Mehtap Ceyran, 1979’da Batman’da doğmuş. Henüz 15 yaşındayken, yani henüz çocukken politik nedenlerle tutuklanıp, 10 yıl hapis yatmış. Bir çocuğun politik nedenlerle hapse atılması nerede olur? Uzak bir coğrafyadan bahsetmiyoruz. Bir ipucu verelim mi: Yokuş Yol’a şiirinde geçer.
Mevsim Yas, Mehtap Ceyran’ın ilk romanı. Romanını Şubat 2009-Ekim 2016 yılları arasında Batman’da yazmış. Kitabını “Annemin sokağının çocuklarına…” ithafıyla okura sunuyor.
Kitaba başlayıp birkaç sayfa ilerler ilerlemez karakterlerin, kurgunun, dilin büyüsüne kapılıp bırakamıyorsunuz. Bir mola verdiğinizde aklınız Zehra’da, Taha’da, mektuplarda, oğlunun kemiklerini arayan Sait’te kalıyor. Bir an önce dönüp kitapla baş başa kalmak için can atıyorsunuz.
Karakterler elinizi uzatsanız değecek kadar gerçek. Yoksulluk, şiddet, çaresizlik, aşkla hayata tutunma çabaları, hayatın anlamına dair bitmek bilmeyen iç sorgulamalar, ölümün, öldürmenin, öldürülmenin gündelik bir rutin gibi kanıksanması, gencecik kızların intiharla “kendilerini görünür kılma” çabaları, erkekliğin mide bulandıran halleri, bir ömre/coğrafyaya sığabilecek ne kadar keder varsa işte hepsi Mevsim Yas’ta kendine yer bulmuş.
Üç ayrı koldan ilerleyen hikâyeleri yazar ustaca birbirine bağlayıp okura sürpriz bir son bırakıyor. Kitap bittikten sonra da etkisinin devam ettiği muhakkak.
Aslında kitaba dair ne yazsam sanırım kifayetsiz kalacak sevgili okur! İyisi mi ben buraya kitaptan birbirinden çarpıcı alıntılar bırakayım. Böylece kitabı okuyanlar yeniden, okumayanlar da vakit kaybetmeden kitaba sığınsın!
1.
Kafamın içinde bir kargaşa uğulduyor; mekânlar, olaylar, insanlar… O günleri cinayet ve intihar haberleriyle hatırlıyorum. Uzun bir yas tutuyorduk. Vagonları ölülerle dolu bir tren düşün, beni de o trenin gövdesi say.
2.
İnsan unutmuyordu duyduğu, yaşadığı hiçbir şeyi, istese bile hafızası bırakmıyordu peşini.
3.
Her zaman geride kalanlarla yaşar insan. Hayat geride kalanlardan ibarettir. Bununla yaşamayı öğrenecektim ben de.
4.
Mezarlıktan çok, belediye çöplüğüne benziyordu. Annesinin kemikleri bu çöp yığınının içindeydi. İçi burkuldu. Kafasını kaldırıp, mezarlığın bitişiğindeki devasa beton yığınına, hapishaneye baktı. Dip dibe inşa edilen mezarlıkla hapishane birlikte tuhaf bir görüntü oluşturuyordu.
5.
Adlandıramadığım bir duygu bu. Aniden gelip ruhuma çörekleniyor, kalbimi sıkıştırıyor, ellerini boğazıma dolayıp sıkıyor. Ruhumun çırpındığını, bedenimdeki tüm kanın çekildiğini hissediyor, uçurumlar boyunca yuvarlanıyorum. Başı sonu belirsiz bi boşluk hissinden başka bir şey yok içimde.
6.
Tarih yaşandıkça yazılmıyor, yazıldıktan sonra yaşanıyordu. Hayatlarımız, devletin tayin ettiği hikâyelerdi.
7.
İnsan öyle bir karanlıktır ki, ona ulaşmak neredeyse imkânsızdır. Daha az incinmek için en iyisi yalnızlıktır.
8.
Hatıralarımı değil, hafızamı yazıyorum sana.
9.
Kimse onları görmüyordu. Onlar ise görünür olmak istiyorlardı. Kırıldıklarını herkes, bütün dünya bilsin istiyorlardı. Çok ani ve sertti cevapları. Görünür olmak için kendilerine böyle bir yol bulmuşlardı. Artık genç kızların birbirlerini intihara sürüklediği bir yerdi burası.
10.
İnsanı bir başkasına bağımlı kılan, yalnızlıklarıydı.
11.
Büyük boşlukları vardı hepimizin… Belki de kendimizi hiç tanımıyorduk. Yaralarımızın yerini bilmiyorduk. Onları hangi yollarla bulabileceğimizi, nasıl ilişki kurabileceğimizi, nasıl bir arada yaşayabileceğimizi bilmiyorduk. Bu yüzden tüm boşluklarımızı marazlı insanlar dolduruyordu.
12.
Dünyaya tanıklık etmek gibi bir misyonumuzun olması, bizi uyumsuz ve mutsuz kılan işte bu gerçekti. Bunu iliklerime kadar hissediyordum.
13.
İnsanın boşluğunu kapatacak bir cümleye ihtiyacım var şimdi. İnsanın boşluğunu ne doldurur?
14.
Zevkten dört köşe olmuş üvey annem de kılını kıpırdatmıyordu. Her gün kendisi de dayak yediği halde, babam ablamı döverken nasıl olup da yüzünde haz dolu bir ifade belirebildiğine, her seferinde hayret etmekten kendimi alamıyordum.
15.
Gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı. Biliyorum, başka bir yer yok. Aslında hiçbir zaman bir başkası olamayacağız, başka hiçbir yere gidemeyeceğiz, hiçbir yer başka bir yer olmayacak ve hiçbir şey yaşananları değiştirmeyecek.
16.
Toplu mezarlar kazılıyor, içinden çuvallar dolusu kemik çıkarılıyor. Şaşırmıyorum artık. Tiksiniyorum bu yüzden kendimden. Belki de daha çok acıyorum kendime. İnsan nasıl normalleştirebilir bütün bunları…
17.
Erkekliğin bütün hallerini sonuna kadar giyinmiş hasta bir adama âşıktı. Ve gördüğü şiddet karşısında, sükûta sığınarak bir meşru müdafaa pozisyonu almıştı. Susarak korumaya çalışmıştı kendisini. En kötüsünü yapmıştı yani.
18.
İnsan kendisinin yegâne tanığıdır. Karanlığını, çıkmazlarını, boşluklarını, ruhunun kuytuluklarını ondan iyi hiç kimse bilemez.
19.
Onu mutlaka görmek istiyorum. Bugün yine, ruhumu bulandıran bir şey var içimde. Ağzına kadar huzursuzlukla doldurulmuş bir fıçı gibi hissediyorum. Katlanamıyorum hiçbir şeye; insanlara, eşyalara, buzdolabının motorunun sesine, hiçbir şeye! Onu görmek beni teselli edecek tek şey.
20.
Zaman, hiçbir yarayı iyileştirmiyor, hiçbir suçu temizlemiyor ve hiçbir gerçeği değiştiremiyor, derdi babaannem.
21.
Dünyaya itiraz etmemizin gerekmediği, hayatla mücadele ederek değil onunla birlikte alacağımız bur yer olmalı burası. Böyle bir yer var mı?
22.
Hayat diye algıladığımız şey, en çok insan ruhundaki boşluğa karşılık geliyor. Zamanla genişliyor bu boşluk. Dolduramıyoruz. Ömrümü, tanıklıklarımı kendime açıklamakla geçirdim. Fakat yoruldum artık, insan olmaktan gelen sınırlı gücümün tükendiğini hissediyorum.
23.
Nicedir düş görmüyorum. Her şey gündeliğin soğuk, tekinsiz yüzüne çarpıp kırılıyor. Büyülü masallar yok. Sert bur hakikat duygusu yön veriyor hayata. Büyümek insana yapılmış bir haksızlık.
24.
Dünyaya dair hüsran içindeyim.
25.
Bitmeyen bir döngü vardı. Nasıl başlarsa başlasın insanların sonları hep aynıydı. Ölüm kokuyordu her yer. Herkesin üzerine sinmişti bu koku.
- Mevsim Yas – Mehtap Ceyran
- Sel Yayıncılık, 2017