Fakir Baykurt Kimdir?
Asıl adı Tahir. 1929 Burdur doğumlu. Köy öğretmeni. Edebiyata şiirle adım atan yazar, yazın hayatını toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla yazdığı kısa öyküler ve köy notlarıyla devam ettirdi. 1955’te öykülerini derlediği ilk kitabı Çilli’yi yayımladı. 1958’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ilk romanı Yılanların Öcü… Tırpan ile 1970 TRT ve 1971 TDK ödüllerini, Can Parası ile 1973 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, Kara Ahmet Destanı’yla Orhan Kemal Roman Armağanını kazandı. 1961’de Metin Erksan ve 1985’te Şerif Gören tarafından Yılanların Öcü adlı yapıtı filme çekildi. 11 Ekim 1999’da Almanya’nın Essen kentinde vefat etti.
Önsözden…
Fakir Baykurt’un son çalışması Eşekli Kütüphaneci… Tedavisi için Essen kentindeki hastaneye giderken çantasındaki roman… Hasta yatağında son düzeltmelerini yaptığı o romanda yazarın aldığı notları yerlerine yerleştirmek onuru Sevgili Işık Baykurt’a ait.
Eşekli Kütüphaneci
“Bu romanda üç öyküyü birbirine sarılmış bulacaksınız Sevgili Okur.”
Larisalı Dimitros’la Ürgüplü Aziz’in dostlukları içimizi ısıtıyor, şahidiz…
“Aziz’le Dimitros o öğle yemeğinde konuştular. “Bugün kendimiz can kardeşi olduk. Eğer Ürgüp’le Larisa’yı da kardeş şehirler yapabilirsek, ne mutlu bize!”(sy.119)
Ürgüp’te Eşekli Kütüphaneci olarak bilinen Mustafa Güzelgöz’ün hikâyesi, kitap tutkusu, kişiliği ise mest ediyor bizi…
“Kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yâr sevgisi gibi bir sevgi. Bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır? Yoksa sonradan mı uyanır? Bunu bilmiyorum. Daha doğrusu, ben şöyle inanıyorum: Kitap sevgisi de bütün öbür sevgiler gibi doğuştan vardır; ama uyuyordur. Onun, zamanı gelince uyandırılması gerekir.(sy.42)”
“Düşündüm: Ama ben ilçede kitaplık memuruyum; köylüye nasıl hizmet götürebilirim? Köylülere hizmet götürebilmem için köye dönük bir görevimin olması gerekir. Düşündüm: Var mı öyle bir görevim? Yoksa, yok mu? Belki vardır; iyi düşün bakalım. Düşündüm: Ben de kitap götüreyim! Ama nasıl götüreyim kitabı?(sy.46)”
“Düşünüyorum: Köylülere nasıl götüreyim kitabı? Akşam aklımda bu, sabah aklımda bu. Bir gün, ‘Eşekle götür ulan, eşekle!’ dedim kendi kendime. ‘İki sandık yaptır üçer gözlü. Doldur kitapları sandıklara, sür eşeği köylere! Böyle böyle köylüleri okumaya alıştır. Önce kendin götür köylere kitapları, sonra eşeği bir hizmetliye ver, o götürüp dağıtsın. On beş gün sonra gidip dağıttığı kitapları geri alsın. Almaya giderken yenilerini götürsün; yani birlikte götürelim!’(sy.47)
Ürgüplü Refik Başaran’ın kısa yaşamı da yer alıyor kitapta, türkü kokuyor sayfalar…
Şen olasın Ürgüp dumanın gitmez
Kır atım acemi konağı gütmez
Oğlum Ahmet küçük yerimi tutmaz
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al ganların içinde kaldın Cemal’ım
“Dimitrios dikkat etti; Refik Başaran’dan söz açılınca Mustafa Bey’e bir coşkunluk geliyor. Belirttiğine göre onu çok seviyor. Türkülerinden çok etkileniyor. Bunu sık sık belirtiyor. “Onun her türküsü bir olayı dile getirir” diye anlatıyor örneğin. Anlatmayı sürdürüyor: “Olayın geçtiği yeri betimleyerek girer türküye. Her şeyden önce o bir söz ustasıdır. Türkünün şiirini kendi yazar. Bestesini kendi yapar. Kendi çalar, kendi söyler.(sy18-19)”
Mustafa Bey, Dimitros’a anlatmaya devam ediyor…
“O ‘Yukarısı’, kitap okuyan köylüden, köy çocuğundan hiç hoşlanmaz. Bizim Şairlerden Melih Cevdet Anday’ın bir kitabı var; adı Rahatı Kaçan Ağaç. Pek severim. Kendisi bizim iyi şairlerimizdendir. Kitaba adını veren şiir küçük bir şeydir; ama güzeldir.(sy.111)”
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrı’nın işine bakın.
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgârı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı.
Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.
Ve…
“Yıllar hızla gelip geçiyor. İnsanlar gibi uluslar da birbirinden ilginç pek çok öyküyü yaşayıp geçiriyor. Eşekli Kütüphaneci öyküsü de yaşandı, peribacalarının tepesinden yukarılara doğru uçtu gitti.”(sy.147)