İlk Baskı: 2016, Paris / İlk Çeviri Baskı: 2023
Genel konu, kısa özet
Kızın Hikâyesi, Annie Ernaux’nun 1958 yazını merkeze alarak hayatının 1958-1962 yılları arasındaki bir kesiti okuyucuya aktarıyor. Yazarın bu kitapta hayatının belirli dönemlerinde, 1958 yazına tuttuğu aynayı oldukça acımasız ve çıplak bir yerden izliyoruz.
Hikâye 1958 yazında başlıyor ve devamındaki dört yılda devam ediyor. Kahramanımız yazar, kitaba konu olan 1958 yazında 18 yaşında bir genç kız ve ilk kez ailesinden, doğup büyüdüğü taşradan uzağa bir yaz kampına eğitmen olarak gidiyor. Burada kendisini ispatlamak uğruna arka arkaya yaptığı hataların (!) uzun yıllar hatırlamak istemediği, yazmak için hem büyük bir arzu duyduğu hem de delicesine korktuğu anılara dönüşmesini okuyoruz.
Yazar kitabın neredeyse ilk çeyreğinde konuya girmeye direniyor; yazmakta ne kadar zorlandığını okuyucuya açıklamaya çalışıyor. 1958 yazının ardından aile evine dönüşü, öğretmen okulundaki günleri ve R. ile arkadaşlığı ekseninde ‘Kızın Hikayesi’ni öğreniyoruz.
Değerlendirme:
Kişisel Analiz, Eleştiri ve Sonuç
Annie Ernaux kitaplarının tümünde hayret ve hayranlıkla tanımlayabileceğim en temel şey çok yalın ve çıplak bir dil ile okuyucuya empati yaptırıyor olması. Uzun betimlerle süslemeden, önünü ardını anlatmadan, yaşanan kadar, anılarında yer ettiği haliyle tertemiz sunuyor okuyucusuna. Hem alelacele kaleme alınmış günlükten bir kesit sunar gibi, hem de deneysel bir biçimde okuyucuyu etkilemek üzerine bilmediğimiz bir teknik geliştirmiş gibi yapıyor bunu.
Hafıza, bellek ve anılar ekseninde yazılan bu metinde, tüm hayatını etkileyen bir yazı geçirdiği yere yıllar sonra geri döndüğünde mekânın zihnindeki imgeler ile uyuşmadığını görmüş olmasının şaşkınlığını yaşadığını aktarıyor. Ve ekliyor: “Kısacası, 58’deki mekân bana bir şeyler söylesin diye değil, ben 17.yüzyıldan kalma binanın gri duvarlarına, en tepede, çatının altındaki odamın küçük penceresine artık 58’deki kızla hiçbir bağım olmadığını söylemek istediğim için dönmüştüm.” Bu aktarıma bağlı olarak bu öykünün bir açıdan da bir özgürleşme hikâyesi olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz.
Kızın Hikâyesi’nde olduğu kadar sarsıcı deneyimler yaşamamış olsa bile her kadının geriye dönüp baktığında hatırlamaktan korktuğu anılarına daha cesur ve şefkatli bir gözden bakmasına olanak sağlıyor yazar. Üstelik de okuyucunun anılarına şefkatle dönmesini sağlarken olabildiğince acımasız yerlerden kendi utancını ortaya döküyor. (58 yazından tam 45 yıl sonra o yazla ilgili yazmaya ilk başladığında ‘bedenime son kez sahip oluşum’ ifadesi üstünden yıllar geçmiş olsa bile o yazın bedeninde etkilerini taşıdığının bir kanıtı gibi okuyucuya sunulmuştur. Kendisinden nasıl uzaklaştığını da Annie’nin hikâyesini anlatırken öznelerinde kimi zaman birinci tekil şahıs, kimi zaman üçüncü tekil şahıs kullanmasından anlayabiliyoruz.
58 yazında yaşadığı deneyimleri bir kenara koyarak sonrasında benliğini oluşturma sürecinde sürekli bir grubun parçası olma ve kabul görme çabası, etrafında popüler olan karakterleri taklit ederek onlar gibi olma çabasını izliyoruz. Ve aslında hepimizin bir şekilde bu yollardan geçerek kendi yolumuzu bulduğumuz gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Ezcümle yazar, kendi deneyimini olanca açıklığıyla dile dökerken bir şekilde okuyucuyu kendisiyle yüzleştiriyor.
Altını çizdiklerimizden seçkiler
“Başından beri “58’deki kız” adını koyduğum o kız hakkında bir şey yazamadan ölebileceğim düşüncesi zihnimi kemiriyor. Bir gün, onu hatırlayacak hiç kimse kalmayacak. Bir başkasının değil, o kızın yaşadığı şey açıklanmadan kalacak, bir hiç uğruna yaşanmış olacak.” Syf. 17
“Fotoğraftaki kız, hafızasını bana miras bırakan bir yabancı.” Syf. 20
“…Bir kapının ardından birilerinin hakkımızda “o” diyerek bahsettiğini işittiğimiz ve oracıkta öldüğümüzü hissettiğimiz anlardaki gibi.” Syf. 21
“Hafıza çılgın bir sahne dekoratörüdür!” Syf. 33
“Yaşarken fark ettiğimizden başka gerçek mutluluk yoktur. (Alexandre Dumas, oğul.)” Syf. 55
“Dünyanın her yerinde, her gün bir kadının etrafını sarmış, onu taşlamaya hazır erkekler var.”
“Hayal gücünün hafızanın acısını teskin eden, başkalarının da aynı zamanda yaşadıklarının az ya da çok benzerliği ile insanın yaşadıklarının tekilliğini ve yalnızlık duygusunu kıran bu geriye dönük teselli ne tuhaf ve ne kadar müşfik.” Syf. 85
“Başkalarının hayatlarında, anılarında, varoluş biçimlerinde, eylemlerinde nasıl yer alıyoruz?” Syf. 87
“Utanç duygusunu anlamanın anahtarını edinmek onu silme gücünü vermiyor.” Syf. 102
“Yaşadıklarımızın yaşadığımız anda anlamdan yoksun oluşudur yazma olasılıklarını artıran.” Syf. 140
“Yaşanan şeylerin, yaşandıkları andaki sersemletici gerçekliği ile yaşanmış olanın yıllar sonra büründüğü tuhaf gerçekdışılık arasındaki uçurumu keşfetmek.” Syf. 140
Tartışma:
Yazar, 2022 yılında “kişisel hafızanın köklerini, yabancılaşmalarını ve kolektif kısıtlamalarını ortaya çıkarmadaki cesareti ve objektif duyarlılığı” gerekçesi ile Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür. Kitap bu gerekçeden izlekler taşıyor mu, kitabın bütünü bu tanımı ne derece karşılıyor?
Cesaret: Sanıyorum ki kitabı tek kelime ile özetlemek için doğru bir sözcük olur. Hatta Annie Ernaux’un yazdığı her şeyi bu sözcük etrafında rahatlıkla irdeleyebiliriz. Zira onun edebiyatındaki başarısı bu kadar cesur ve gerçek yazmasından geliyor.
Kendi olmasına toplumun sağladığı katkılara, toplumun kendinden alıp götürdüklerine ve kendini ortaya koyma biçimine toplumun bakışına da metinlerinin bütününde yer veriyor. Kendini salt Annie olarak değil, bulunduğu ve bulunmak istediği toplum ile birlikte değerlendiriyor.
Yazarın kitaplarının büyük kısmında hissedildiği yazılan “toplumsal bellek” ve “sınıf sistemi” kavramlarına bu kitapta da yer veriyor mu? Hangi noktalarda, nasıl bir yolla bu vurguyu yapıyor?
Toplumsal belleğin izlerini kitapta toplumun genel yargıları, hem yasaklar hem de arzular çerçevesinde izliyoruz. Annesinin Annie’nin yaz kampında “günah” sayılabilecek eylemlerde bulunma ihtimaline karşı verdiği tepkiler toplumsal yargıların bir temsili niteliğindedir. Aynı zamanda Annie’nin kampa giderken karşı cinsten biri ile yakınlaşmanın hayalini kurması, bunun yollarını ve sonuçlarını kafasında tasarlaması aslında toplumda benzer yaştaki tüm genç kızların zihnini büyük bir merak ile meşgul eden bir takım soruların izdüşümüdür.
Sınıf sistemi kavramını direkt olarak irdelemese bile (Boş Dolaplar sürekli bu mesele ekseninde döner.) kızın davranışlarının büyük bir kısmının bulunduğu sınıftan sıyrılma, ailesi ve yaşadığı çevreden koparak daha üst bir sınıfa mensup sosyal çevre geliştirme çabasından kaynaklandığını gözleyebiliyoruz.
Karşılaştırma:
- Kızın Hikâyesi – Annie Ernaux
- Can Yayınları – Roman
- 152 sayfa
- Çeviri: Siren İdemen