne çıkar ki, o kelimelerin içine yoğunlaştırılmış şekliyle o memleketin anlamı bulunur. Böylelikle tarihin belli bir bölümünde gün gün koyulaşan bir takım sözcüklerin adesesinden en yalın veçhesiyle bir memleket görünür.
Türkiye’de bu tarz bir okuma biçimine bundan birkaç yıl önce “Yeni Türkiye”nin salgını olan bazı kelimelerden hareketle Tanıl Bora’nın çalışmasına tanıklık ettik.
Geçtiğimiz günlerde Türkçeye kazandırılan Yu Hua’nın “On Sözcükte Çin” adlı deneme kitabı ise on sözcüğün penceresinden derli toplu bir Çin resmi ortaya koyuyor. Burada şöyle bir kuşku doğuyor: Genellemelere bulaşmadan, indirgemeciliğe düşmeden bir ülkeyi, o ülkenin tarihinin belli bir kesitini bütün birikimiyle on sözcükte resmetmek ne ölçüde mümkün?
Yu Hua bu işin üstesinden ustalıkla geliyor. Bugünün Çin’ini sonuç veren Çin’in yakın tarihini, kendi kişisel tarihini ve gündelik yaşantısını da yedeğine alarak on sözcükte ortaya koyuyor.
“Ancak bir başkasının acısı kendi acına dönüştüğü zaman hayatın ve yazmanın ne demek olduğunu anlarsın. Sanırım bu dünyada, acıdan başka insanların birbirini anlamasını sağlayacak bir şey de yok, çünkü acının iletişim yolu insanların yüreğinin derinliklerinden geçer. Bu yüzden bu kitapta Çin’in acılı zamanlarını yazarken aynı zamanda kendi acılarımı da yazmış oldum. Çünkü Çin’in acısı benim de acımdır.”(s.11)
Kitapta seçilen on sözcüğün bir bakıma bizim de kendi ülkemizin anlamını doğru tanıma, bilme becerisine katkı sağlayacağını düşünüyorum. Kimi zaman bu kitaptaki aynı kelimelerle, kimi zaman bu memleketin yaşantısının toplandığı yerde atıp duran, çarpan başka kelimelerle.
Halk:
“Modern Çincede “Halk” sözcüğünden başka, hem her yerde bulunup hem de görünmez olan, durumu bu kadar garip başka bir sözcük var mı bilemiyorum. Bugün Çin’de sadece devlet adamları ağızlarını her açtıklarında bu sözcüğü zikrediyorlar, halkın kendisi bu sözcüğü çok az kullanıyor ya da şu anda onu unutmuş durumda. Haklarını verelim tabii: Bu sözcük devlet adamlarının tükürükleri sayesinde hala var olduğunu göstermektedir.” (s.15)
Lider:
“… her alanda haddi hesabı olmayan liderler türedi. Genç liderler, çocuk liderler, geleceğin liderleri, yenilikçi liderler, gayrimenkul liderleri, IT liderleri, medya liderleri, ticaret liderleri, girişimci liderler vs. vs. Bugün Çin’deki liderlerin sayısı hakikatten akla hayale sığmayacak ölçüde. Liderlerin sayısı bu kadar çok olunca zirve toplantıları da çoğaldıkça çoğaldı: İş Liderleri Forumu, Girişimci Liderleri Forumu, Medya Liderleri Forumu gibi yan sanayi lider forumları, G8 Zirvesi’ne rakip olacak bir seviyeye gelmiş durumdalar. Liderlik yarışları öyle bir hal aldı ki, manzara lideri, asansör lideri gibi coğrafi ve fiziki anları da içine almaya başladı. Bu, Mao Sonrası Çin’in gelmiş olduğu nokta işte; asansörler bile kendi liderlerine sahip artık. Yarın gün doğduktan sonra başka hangi köşelerden ne gibi taze liderler türer bilmiyorum.” (s.32-33)
Okumak:
“O zamanlar Çin’de tüm edebi eselere “zehirli ot” deniyordu. Yabancı edebiyattan Shakespeare, Tolstoy ve Balzac’ın eserleri “zehirli ot”tu; Çin edebiyatından Ba Jin, Lao She, Shen Congwen’ın eserleri “zehirli ot”tu. (…) Çin’de “aç olan yemek seçmez” diye bir deyim vardır, benim de o dönemlerdeki okuma maceram aynen böyleydi: Seçim yapmıyordum, yeter ki roman olsundu, yeter ki arasından kelimeler gelsindi, sonuna kadar okurdum.” (s.50-51)
Yazmak:
“Yazmanın bir kişinin fiziksel, zihinsel sağlığına yardımcı olduğunu ve hayatını tamamlayabileceğini düşünüyorum. Başka bir deyişle, yazmak bir kişinin gerçekçi ve kurgusal olmak üzere iki yaşam yoluna sahip olmasını sağlayabilir.aralarındaki ilişki hastalık ve sağlık gibidir: Biri güçlü olduğunda diğeri gerilemeye mahkumdur. Benim de gerçek yaşam yolumun giderek düzleşmesi, kurgusal yaşam yolumun giderek zenginleşmesi anlamına gelir.” (s.104)
Lu Xun (Lu Şün):
Modern Çin edebiyatının kurucusu sayılan yazar, şair, eleştirmen, çevirmen. Edebiyatın halkın kullandığı dille yapılması gerektiğini savunmuştur. (1881-1936)
“Her büyük yazarın büyük bir okuyucuya ihtiyacı vardır, Lu Xun’ün de güçlü bir okuyucusu vardı: Mao Zedong. Bu, Lu Xun’ün en büyük şansı ya da en büyük talihsizliğiydi. Kültür Devrimi dönemindeki “lu Xun” bir yazar olmaktan çıkmış çok moda bir siyasi terime dönüştükten sonra onun derin ve kıvrak zekasıyla yazılmış eserleri de dogmatik bir okumaya boğulmuştu.” (s.126)
Farklılıklar:
“Kültür Devrimi’nde sık sık şunu söylerdik: Kapitalist tohumu olmaktansa, sosyalist otu olmak daha iyidir. Günümüz Çin’inde neyin kapitalizme neyin sosyalizme ait olduğunu ayırt edemiyoruz ya da başka bir deyişle, bugünün Çin’inde ot da tohum da aynı bitkiye dönüşmüş durumda. “ (s.144)
Devrim:
“Devrim nedir? Hafızamdaki yanıtlar birbirinden çok farklı. Devrim, hayatı bilinmezliklerle doldurur. Birinin kaderi akşamdan sabaha tamamen değişebilir, kimisi bir anda kuş olur uçar, kimisi bir anda uçurumun dibine düşer. Devrimde insanlar arasındaki sosyal bağ da bir anda bağlanıp bir anda kopabilir, bugün devrim yoldaşı olan yarın bir sınıf düşmanı olabilir.” (s.182)
Avam:
“Çin Komünist Partisi’nin 61 yıllık geçmişine bakınca, Mao Zedong’un Kültür Devrimi ve Deng Xiaoping’in Reform ve Dışa Açılım hareketlerinin Çin’in avam tabakasına iki kere çok büyük fırsatlar verdiğini düşünüyorum. Kültür devrimi, siyasi gücün yeniden dağıtılması için yapılan baskı, Reform ve Dışa Açılım ise ekonomik gücün yeniden dağıtılması için yapılan bir baskıdır denilebilir.”
Taklit:
“Avam tabakasının pek çok fakiri otuz yıl önce ekonomik mucizeyle zengin oldular, Batı’nın asilzade hayatlarına heves ettiler, geniş villalarda yaşayıp lüks otomobillere bindiler, pahalı içkiler içip pahalı markalar giydiler ve berbat bir telaffuzla birkaç İngilizce sözcük gevelediler. Taklit asilzadeler her tarafta türedikten sonra Çin toplumunda asilzade okulları, asilzade rezidansları, asilzade mobilyalar, asilzade eğlenceler ve asilzade magazin dergileri gibi adının önünde asilzade olan her türlü şey de hızla türedi.”(s.224)
Kandırmaca:
“Taklit” sözcüğü gibi “kandırmaca” sözcüğü de popüler olması, Çin toplumunun etik değerlerinin eksikliğini ve değer yargılarının birbirine karıştığını gösterirken, aynı zamanda yine Çin toplumunun otuz yıl içinde tek yönlü gelişmesinin doğurduğu sekellerden bir tanesiydi, ayrıca kandırmaca olgusu sosyal yaşamda taklitçilik olgusunun yayıldığı alanları da aşmıştı. Kandırmak herkes tarafından benimsendiğinde, biz de ciddiyetsiz bir toplumda yaşamış oluyoruz, başka bir deyişle prensipleri olmayan bir toplumda yaşıyoruz.” (s.249)
- On Sözcükte Çin – Yu Hua
- Jaguar Kitap – Deneme
- 256 sayfa
- Çeviri: Bahar Kılıç