Çocukluğundan itibaren tutkunun, şiddetin gönüllü ya da gönülsüz sürgünlüğün gölgesinde yaşadı Cemal Süreya…
Edebiyatımızın Cemasef’i, Kürt Cemo’su, Hasan Basri’si, Cemal Süreya 1931 yılında Erzincan’da doğdu. Asıl adı Cemalettin Seber’dir. Zaza asıllı olan Süreya çocukluğunun ilk yıllarını Erzincan’da geçirdi. 1938 Dersim İsyanı sonrasında ailecek Bilecik’e sürgün edildiler. Cemal Süreya çocukluğunu geçirdiği kentin Bilecik olduğunu söyler. 4-5 yıl yani ortaokulu bitirene kadar ilk önce İstanbul’da okudu sonra da Bilecik’e geri döndü. Babasından habersiz parasız yatılı sınavlarına girip ve Haydarpaşa Lisesi’ni kazanarak oradan mezun oldu. Çocukluğu Bilecik’te geçmiş ve çocukluğum uzadı diyerek liseyi İstanbul’da okuduğunu söyler. Yükseköğrenimini de Ankara’da tamamlayarak çocukluğunun uzamaya devam ettiğini ve son bulduğu yerin İstanbul olduğunu anlatır.
6 yaşında annesini kaybeden Süreya, onu edebiyata yönlendiren en keskin nedenin annesi olduğunu söylüyor. Annesi hakkında ve edebiyata yönelmesi hakkında “Annemi şuanda yüzünü bile anımsayamıyorum ama bazı tavırlarını anımsıyorum, bende çok kalmış. Beni edebiyata götüren bir sürü neden var ama bir keskin neden ararsam onu annemde bulduğumu söyleyebilirim.” diyor.
“Kan görüyorum
Taş görüyorum
Bütün heykeller arasında
Karabasan ılık acemi
Uykusuzluğun sütlü inciri
Kovanlar sızmıyor.
Annem çok küçükken öldü
Beni öp, sonra doğur beni.”
Edebiyat macerası böyle başlayan Cemal Süreya günlük hayatında içe kapanık biri ama yazdıklarında ki yaşam coşkusu ve nev-i şahsına münhasır alaycılık ilk dönem ürünlerinden itibaren Süreya’nın alamet-i farikası oldu.
“Şanssızım diyemem ben kendi payıma
Oluyor böyle şeyler ara sıra
Sözgelimi okul kitaplarına girmez şiirim
Bütün çocuklar anlar da.”
Okuldaki Duvar Gazetesi’ne ve güzel kızlara yazdığı aşk mektuplarında iyi bir şair olacağını belli etmiştir.
Kitaplarla arası iyi olan şair “Bizim çocukluğumuzda her kitabı bulamazdık onun için önümüze ne gelirse okurduk. Hatta sokakta gazete ve kese kağıdı bulurduk. Kese kağıdını açardık içinde resimli roman varsa okurduk.” diye anlatır.
Süreya ikinci bir doğum tarihi olduğunu söyler. Edebiyatla ilgili olarak 1943 Dostoyevski okuduğu zamandır ve ondan sonra hiç huzur kalmamıştır onda. Karamazov Kardeşler romanı onda öyle bir etki bırakmıştır ki edebiyata yönelmesinde bir diğer etken de Dostoyevski olmuştur.
Haydarpaşa Lisesi’nde okumaya devam eden Cemal Süreya lisede aruz ölçüsünü kullanarak yazardı. O dönemde yazdıklarını yayımlamadı. Utangaçlığı, çekingenliği bir de kendine güvenemeyişi şiirlerini yayımlamasına engel oldu. Bu güvensizliği 1950 yılında Mülkiye Dergisi’nde yayınladığı şiiriyle aştı.
Hilmi Yavuz, Cemal Süreya için “Gül şiiri Yeditepe Dergisi’nde 1954 yılında yayımlanmıştı. Cemal Süreya 1931 doğumludur ve gül şiiri onun 23 yaşında belki 22 yaşında yazdığı bir şiirdir. Şimdi o şiir bence Türk Edebiyatı’nda çok ciddi bir kopmadır. Çünkü ondan öncesi yoktur. Gerçekten.” diyor.
1953 yazında, ortaokuldan beri sevdiği ve geçen yıllar boyunca sürekli mektuplaştığı Seniha ile evleniyor. Bir yıl sonra mülkiyeyi bitirip Eskişehir‘de stajyer memur olarak göreve başlıyor. Ardından 1955 yılında maliye müfettişi olarak İstanbul’a gidiyor.
Edebiyat hayatı boyunca kullandığı birçok mahlası vardır.
Osman Mazlum, Ali Fakir, Dr. Suat Hüseyin, Hasan Basri, Cemasef, Charles Suares, Suna Gün, Hüseyin Karayazı, Adil Fırat, Genco Gümrah, Ahmet Gürsu, Birsen Sağanak, Kürt Cemo, Ali Hakir. Ama en son Cemal Süreya’da kalmıştır.
İkinci Yeni şairlerinin ardı ardına ürün verdikleri bir dönemde Cemal Süreya ikinci yeninin sembolü olacak bir kitapla okurlarının karşısına çıkar: Üvercinka.
“Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez”
Şiir kadar vazgeçilmez bir tutkusu da dergiciliktir. İlk kez 1960’da askerliği sırasında Papirüs’ü imkansızlıklarla boğuşarak üç ayrı zamanda yayımladı. Her seferinde koşullara yenik düşüp dergiyi kapatmak zorunda kaldığında ise bu durumu da alaycı üslubuyla değerlendirdi.
“Bir dergi gibidir benim yaşamım, bu yüzden ben ölmem, batarım.”
Türk Edebiyat tarihinde kendine çok önemli yer edinen Papirüs, gerek araştırma dosyaları ve gerekse sayfalarında yer verdiği sayısız genç yazarla yeni bir edebiyatçı kuşağının yetişmesine imkan sağladı. 1965’te Papirüs’ü ikinci kez Ülkü Tamer ve Tomris Uyar’la çıkardığı zamanlarda hayat arkadaşı olan Tomris Uyar’ın da ısrarlarıyla memuriyetten istifa edip ikinci şiir kitabı olan Göçebe’yi yayımladı. 1966 da Türk Dil Kurumu şiir ödülünü aldı ve Zuhal Tekkanat’la evlendi.
1969’da çok sevdiği amcasının adını verdiği oğlu Memo dünyaya geldi. Oğlu Memo’nun büyümesini bir mucizenin gerçekleşmesine tanıklık edercesine coşkuyla izledi.
1970 yılına geldiğinde varını yoğunu Papirüs için harcamış, ciddi bir ekonomik sıkıntı içine girmiştir. Dergiyi kapatıp memuriyete dönmeye karar vermesi geç olmamıştır. Fakat teamüller gereği ayrılanın aynı göreve bir daha dönemediği bakanlıkta ikinci kez Maliye Müfettişi oldu. 1982 de emekli oldu. Süreya maliye çevrelerinde işinde hassas, suistimallere karşı dikkatli ve adaletli bir bürokrat olarak tanınırdı. Şiir para getirmediği için her şairin ikinci bir uğraşı olması gerektiğini de savunurdu.
Cemal Süreya Türk şiirinde devrim yaratan bir üslubun, bir anlayışın sembolüydü. Fransızca’dan çeviri yapıp yanı sıra deneme ve eleştiri yazıları da yazardı. 1976’da Şapkam Dolu Çiçekle adlı kitabını çıkardı. 1986’da yakın arkadaşı Doğu Perinçek’le birlikte hazırladığı İkibine Doğru adlı dergiyi çıkardı. Bu dergide edebiyat çevresinden siyasetle iç dünyasına kadar birçok ismin portresini yazdı. Bu yazılar geniş bir kesim tarafından takip edilmesinin yanı sıra gündem belirleyen çalışmalar oldu.
Günler kitabında geçirdiği günleri yazar ve ara ara yazmadığı günler olur. Nedeni sorulduğunda ise öldükten sonra yayımlanmasını ister ama öldükten sonra o yazılara ulaşılamaz.
5 kez evlenen Süreya en son Bayan Nihayet’i buldu. Hayatı boyunca aşk ve şiirle beslenerek yaşadı. Birsen Sağnak onu ölümüne kadar yalnız bırakmadı. Varlığı bu kusursuz ruha bir nebze güven verdi. Ama onun için dostlukların sığınağı her şeyden değerliydi.
“İki şey aşk ve şiir. Mutsuzlukla beslenir biri. Biri ona dönüşür.”
Edip Cansever ve Turgut Uyar’ın erken yaşlarda bu dünyadan göçmeleri ondaki yalnızlık hissini ve ölüm korkusunu daha da arttı.
Tanıdığı kaç kişi varsa o kadar Cemal Süreya vardır, diyor Tomris Uyar. “Evine bağlı, evinde olmayı seven bir adam. Akşamları biraz geç gel yahu bir erkek hiç dolaşmaz mı dedim, ertesi gün altıyı çeyrek geçe geldi. Sonraki gün altı buçuk. Normalde altıda gelirdi. Bir gün toz aldım, bezi silkelemek için pencereden eğildim ki kapının önünde oturmuş saatin dolmasını bekliyor.”
Bir ara Cemal Süreya ile yaşayan Tomris Uyar 1964 de Ülkü Tamer, 1967 de Turgut Uyar’la evlenir. Aynı dönemin üç şairine eş yada sevgili olan Tomris Uyar hakkında hiç konuşmaz. Cemal Süreya ile tutkulu bir aşk yaşamış ancak uzun sürmemiştir. Biten aşkın ardından “Beni bıraktı ama rahat edemedi. Ona göre bana sahip olunamazdı. Senin hakkında hiçbir şey söylemeyeceğim ve benim ağzımdan kimse duyamayacak.” der ve doğrusu hiç yazmaz. Aslında çok mektup varmış ama Süreya hepsini yakmış. Geriye sadece iki dize kalmış Cemal Süreya’dan.
“Ama daha neyin olayım isterdin onursuzunum senin.”
Her koşulda gülümsemekten vazgeçmeyen her adımın tutkuya ve aşka çıktığı şiirden bir evren bıraktı geride.
8 Ocak 1990 tarihinde Muzaffer Buyrukçu’ya son sözlerini söyledi.
“Ölüm?
Bir gölün dibinde durgun uykudasın.
Denizler?
Tanrılar karıştırır durur denizleri.”
Şair dünyaya son kez baktığında takvimler 9 Ocak 1990 tarihini gösteriyordu. Ve ondan geriye sevda sözleri kaldı.
KİTAPLARI
Şiir:
- Üvercinka (1958)
- Göçebe (1965)
- Beni Öp Sonra Doğur Beni (1973)
- Sevda Sözleri (1984, Üvercinka, Göçebe, Beni Öp Sonra Doğur Beni, Uçurumda Açan-1984- ile birlikte)
- Güz Bitigi (1988)
- Sıcak Nal (1988)
- Sevda Sözleri (1990, 1995, tüm şiirleri)
- Korkarak Vinç
- Uzaktan Seviyorum Seni
Deneme-Eleştiri:
- Şapkam Dolu Çiçekle (1976)
- Günübirlik (1982)
- 99 Yüz (1992)
- Uzat Saçlarını Frigya (1992)
- Folklor Şiire Düşman (1992)
- Aydınlık Yazıları/ Paçal (1992)
- Oluşum’da Cemal Süreya (1992)
- Papirüs’ten Başyazılar (1992)
- Toplu Yazılar I (2000, Şapkam Dolu Çiçekle ve Şiir Üzerine Yazılar)
- Toplu Yazılar II (2005, Günübirlikler)
- Günler (993 günden oluşan günlük)
Günce:
- 999 Gün(Günler)/ Üstü Kalsın (1981)
Mektup:
- Onüç Günün Mektupları (1990)
Çocuk Kitabı:
- Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi (1993)
Söyleşi:
- Güvercin Curnatası (1997)
Derleme:
- Mülkiyeli Şairler (1966)
- Yüz Aşk Şiiri (1967)
Şiir Çevirileri:
- Yürek ki Paramparça (1995)
Öteki Çeviriler:
- Gelinlik Kız (E. Ionescu- 1964)
- Küçük Prens (A. De Exupery- 1965)
- Bir Aşk Kırgınının Şarkısı (Apollionaire- 1965)
- Günümüz Sağcı Fikirleri (S. De Beauvoir- 1966)
- Sade’ı Yakmalı mı? (S. De Bauvoir-1966)
- İhtilalin Özü (Mao Zedung-1967)
- Amerika Birleşmemiş Devletleri (V. Pozner- 1967)
- Aşkın Suçları (M. De Sade-1967)
- Palto (Gogol-1968)
- Yeşil Papa (Asturias-1967)
- Gök Cephesi (N. Dinh- 1968)
- Küçük Prens (A. De S. Exupery- 1975)
- 32 Saat Özgürlük (G. Hernadi- 1968)
- Milli Kurtuluş Cephesi (D. Bravo- 1969)
- Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması(Lenin- 1974)
- Dine Karşı Düşünce Tarihi (A. Bayet- 1970)
- Bir Aşk Kırgınının Şarkısı (Apollinaire-1970)
- Büyük Ahlak Doktrinleri (F. Gregoire-1971)
- Vadideki Zambak (Balzac-1985)
- Nekrassov (Sartre-1971)
- Gönül ki Yetişmekte (Flaubert- 1971)
- Goriot Baba (Balzac- 1974)
- Meyhane (E. Zola- 1974)
- Çin Uyanınca (A. Peyrefitte- 1975)
- Venezuella Makiliklerinde Douglas Bravo Konuşuyor ( 1976)
- Mutluluk Getiren Seks (1976)
- Emeğin ve Emekçinin Tarihi (P. Brizon- 1977)
- Faşizmin Analizi (Macciocchi-1977)
- Kırmızı Balon (Lamorisse- 1980)
- Yarını Bilen Adam Nostradamus (Fontbrune- 1982)
- Bir Tanem (Marceau- 1991)