Höllerler’in çatı odasından görülen manzaranın Roithamer’e araladığı kapı eksiltmeye dayanıyor, pencereye kadar eksiltilen görünüşte bir ilham gizli, gücü yettiğince sürdürülecek bir nesne Roithamer, diyorum ben, altını çiziyorum, çatı odasında yer alan nesnelerden çıkarılacak bir ders yok, oda yıllardır aynı, Roithamer’in intiharından beri ve Roithamer’in intiharından sonra da eşyaların bir sözü yok, eşyalar bir şey söylemez, fabrikasyon nesnelerin anlatacağı masalların içinde dişliler, çarklar ve benzeri birçok parça vardır, parçalar parçaları üretir ve bir parça diğeri hakkında pek bir şey söylemez, duymasını bilmeyenlerin içinde koca bir ülke olabilir ki Bernhard’ın Avusturya sevmezliği o kadar bilinmektedir ki yine bir uzaklaşma, başka bir yerde huzur bulma, parçalayıcı, ayrıştırıcı ve bölücü aileden kurtulma özlemi ve edimi mevcutsa eğer, öyleyse eğer, giden birinin arkasında bıraktıklarını ve aslında pek de arkasında bırakamadıklarını bulmamız gerekir, buluruz, Roithamer’in bıraktığı binlerce sayfalık notlarda, makalelerde, yazılarda, devinimlerde, yıkımlarda hepsinin bir izi, bir adı mevcuttur, öfkenin bir adı, özlemin bir adı ve çabalamanın binlerce adı var ki bunların hepsi tek bir kümede toplanabilir ve azaltılabilir, az iyidir, isimsiz anlatıcı Höller’in ve Roithamer’in arkadaşı olarak bilinir de o meşhur odaya, çatı odasına, Höller’lerin çatı odasına çıktığında sayfalar dolusu notla karşılaştığında düzelti yapmakla uğraşacaktır ve bu uğraşının süresi sonsuza kadar sürer gibi gözükmesine rağmen odada sonsuza kadar kalmak mümkün olmamıştır, Roithamer eğer böyle bir şey yapabilmiş olsaydı çok daha öncesinde mahvolabileceğini söyledikten sonra bir neslin, kendi gibi düşünen insanların kaderini anlatır, ders verir ve eğitim alır, ikisini birbirinden ayıramaz, eğitim hayatını bir kalemde silip atmak ister ama bir kez eğitilmiştir, altını ben çizdim, bir kere eğitilen bir daha kristal berraklığına ulaşamaz, köşelenmiştir ve boyanmıştır, o halde bununla ne yapılacağına karar vermeli insan, okuyucu-anlatıcı, Roithamer’in inşa ettiği koninin, Roithamer’in ailesinin ve koninin adandığı kız kardeşinin, onca tasarının, onca yolculuğun ve yalnızlığın yarası eğitimli bir zihnin yeniden yorumlamasına muhtaçtır ki huzursuzluk ortaya çıkarılabilsin ve yazarın meseleleri bir bir sıralanabilsin, bir yapı kurulabilsin ve insanlar yapılarla bir tutulabilsin, Roithamer’in çatı odasına dönüşmesi, Roithamer’in kız kardeşinin koniye dönüşebilmesi, aşağıda ve yukarıda yer alan iki kasabanın çocuklarının birlikte okula gidebilmesi sonucu buraların çocukluğa dönüşmesi ve dahi o mutsuz, mutsuzluktan çürümüş ve çocuklarını da çürütmüş ailenin anlatılan diğer her şeyle birlikte Roithamer’e dönüşmesi, sarmal bir mutsuzluğun, spiral bir bunaltının yine üste katlanarak çoğalması zamanın büyük bir kısmını doldurabilsin diye fikirler yaratılmıştır, bu fikirlerin ortaya çıkar çıkmaz çürümeye başlamasını Roithamer’in dahiliğinde koklayabiliriz, adam müzikle ilgili muhteşem makaleler yazar ve bastırmaz ki basıldığı anda mahvolurlar, fikirler ortaya çıktığı anda mahvolurlar, koniler ortaya çıktığı anda mahvolurlar ve yaşamlar başlar başlamaz mahvolur, o yüzden bomboş bir kasaba gibi yaşamak lazım ama bir kere doğuldu, eğitim sonucu eğilindi, bir yerlere sapıldı yani, bir şeyler ortaya çıkarıldı, anneler kendi anneliklerini, babalar kendi babalıklarını doğurdular ve hepsiyle hesaplaşıldı, Roithamer’in annesiyle çekişmesinde birbirlerini anlamaya asla niyeti olmayan iki insanın, birbirlerini dinlemeye asla niyeti olmayan iki insanın, birbirlerine tahammülü olmayan iki insanın hayattaki -belki de- en yakın bağla bağlı olmalarının hazinliği gizliyse eğer, babanın Aurach tutkusu yüzünden bu metruk toprağa terk edilmelerinin de bir yansıması vardır elbet bu çekişmede, büyük ve küçük erkek kardeşler ailenin çürümüşlüğünü taşırlar ve Roithamer’in aileden miras kalan parasını yiyip dururlar, küçük kız kardeş Roithamer’e benzer, Roithamer kıza çok düşkündür ve ailenin delileri olarak, altını ben çizdim, birlikte yaşamanın mutluluğunu içe kapanmada ve birbirlerinden güç almada bulsalar da Aurach’ın dışında okutulmaları sonucu ayrı düşmelerinin bir köksüzlüğe yol açtığı barizdir, belki de bu yüzden bir koni inşa etmek ister Roithamer, kız kardeşinin adına, herkesin karşı çıkmasına rağmen, delilikle suçlanmasına karşın bir fikri yapıya dökmek ister, bir sanat eseri ortaya çıkarmak ister, mimarlardan nefret etmesine ve kendisinin de mimar olmasına rağmen denirse de mimarlığını reddeden birine, çoğu şeyi reddeden birine reddettiklerini kimlik olarak giydirmek pek doğru olmasa gerek, özellikle sanatla doğa arasında böylesi doğrudan, düz bir çizgiyle ilişki kurabilen Roithamer açısından bakıldığında görülür ki her şeyin kendisini ilgilendirdiği bir insanın hiçbir şeyi ayırt etmemesinde bir anlam gizli, örneğin Avusturya’nın boğuculuğu Cambridge’te rahatlamaya dönüşse de şehirler kimlik değiştirebilir ve Roithamer eğitim alıp ders verdiği Cambridge’ten evine, Höller’lerin çatı katına gelebilir, üstelik o mutluluk katili aile/anne ve fikir üretme tehlikesine rağmen bunları yapabilir ve kendi sonunu kendi hazırlayabilir, tedirginliğinin bir türlü geçmek bilmemesi kendisinden kaynaklıdır, kendisinden mesuldür, böylesi duyarlı insanlarda çıkılacak zirveler bir türlü bitemediği için mesela bir zirveye çıkılır ve karşıda bir başkası görülür, ona da çıkılmalıdır ama oradan görülecek zirveler de vardır, sonu yoktur bunun, taksidermiyle uğraşan Höller’in doldurduğu hayvanlar bir zamanlar canlıysa da artık ölüdür, doğadan sanata dönerler, can yerine selülozla dolarlar ve ölü müzesi haline gelirler, Roithamer kendini böyle boşalttığını düşünmüştür gibi geliyor bana; içinde ne varsa sanat olarak ortaya çıkar, sonuçta yazılmış ve düzenlenmeyi bekleyen onca kağıt, düşündüğü onca düşünce, bir de koni var elde, o zaman hedefe varmış bir özne hedefe vardığını nasıl anlayacaktır, yaptıklarını giderek azaltarak mı anlayacaktır, yazdıklarını düzenlemeye çalışırken eksiltmeye mi başlayacaktır, geriye bir şey kalmadığında bir heykele mi dönüşecektir, civardaki tek ağaçsız alanda kendini mi asacaktır, tıpkı Avusturyalıların ata sporu olan mutsuzluğun etkisinde olan diğerleri gibi -ki Pink Floyd bunu kendi milletine uyarlamıştır ve şarkıyı söylemek oyunu bozar, söyleyemem- ama eli boş gitmek istemediğinden, belki sadece yaşadığını göstermek istediğinden, hayatını parçalara bölüp her birini birleşmeyecek bir şekilde tekrar düzenlediğinden, kardeşinin ölümünün acısından bir türlü kurtulamadığından, ilkokulda öğretmeninin tavandan sallanan bedenini gördüğünden, huzursuzluğun yarattığı hiddetten ve öfkeden ki Avusturya’nın tam bir orospu çocuğu, hükümetlerin tam bir şerefsiz olmasından, öfkesine bir hedef bulamamasından, şefkatine bir hedef bulmasından ki toplumun en dibinde yer alan sabıkalılar için yaptığı yardımlar yine deli olarak anılmasına yol açmıştır, fikirlerini izlemenin yaşamın ta kendisi olduğunu düşünmesinden, fikirlerin bitmemesinden ve en sonunda ölüme çıkmasından, doğayı içine alamadığından, doğanın bir parçası gibi hissedemediğinden, kitapların ağaç cesetleri olmasından, binaların çamur cesetleri olmasından, hiçbir şey bilmemesinden, her şeyi bilmesinden mustarip Roithamer’in kalbi neresinden yırtıktır bilinmez ama daha en başta tek parça halinde olmadığı kesin, hele ağaçlık alanda.
“Günün birinde tek bir anda en uç sınırı deleriz, ama bu an henüz gelmemiştir…” (s. 241)
En uç sınır her zaman göz önündedir oysa, evin bir eşyası gibi, belki ardiyeye atılmış diğerleri gibi beklemektedir, ardiye göz önündedir, yeri yurdu bellidir, içindeki eşyalar zihinsel haritada yerlerine oturtulmuştur, hiç kullanılmayanları bekler ki günleri gelsin, gelir, atılırlar, tek kullanımlık yaşam gibi, intihar tek kullanımlık yaşam alternatifidir, her zaman akıldadır, her an hazırdır, en kolayı çoktan araştırılıp bulunmuştur, yerleştirilmiştir, ardiyeye, hayatın bir yamuğuna bakar veya yamuklar toplamı yaşama denk gelirse, Roithamer için hikâyenin sonu.
- Thomas Bernhard – Düzelti
- Yapı Kredi Yayınları – Roman
- 244 Sayfa
- Çeviri: Sezer Duru