20. yüzyılın en büyük yazar ve düşünürlerinden saydığımız Jean-Paul Sartre‘ın Akıl Çağı adlı romanı Özgürlük Yolları başlıklı roman dizi üçlemesinin ilk kitabı. Dizinin devamındaki kitaplar ise Yaşanmayan Zaman ve Yıkılış.
İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı altüst oluşu, büyük bir gözlem ve hafızalarınızdan uzun süre çıkmayacak kanlı canlı tasvirlerle gözler önüne seriyor. Tüm dünyada en çok Bulantı romanıyla tanınan Sartre’ın bu denli bize yakın oluşu, içimize sinmesi, hiç şüphesiz dilini en karmakarışık düşüncelerinin hizmetine yalınlıkla vermiş olmasındandır. Bu iki romanla alakalı kurduğu şu cümlelerle de yazının döneminin ve Sartre’ın kendi öz yaşamı olduğunu görmekteyiz. Sartre: “İkisi de birer ben olan Roquentin (Bulantı) ve Mathieu (Özgürlük Yolları) neden Tanrım gam ve kasvet dolu kişiler? Sanırım birer Homonculuslar. Bu durumda bağrından canlı öğenin söküldüğü ben oluyorum. Onlar beni temsil ediyorlardı; onlar benim ta kendimdiler.”
1964’te değer görüldüğü Nobel Edebiyat ödülünü reddederken de aynen şöyle der: “Benim gibi yaşlı bir devrimciye böyle bir ödül vermek, kapitalizmin benden öç alma girişiminden başka bir şey değildir.”
Öznel hayatından bildiğimiz üzere Tanrı’yı, kurulu düzenlerin tümünü reddedişinin sebeplerine adım adım varacağımız bir kitap Akıl Çağı. Yaşamıyla yaşam felsefesini sunan yapıtlarındaki karakterleri de bu savı kanıtlar niteliktedir. Bu romanında ise her şeyi özgürlüğü için yadsıyan kahramanımız Mathieu’dur. Mathieu’nun yani bu küçük burjuvanın tüm varoluş sancılarının karşısında aile kurumu ile biricik sevgilisinin arasında kalan kızımız ise Marcelle’dir.
Mathieu’nun nezdinde Sartre’ı daha çok anlayıp kulak kesilmek adına bir kış boyunca çantamda taşıdım Akıl Çağı’nı. Kitabın ve üçlemenin başlıkları da öylesine manidar ki. Bir dönemin tanıklığını yaparken kesinlikle okuyucusunu ve okuyucusunun ne düşündüğünü, anlatılan mekanda neyi merak edeceğini bilip bunları göz ardı etmeden kaleme alınmış bir Sartre klasiği vesselam. Bu gibi hususlardan ötürü okuma aşamasına hiçbir kalabalıkları dahil etmeden toplu taşıma araçlarında yerinden kımıldatmadan doğru zamanı beklettiğimdir. Gece okumalarımdan birinde bu davranış biçimimi destekleyen şu cümleyle de karşılaşınca okuma serüvenimi daha geniş bir zamana yaymış bulunup temmuzun uzun güneşiyle notlarımı düştüm.
“Bunlar umutsuz, boş düşüncelerdi; insan sabaha karşı saat dörtte böle umutsuz, boş ve gülünç olurdu işte.” (s.33)
Sizin için ne ifade edeceğini kestiremediklerimden: “Sol tarafı ağrımaya başlamıştı, bakılmaktandı herhalde.”(s.38)
Bir anın tasviri ve müziği: “Bardağın dibinde şarap kalmıştı, bulanık tozlu bir kana benziyordu. Caz, If the moon turns green’i çalmaya başlamıştı…” (s.38)
Sartre’ın arşivinden bir şarkı daha: “…sonra cazın ‘St. James infirmary’yi çaldığını farkettiler.” (s.49)
Mathieu’nun özeleştirisi: “İhtiyarladım. Şurada, bir sandalyenin üzerinde, gırtlağıma kadar kendi yaşamıma gömülmüş oturuyor ve hiçbir şeye inanmıyorum.” (s.73)
Pazar şairleri: “Pazar şairleri: her hafta sonu bir hikaye ya da üç beş şiir yazarak yaşamlarına biraz ideal katmak isteyen küçük burjuvalar…” (s.113)
Mathieu: “yaşayışımla övünecek halde değilim, param da yok. Özgürüm. O da beni boğuyor. İşte yıllar var ki bir hiç uğruna özgürüm.” (s.177)
Özgürlük muhasebesi: “Özgürlüğe gelince; onu çok da düşünmeye gelmezdi, çünkü o zaman insan özgürlüğünü kaybederdi.” (s.202)
Çıkarım: “Zira kafasıyla yaşayan bir insanın, gerçekle bağını koparmamak için bir elişini de benimsemesi gerektiğini, her zaman düşünmüştü.” (s.204)
Kaçış: “Gelişigüzel, gözünün görebildiği yere kaçışan sözcükler kalabalığı; sözcükler kaçıyordu.” (s.215)
Dönüşüm: “Sözcük dokusu arasında incecik bir yırtık oldu, yırtık açıldı, genişledi, genişledi, bir sessizlik haline geldi. Sessizlik ağır ve bomboş.” (s.217)
Teşbih: “Marcelle, yatağın üzerine dertop edip bırakılmış, en ufak bir kıpırdanmayla yayılan, buharlaşan ağır, tatsız bir kokuydu.” (s.222)
Tokat misali çıkarım: “Otuzla kırk arası insanlar son oyunlarını oynarlar.” (s.233)
Tasvir-i Beliğ: “Kocaman eflatun bir çiçek göğe doğru yükseliyordu, geceydi bu.” (s.237)
Sonuç önermesi: “Düşünceler, düşüncelerin üstünde düşünceler, düşüncelerin düşünceleri üstüne düşünceler, sonsuzluğa kadar cam gibi şeffaftı ve sonsuzluğa kadar kokmuş, çürümüştü.” (s.245)
Annemle Sartre’ın kesişim noktası: “Evlen onunla, evlen, bohem bozuntusu, evlen, artık akıl çağındasın sen, onunla evlenmen gerek!” (s.254)
- Akıl Çağı – Jean-Paul Sartre
- Can Yayınları – Roman
- Çeviri: Gülseren Devrim
- 437 sayfa