Büyükbaba Paradoksu’nu bilirsiniz: Diyelim ki gıcır gıcır bir zaman makinemiz var. Onu kullanıp seneler öncesine gittik. Daha annemiz babamız bile doğmamış, o kadar eski zamanlara gittik. Artık nedense, büyükbabamızı öldürdük. Sonrasında çok cazip, yanar döner, cafcaflı bir paradoksun içinde buluruz kendimizi. Şimdi bize ne olacak? Büyükbaba yoksa anne ya da baba da yoktur. O zaman biz de olamayız. O zaman olmayan biri olarak büyükbabamızı öldüremeyiz. Ama o ölmüştür ve biz varızdır.
Zamanda yolculuk her zaman ilgi çekici bir konu olmuş ve aklımızı hem bu türden çelişkileriyle karıştırmış hem de sunduğu olanaklarla bizi cezbetmiştir. Geçmişe dönüp orada yapacağı birkaç küçük düzenlemeyle bugünü kurtarmayı kim istemez ki! Geleceğe gitmek üç boyutlu fal baktırmak gibi bir şeydir ve her zaman albenilidir. Ancak meselenin derin çelişkileri, fiziksel ve mantıken bir takım imkansızlıkları var gibidir. Peki öyle midir? Ya da birkaç adım geri atarak daha temelden soralım, zaman nedir?
Adrian Bardon, Zaman Felsefesinin Kısa Tarihi’nde bu çetrefilli soruya yanıt aramak için okuru antik çağdan günümüze zamanla ilgili felsefenin çekici dünyasında dolaştırıyor. Geçmiş, gelecek ve şimdi kavramlarının temeli nedir? Böyle kavramlar gerçekten var mıdır? Yoksa zihinsel bir kurgu mudur? An, geçmişe dönüşür mü, yoksa elimizde sadece olan olaylar mı vardır? Okuduğum bir başka romanda romanın kahramanı şöyle diyordu: “Bir önceki an nerdedir? Nerede birikir, yoksa birikmeden sonsuza dek yok olup gider mi?” Bardon, Aristoteles ve Elealılardan başlayarak bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyor. Newton’la birlikte iş, felsefeden kayıp bilime yöneliyor. Zaman, haliyle bir de mekan gerektirdiğinden fizikteki gelişmeler zamanla ilgili bilgilerimizi etkilemiş. Sorularımızı evrenin başlangıcına kadar götürmek zorundayız. Aslında zamanı anlamak bir yönüyle evrenin oluşum macerasını da anlamak demek. Evrenin bir başlangıcı var mı? Zaman da o zaman mı başladı? Evrenden önce ne vardı? Benim fizikle ilişkim “canım nezleyim, hiç öpmeyeyim” aşamasında olduğu için bazen kendimce basitleştirici notlarla ilerlemek zorunda kaldım. Ama aslında Bardon’un anlaşılır ve asla sıkıcı olmayan bir dili var. Günlük yaşamdan örnekler ve çizimlerle anlatmış. Mesele zamanda yolculukla sınırlı değil. Öncelikle zaman algımız, bu konudaki kavramlarımız, zamanın ne olduğu ya da olabileceği gibi karmaşık bir yumağı çözmek zorundayız. Bardon bu konuda farklı tezleri anlatıyor ve kendi tarafını seçiyor.
Özetle, Zaman Felsefesinin Kısa Tarihi sadece felsefeye değil, bilime ilgi duyuyorsanız da sevebileceğiniz, ufuk açıcı ve kafa çalıştırıcı bir kitap. Zamanla ilgilenenler zaten bayıla bayıla okuyacaktır.
İyi okumalar.
- Zaman Felsefesinin Kısa Tarihi – Adrian Bardon
- İş Bankası Kültür Yayınları
- Çeviri: Özgür Yalçın
- 197 sayfa