Milan Kundera’yı Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği ile tanımıştım. Kitabı okuyalı neredeyse on üç-on dört yıl oldu. Bir dostum önermişti kitabı. Kitabı uzatıp, Bak bu son varoluşçulardan, öyle diyorlar. Oku, olağanüstü, demişti. Kitabı büyülenerek okumuştum. Yazarın üslubu, dili, karakterleri üzerine konuşması, büyüleyici bir tarz olarak hafızamda yer etti. Ama ne yazık ki burada Milan Kundera’nın o kitabından bahsetmeyeceğim sevgili okur. Nasıl olmuş, bilemiyorum ama o kitaba dair not tutmamışım, sadece hafızamda büyüleyici bir roman olarak kalmış. Kim bilir belki şimdi okusam, aynı etkiyi bırakmayacak bende, belki daha sarsıcı olur. (Her neyse! Bu garip bir girizgâh oldu değil mi? Alıntılamayacağım bir kitaptan neden sözediyorum ki?) Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nden aldığım tat hâlâ damağımdayken, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı’nı okumuştum. Bu kitaptan da aynı tadı aldığımı hatırlıyorum. Kitaplara dair aldığım notları karıştırırken birazdan okuyacağınız alıntıları buldum. Tekrar tekrar okudum. Çok etkileyici cümleler var gerçekten.
Şimdi bu küçük hazinemi sizinle paylaşıyorum. Kitabı okumadan önce tadımlık olsun, okuduysanız da hafızanızı tazelesin.
1
“Bir halkı ortadan kaldırmak için, belleğini yok etmekle işe başlanır”, diyordu Hübl. Kitaplarını, kültürlerini, tarihlerini yok ederler. Bir başkası onlara başka kitaplar yazar, bir başka kültür verir, bir başka tarih uydurur ve böylece halk, yavaş yavaş ne olduğunu, daha önce ne olmuş olduğunu unutmaya başlar. Çevresindeki dünya da onu daha çabuk unutur.
2
Çünkü aşk bitmeyen bir sorgulamadır.
3
Utangaçlık, aşkın sadık gölgesiydi.
4
İnsan, kendisi ölümlü bile olsa, ne evrenin sonunu, ne tarihin sonunu, ne bir halkın sonunu temsil edemez. O, aldatıcı bir sonsuzluk içinde yaşar durur.
5
İlerleme düşüncesini büyüleyici kılan, ileriye doğru yürüyüşün aynı zamanda sonu daha yakın kıldığından kuşkulanmaz ve “daha öteye”, “ileri” gibi sevimli emir sözcükleri bize aynı zamanda bizi acele etmeye kışkırtan ölümün şehvetli sesini de işittirir. (İleri sözcüğü büyüleyiciliği evrensel hale gelmişse, bunun nedeni ölümün bize şimdiden daha yakından seslenmekte oluşu değil midir? )
6
Cinsellik aşk değildir, aşkın kendine mal ettiği bir alandan başka bir şey olamaz.
7
Tarih, günlük değişmelerin izlenmesidir. Oysa kalıcı sonsuz değerler tarihin dışında sürüp gider, değişmezdirler ve belleğe ihtiyaçları yoktur.
8
Hepimiz neyin önemli olup neyin önemli olmadığı hakkında katı bir anlayışın tutsaklarıyız. Önemli olanın üstüne kaygılı bakışlarımızı çevirdiğimizde önemsiz olan, arkamıza saklanarak, niye gizlice değiştirecek gerilla savaşını sürdürmekte aklımızdan üstümüze saldırmaya hazırlanmaktadır.
9
Birbirlerini hiçbir zaman anlamıyorlardı, yine de her zaman görüş birliği içindeydiler. Her biri ötekinin sözlerini kendince yorumluyordu ve aralarında güzel bir uyum vardı. Anlaşmazlığa dayalı nefis bir anlayış birliği…
10
Litost (Çekçe): İçimizdeki zavallılığın birden ortaya çıkmasından doğan bir acılı durumdur.
11
Allende’nin öldürülmesi, Bohemya’nın Ruslarca işgalinin anısını çabucak sildi, Bangladeş’teki kanlı toplu kırım, Allende’yi unutturdu, Sina çöllerindeki gürültü Bangladeş’in sızlanmalarını bastırdı, Kamboçya’daki toplu kırım, Sina’yı unutturdu ve böylece her şeyin herkes tarafından tümüyle unutulmasına kadar olaylar sürüp gitti.
12
Tek bir tarihi olay yoktur ki herkes tarafından bilindiği ileri sürülebilsin.
13
Hiçbir şeyden anlamayan ama pek çok sözcük bilen biriyle, her şeyden anlayan ama tek sözcük bilmeyen biri arasındaki konuşma. (Babası ile kendisi için, özellikle müzik konusunda, söylüyor Kundera. H.Ö.)
- Milan Kundera, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı,
- Çeviri: Erhan Bener
- Can Yayınları – Roman
Not: Bu yazı daha önce Oggito’da yayınlanmıştır.