Ferit Edgü, 27 sene evvel 1990 yılında, yani Van Gogh’un ölümünden tam 100 yıl sonra böyle bir kitap hazırlayıp derlemiş. Kendi yayınevi olan Ada Yayınları‘nda 1990 yılının Ekim ayında basımını yapmış. Van Gogh’un hayatını küçük küçük öykülerle sıkmadan hem akılda kalıcı hem fazlasıyla etkileyici bir dille aktarmış bizlere. Hatta şiirselleştirmiş bile diyebilirim.
Aşağıya iliştireceğim önsözünde de dediği gibi, daha önce yapılan işlerden farklı olması için elinden geleni yapmış. Bazen Theo’ya mektuplardan alıntılarla süslemiş metnini bazen de Van Gogh’u konuşturmuş bizimle. Bu kitabı sizlere nasıl sunsam, nasıl anlatsam bilemiyorum. Bir günde okuyup anlayabileceğiniz, belki kabataslak bir biçimde Van Gogh’u tanıyabileceğiniz bir yapıt. Ama ben aylardır sık sık elime alıp metinleri tekrar tekrar okuyor ve ressamın kitapta yayımlanmış otoportrelerini inceliyorum. Daha iyisi için, daha iyi anlayabilmek, anladıklarımı daha iyi öğütebilmek için.
Van Gogh’un temel düşünce sistemi üzerinde gidip gelmiş Edgü. İnancından, hastalığından, yaşamının en uç kısımlarından, ressamlığa yüklediği sıfatlardan, hayranı olduğu sanatçılardan ve dahasından bahsetmiş. Öyle dolu ama öyle hafif bir kitap ki… Dedim ya; hiç bıkmadan ve hiç usanmadan aylardır inceliyorum, kitaplığımın önüne her gittiğimde bu kitabı alıp öyle geçiyorum köşeme. Tuhaf bir yakınlık hissetmeye başladım Van Gogh’a. Bunda Edgü’ye olan hayranlığımın etkisi büyük sanırım. Edgü’nün resim sanatına olan hayranlığının etkisi de yadsınamaz muhakkak (ki bu sadece hayranlıkla sınırlı değil Edgü için).
Edgü’nün Bir Kedinin Ardından isimli kitabında usta olarak nitelendirdiği bir ressamla ilgili bir öyküsü var. Gerçekliği ve imgeyi bir arada bulunduran sıcacık bir öykü. “Van Gogh Yüz Yıl Sonra” kitabı bana o öyküyü çağrıştırıyor. Edgü’nün kendi iç dünyasında Gogh’u nasıl yüceltiğinin ipuçlarını taşıyor seçtiği kelimeler. Ona duyduğu saygıyı ve eşsiz bir bağlılıkla nasıl da bütünleştirdiğini anlayabilmek için birkaç cümlesini okumak yeterlidir.
Bu kitap hakkında, Van Gogh ve Edgü hakkında durmadan konuşmak, yazmak istiyorum fakât konuştukça/yazdıkça kendimi yinelediğim, tekrara düştüğüm ve hislerimi düzgünce aktaramadığım duygusuna kapılıyorum. Kafamın içerisinde binlerce ben varmış ve hepsi düşüncelerini bir ağızdan söylüyormuş gibi. Hâlbuki kitapta Gogh’un yinelemelerden de yenilemelerden de ziyade yaratımla resmini yaptığını defalarca söylüyor Edgü. Biraz bunun endişesiyle ve ikisine duyduğum saygı sebebiyle çok fazla konuşmamayı yeğliyorum. Velhasıl Milliyet sanat dergisinde yayınlanmış 50 metinin derlemesinden ve ressamın 30 otoportresinden oluşan bu hazineye kucak açmanıza vesile olursam ne mutlu bana. Keyifli okumalar!
ÖNSÖZ
Vincent Van Gogh’un ölümünün 100.yılı dolayısıyle Amsterdam Rijksmuseum Vincent Van Gogh ile Otterlo’daki Rijksmuseum Kröller-Müller’de görkemli iki sergi düzenlendi. 30 Mart 1990’da açılan bu sergiler, sanatçının kendini öldürdüğü 29 Temmuz gününe değin sürdü. Yeryüzünün birçok ülkesinden (Avusturalya, Avusturya, Danimarka, Federal Almanya, Finlandiya, Fransa, İtalya, Japonya, İsveç, İsviçre, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği) gelen yapıtlardan oluşan bu iki (aslında bir) görkemli sergi,resim tarihinin en ilginç kişilerden birinin sanat dünyasına, 133 yağlı boya, 249 desen ve sulu boya ile bir ışık tutuyor.
Gelmiş geçmiş tüm ressamlar arasında üzerinde en çok yayın(dolayısıyle spekülasyon) yapılan Van Gogh’un bu sergileri dolayısıyle bana bir bir yazı dizisi öneren Milliyet Sanat Dergisi’nin yöneticilerine, Berlin’den olumlu yanıt verdiğimde, nasıl bir Van Gogh metni kaleme alacağımı bilmiyordum.
Van Gogh’un, resim sanatına ilgi duyan herkesin bildiği (ya da bildiğini sandığı) dramatik yaşamını yeniden kaleme almanın bir anlamı yoktu benim için. Ne de resminin sanat tarihi içindeki yerini irdelemenin. Benden önce, çok daha yetkin kişilerce yapılmıştı tüm bunlar.
İster istemez (daha doğrusu isteyerek) bir yazar olarak eğildim Van Gogh olayına. Onun, hem sanatından, hem yaşamından esinlenen bu metinlerde, resimlerindeki tekniğe öykünmeye çalıştım: Birer fırça vuruşu, birer fırça izi gibi olsun istedim.
Bu metinler, Milliyet Sanat Dergisi’nde, sanatçının değişik dönemlerinden resimlerin eşliğinde yayımlandı. Kitapta ise, yalnızca sanatçının otoportreleri yer alsın istedim.
Van Gogh, aynada, kendi aynasında, kendine en çok bakan ve kendi yüzünü en çok resmeden ressamların başında gelir. Ve, bana öyle gelir ki, onun tüm sanat yaşamını bu otoportrelerde izlemek mümkündür.
Bu nedenle, bu notlara eşlik etmek üzere, onun kendi portrelerinden (birçoğu pek az bilinen) otuz kadarını seçtim. Ama, sanırım, onun yaşamından ve yapıtlarından esinlenen bu sözcüklere eşlik eden bu resimler değil; tam tersine, benim küçük sözcüklerim (hem kendisi hem başkası olan) bu büyük portrelere eşlik ediyor.
Edebildiğince.”
“Bunaltı.
Varolmanın bunaltısı.
Varolamamanın bunaltısı.
Ressam olmanın bunaltısı.
Ressam olamamanın bunaltısı.
Bir şeyler gerçekleştirmek istemenin bunaltısı.
Bir şeyler gerçekleştirememenin bunaltısı.
Bir şeyler gerçekleştirip, gerçekleştirdiklerinin hiçbir işe yaramadığına inanmanın bunaltısı
‘hiçbir zaman, hiçbir konuda, yararlı başarılı bir şeyler yapamayacağım.’
Bu satırları yazdığında ardında beşyüz resim vardı.” Sf. 37
“İşte böyle, gerçek olan şu ki, yalnızca resimlerimizi konuşturabiliriz.” –Theo’ya Mektuplar 27 Temmuz 1890 (son mektubu)
- Van Gogh Yüz Yıl Sonra – Ferit Edgü
- 90 Sayfa
- Ada Yayınları
- Kapak Tasarımı: Timsal Ünsal