Ah’lar Ağacı’nın 21. sayfasında söylediği gibi:
“Vasiyetimdir
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve o dalgınlıkta kaybolmak” yitirmeyeceğiz onu. Köşemize konuk gelen herkese anlatacağız.
1) En yakın arkadaşı: Evcilik arkadaşı
8 Nisan 1970’ de anne Füsun güzeller güzeli Didem’i dünyaya getirir. Didem’den birkaç sene sonrasında şiirlerinin en temel kahramanı Işıl hayata gözlerini açar. Işıl ve Didem evciliklerinin en iyi arkadaşı olurlar. Öyle ki Didem Grapon Kağıtları’nda:
“Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan
Olmayan çayları
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında.
Siyah papyonlu olurdu mutlaka
Resim defterimizdeki damat.”
2) 28 senede bir çakışan yazgılar
Didem 13, Işıl 7 yaşına bastığında, anne Füsun bir hastalığa yakalanır ve kızlarından ayrılır. Didem’in şiirlerinde bu ölüm başlı başına karakterleşir:
“On dört yaşındaydı ruhum bayım
bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı”
3) Anneden kıza miras dizeler
Anne Füsun’un vefatından sonra teyze Hale Hanım, Didem ve Işıl’a anne Füsun’un gençliğinde el yazısıyla dönemin meşhur şairlerinden şiirler karaladığı defterini ve kendisinin 25 senelik Varlık dergisi koleksiyonunu verir. Bu sayede Hale ve Füsun kardeşler gibi Işıl ve Didem kardeşler de şiirlerle içli dışlı iki kız kardeş olurlar. Didem’in “annesinin ölüsünü şiirle yıkaması” ve “Güzin ablası kitaplar olan bir kız” olması tam da bu yüzdendir.
4) Dışarı itilmiş bir kadınlık hissi
İzmir’de hukuk fakültesinde okumaya başladığı sene evlenir, babası ve üvey annesiyle beraber yaşadığı evden kaçar. Olayların akabinde üniversiteyi de bırakır ve mutsuz olduğu bu evlilik birkaç sene içinde biter. Didem evliliğine ve kadınlığına dair şunları anlatır:
“Dört sene boyunca, kocam felsefe öğrencisiydi ve onun arkadaşlarıyla konuşmalarını dinler ve ‘Vay be! Herifler ne güzel konuşuyor.’ falan derdim. Felsefeyi okumaya çalışıyordum ama o alanın dışında biri gibi hissediyordum kendimi. Bir türlü o alanın içine girip, oraya dahil olup, oradan biri olarak onlarla konuşmam mümkün olmuyordu. Ben kadınların çoğunda böyle bir sorunun yaşandığını da görüyorum. Bunun sebebi kodlarımızda bu tip şeyleri taşıyamamamız. Yani çok eskilerden beri böyle bir geleneğin içinde olamayışımız olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu, dışına itilmiş olduğumuzu düşünüyorum”
5) “Ben bir bodrum katı kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrum”
Didem boşanmanın ardından bir bodrum katına taşınır. Parası sadece buraya yettiği için buraya yerleşir ve burada “ani bir şekilde” yazmaya başlar. Bodrumun rutubetine dayanılabildiği sürece bodrumların şiir yazmak için çok iyi yerler olduğunu ilerleyen senelerde bizlere söyler. Ve Grapon Kağıtları’ndan da biliriz zaten:
“Ben bir bodrum katı kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrum”
6) Umutsuzluk dostları: Süt ve çikolata
Kardeş Işıl bodrum yıllarının zorlu geçtiğini aktarırken, bu yıllardaki umutsuzluğunu yatıştırmak için: ’sadece süt içtiğini hatırlıyorum, çikolata yediğini’ cümlelerini dile getirir. Ki bu sahneler Ah’lar Ağacı’ndan bize tanıdık gelir zaten:
“Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye”
7) “Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca”
Bodrum katı yıllarını geride bırakmasının ardından 3 yıllık bir kaybolma dönemi başlar Didem için. Bu dönemi “Siz Aşktan N’anlarsınız Bayım?” şiirinin “geçen üç yılından” çok iyi biliriz aslında.
“Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım”
8) Güvende hissettiği kucağı: Işıl
Bahsi geçen üç yıl boyunca Işıl’la örtünür Didem, tasavvufla ilgilenir. Güvende olduğu bu örtünmenin arkasında rahatlayarak afla tekrar başladığı hukuk fakültesini bitirir.
9) Yeniden Doğuş: Grapon Kağıtları
Işıl bir dergide gördüğü İnkılap 2000 Şiir Ödülü’nü Didem’le paylaşır. Fakat Didem “boş işlerle uğraşmayacaktır.” Bu durum üzerine Işıl, Didem’in bodrum kat şiirlerini “Grapon Kağıtları” adlı dosyada toplayıp yarışmaya gönderir. Grapon Kağıtları ödülü kazanır. Ödülü almaya gideceği gün üzerindeki örtüyü atar ve ödül töreni Didem için dönüm noktası olur. 3 yıl sonunda ise Ah’lar Ağacı’nı yazmaya başlar.
10) “Birçok şarkının ortasında yürürken İstiklal Caddesi
Tomtom Mahallesine taşıyor beni”
Didem’in hikâyesinde İstanbul başlar. Pulbiber Mahallesi’ne ilham olan Kuledibi’nde bir mahalleye taşınır. Buradaki ilk dönem Zeynep Köylü’yle cafelere ve barlara gittiği çılgınlıklar dönemi olur. Bir süre Pulbiber Mahallesi’nden tanıdığımız Leman ile aynı evi paylaşır. Sonrasında yine mahallemizden tanıdığımız kedi Zeyna ile yaşadığı eve çıkar. Pulbiber Mahallesi Tarihi şiirinde şöyle der:
“Mahallemizde fazla aşk, fazla kediyi, fazla kedi fazla felaketi kovalardı.
Havaya ateş eden tabancalardı isli binalar.
Herkes şiir kişisiydi, Zeyna şiir kedisi”
11)Cezaevi şairaneliğinden kadını Didem’e
İstanbul’a gelişinden bir süre sonra Timur’la evlenir. Timur, 10 yıl boyunca siyasi mahkum olarak Bursa Cezaevi’nde kalmış, burada kaldığı süre zarfında Didem’in şiirlerini okumuştur. 2005 yılında İstanbul’da tesadüfen tanışır ve akabinde evlenirler.
12) Bir Füsun’dan bir Füsun’a evrilen yaşam
Didem, 2008 yılında kızları Füsun’u doğurur. Anne Füsun gibi evlat Füsun da Didem’in hikâyesinin gidişatını değiştiren önemli karakterlerdendir. Didem’i tanıyanlar kızının doğumundan sonra yazmadığını ve yazamadığını belirtse de o bunu hiçbir zaman sorun etmemiştir.
13) “Cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma”
Şükran Yücel’e 2009 yılında gönderdiği e-postanın ekinde gönderdiği metin Didem’in tanımıyla “karalama” olsa da, aslında başlı başına bir şiirdir:
“Canım Kızım
Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis!
Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma!”
Hikâyesinin ilk bölümü Füsun olan Didem’in son bölümü de Füsun’dur. Hem anne Füsun hem evlat Füsun hem de “büyü” Füsun, efsun.
“Ben artık büyüyüm füsun”
Hikâyesinin ve şiirlerinin bütün zerrelerinde kadınlığa dokunan biricik Didem’i özlemle ve sevgiyle anıyoruz.