Bir anıyla başlamak istiyorum bu yazıya. Benim değil, Coşkun Karabulut’un: “Ben de bir kaç kez katılmıştım Anamur’daki anma törenlerine Metin Demirtaş’la birlikte. Bir gün etkinlikten dönerken Hasan Kıyafet, Metin Demirtaş ve ben, Anamur çıkışında (Gazipaşa yakınlarında yani) bir gözleme satan yerde konakladık. Ne için geldiğimizi falan sormuştu oranın sahibi. Adı Selahattin miydi neydi? Biz de ne için geldiğimizi anlatmıştık. Bize kekik getirmişti hediye olarak. Gözleme yedik ayran içtik hesabı istedik. ‘Ödendi.’ dedi. Şaşırdık. Hiçbirimiz ödememiştik çünkü. ‘Abdülkadir ödedi.’ dedi. Tüylerimiz diken diken olmuştu. Çok etkilenmiştik. Şairliğin sorumluluğu öldükten sonra da devam ediyor diye de gururlanmıştık. Saygıyla değerli şairi bir kez daha anıyorum.”
1943 yılında Anamur’un Akine Köyü’nde doğar şair Abdülkadir Bulut. Yörük kültürü içerisinde yoğrulur her Anamurlu gibi. Akşehir İlköğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra öğretmenlik, şairlik ve eleştirmenlik yaptı. Pek bilinmez; ancak 60’lı ve 70’li yıllarda yayınladığı toplumcu şiirleriyle o dönemde öne çıkan isimlerden biri oldu. Hatta öyledir ki herkesin ve her şeyin dilinde olan Cemal Süreya ona “Kasabalı Lorca” demiş. Bence “Anamurlu Lorca” demeliydi, naçizane kişisel yorumum bu, pek takılmayın. Lorca gibidir çünkü şiir içinde şiir barındırır. Abdülkadir Bulut, Erdal Güney gibi yöresel motifleri evrensel boyuta taşımıştır(Erdal Güney de Anamurludur). Yörük kültüründen gelen doğaya sevgi ve özlemini, belki de bir büyük şehirde şu dizeyle anlatır Abdülkadir Bulut:
“Koparıldın köyünden ve suyundan…”
Sonra geri döner memleketine. 66’da “sol propaganda yapmaktan” dolayı bakanlık emriyle mahkemeye verilir. 67’de aklansa da görevine geri dönemez. Danıştay’a açtığı davayı kazandıktan 777 gün sonra görevine geri döner; ama 71’de yeniden tutuklanır. Daha sonra öğretmenlik görevine İstanbul’da devam eder. İlk başlarda şiirleri Varlık ve Türk Dili dergilerinde yayınlanır; ancak asıl ismini duyurması 70’li yıllarda olur. İlk şiir kitabı “Sen Tek Başına Değilsin” 1976 yılında yayınlanır. Peki nedir Abdülkadir’i bu kadar önemli yapan? Hayır hemşehrim diye kayırmaca yok; ama şiirlerinde Yörük-Türkmen kültüründeki ağıtlardan türkülerden esintiler, Anamur’un doğasını hissettiren dizeleri; onu yöresel kültürü evrensel kültüre taşıyan bir sanatçı formatına yükseltiyor. Başta yazmış olduğum anı bunun kanıtıdır. Toprağa değer verirsen sana buğday verir, toprak unutmaz. Unutmamıştır. Yıllar sonra bile, Anamur içerisinde “Abdülkadir Bulut” ismi bir “kasabalı olmayanın” ağzında duyulursa verilen değer hatırlanır.
Pos bıyıklı, yağız bir Yörük’tür Abdülkadir Bulut. Yörüklere has uzun yüze sahiptir. Su, onun için emektir, terdir. Ter döken, emek verenlerin yanında yer almıştır. Şiirleri özlem doludur. İnanıyorum ki yaşıyor olsaydı ünü Türkiye’yi de aşıp gidecekti. Ancak olmadı. 8 Ağustos 1985, bilenler bilir, Anamur’a her iki taraftan(Doğu ve Batıdan) girişte çok fazla viraj vardır. Toroslar bu, koskoca Osmanlı bile zor aşmış zamanında. Asfalt kaynamakta, yaz sıcağı vurmuş. Dolmuşun içinde Akine Köyü sakinleri Silifke’den Anamur’a bir mahkum ziyaretinden dönmekteler. Dolmuşun kapısına yaslanmış taburede oturan pos bıyıklı adam Abdülkadir Bulut. Düşünsenize, bir şair, şehirlerarası bir araçta, koltukta bile değil taburede. O virajların en keskin olanlarından birinde kapı açılıyor. 8 Ağustos 1995, Abdülkadir Bulut bedenen ölüyor; arkada boynu bükük şiirlerini bırakarak.
Umut verir her daim şiirlerinde. Özlem doludur; ama depresif değildir, umutludur.
“Ellesen yorgun bir buzağıyı
Sırdaşın olur senin yiğidim
Mapushane günlerinde görüşmecin
Çünkü adaşların da uğurlandı
Sen tek başına değilsin
Omuzlarında hayat ve şiir
Alınterinden bir yürüyüş…
Sen tek başına değilsin…”
Bugün onun ölüm yıl dönümü. Her sene Anamur Kültür Derneği tarafından anılır. Bir keresinde, çok küçüktüm, ben de bir şiir yazmıştım onunla ilgili; ancak salaklık bende kaydını tutmamışım. Yedi ya da sekiz yaşındaymışımdır belki, o zamanlardan bir şiirimi paylaşmak isterdim bu yazıda; ama olmadı. Kim bilir, belki ilerde onu bambaşka bir öyküyle anarım zamanda.
Dört bir yanı şair kaynayan memleketimde, köşede kalmış bir şairi tanıtmak istedim size. Bir Abdülkadir şiiri okuduğunuzda hissedeceğiniz umudu, suya ve toprağa borçluyuz. Bir keresinde şöyle bir söz çıkmıştı ağzımdan: “Her Anamurlu, gurbetteyken, bir gece gökyüzüne doğru bakıp Sarıyaylam’ı söylemiştir.” diye. Siz de, bugün, Sarıyaylam’ı bir başka Anamurlu, Erdal Güney güzellemesinden dinleyin.