Cansu Altaş, kişisel Twitter hesabında, Türkçenin yanı sıra dünya dillerinin ilginç ve enteresan kelimelerini araştırıp bunların manasını takipçileriyle paylaşıyor.
Yaptığı kelime seçimleriyle, dünya dillerinin anlam yoğunluğu bakımdan ne denli zenginliklere sahip olduğunu gösteren Altaş’ın paylaşımlarından 35 tanesini sizler için seçtik ve listeledik.
İşte dünya dillerinden birbirinden farklı 35 kelime ve anlamları:
Latinceden düşündüren, dolu dolu bir deyiş: “Timeo hominem unius libri”. Anlamı “Tek kitabı olan insandan kork” demekmiş. (Aziz Thomas Aquinas, 13. yüzyılda söylemiş).
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 23 Aralık 2017
Japoncanın bir sözcük; “Mono no aware”. Geçici olan şeylerin farkında olmaya ve bunun verdiği üzüntüye deniyormuş. Çevirisi; “şeylerin geçiciliği”, yazılışı; 物の哀れ.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 25 Aralık 2017
Türkçede eskiden kullanılan bir sözcük: “Basübadelmevt”. Ölümden sonra uyanmak, diriliş, canlanmak demekmiş. Tam yazılışı şöyle; “Ba’sü ba’de’l-mevt”, (Arapçadan).
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 2 Ocak 2018
Fransızcadan bir ifade, deyim; “Etre à l’ouest”. Dikkatimiz dağınık, yorgunken ne yaptığımızı, söylediğimizi bilmemek demekmiş. Kelime çevirisi; “batıda olmak”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 4 Ocak 2018
Koreceden bir sözcük; “Aswium”. Bir şeyler olup bittikten sonra yaşadığımız hayal kırıklığı, üzüntü, pişmanlık gibi negatif hislere deniyormuş. Şöyle yazmışlar; 아쉬움.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 5 Ocak 2018
“Smokin” eskiden “Smoking Jacket” olarak giyilen sigara içme ceketiymiş (1950 öncesi). İnsanlar kostümlerinin üzerine koku sinmesin,eskimesin diye giymiş. Fotoğraftaki en yaygın smokin tipi (1944). pic.twitter.com/JHxY6paskg
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 7 Ocak 2018
Almancadan bir kelime; “Mauerbauertraurigkeit”. Sebepsiz yere yakınlarından uzaklaşma,araya duvar örme, yalnızlaşma isteği demekmiş (farklı sözcüklerin birleştirilmesiyle).
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 9 Ocak 2018
İngilizceden bir sözcük; “Nyctophilia”. Gece ve karanlığı sevmeye, o sakinlikte huzur bulup zevk almaya deniyormuş. Türkçede de var; “Niktofili”. (Yunanca kökenli)
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 12 Ocak 2018
Pek bilinmeyen İngilizce bir sözcük; “Ineffable”. Kelimelerle, sözle anlatılamayan, tarifsiz, açıklanamaz demekmiş. Türkçede karşılığı “kelimeler kifayetsiz”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 26 Ocak 2018
Türkçeden güzel bir kelime; “Abis”. Deniz veya okyanuslarda güneş ışığının ulaşamadığı en derin kısma, yere deniyormuş. Yunanca “Abyssos: dipsiz” kökenli.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 29 Ocak 2018
İspanyolcadan bir sözcük; “Desvelado”. Geceleri uyumayan veya bir sebepten uykudan yoksun kalan demekmiş. “Desvelar: uykudan kaçınmak, uyanık kalmak” kökenli.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 7 Şubat 2018
İrlandacada “sevgilim” yerine söylenen sözcük; “Mo chuisle mo chroí”. Kalbimin nabzı demekmiş. Kısaca “Mo chuisle” diyenler de var, o da “nabzım” demek.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 12 Şubat 2018
Papua Yeni Gine’de kullanılan bir sözcük; “Awumbuk”. Sizi, evi ziyarete gelen misafirler gittikten sonra oluşan boşluk, yalnızlık hissine deniyormuş. (Baining halkına ait)
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 18 Şubat 2018
Yunancadan bir kelime; “Nephelokokkygia”. Bulutların şekillerine bakarak anlam çıkarmaya, tanıdık yüzlere benzetmeye deniyormuş. Sözcüğü ilk kez Aristophanes kullanmış.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 19 Şubat 2018
Eskimo dilinden bir sözcük; “Ayurnamat”. Değiştirilemeyecek olaylar için tedirginliğin anlamsız olmasına deniyormuş. Bunun Taycada karşılığı; “Mai pen rai (endişelenme, mutlu hisset)”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 24 Şubat 2018
İzlandacadan bir kelime; “Gluggaveður”. Pencereden iyi görünse de aslında soğuk, kötü olan havaya deniyormuş. Çevirisi “pencere havası”. (Gluggi: pencere, veður: hava durumu)”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 28 Şubat 2018
Yunancadan varoluş sancısını anlatan bir kelime; “Koinophobia”. Sıradan, genel, monoton bir hayat yaşamış olmaktan korkmak demekmiş. “Koinos (yaygın, sıradan,)” kökenli.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 4 Mart 2018
Almancadan bir sözcük; “Drachenfutter”. Kızdırdığınız eşiniz ya da sevgilinizle arayı düzeltmek için alınan hediyeye deniyormuş. Direkt çevirisi; “ejderhayı beslemek, ejderha yemi”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 7 Mart 2018
Mezar taşlarında görülen Latince bir deyiş; “Non fui, fui, non sum, non curo (Yoktum, varım, olmayacağım, umrumda değil). Kısaltılıp yazılır; “NFFNSNC” (Roma mezarları).
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 12 Mart 2018
Norveççe bir kelime; “Tyvsmake”. Kimsenin sizi görmediğini düşünüp yemekten küçük parçalar tatmaya veya yemeği pişirirken yemeye deniyormuş. (“Tyv: hırsız” kökenli)
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 18 Mart 2018
Galceden bir sözcük; “Cwtch”. Sarılmaktan biraz daha fazlası olup özel, sevgi dolu bir alan yaratarak kucaklaşmaya veya tüm iyi hislerle sarılmaya deniyormuş. (Kelt dilleri)
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 19 Mart 2018
Yunancadan güzel bir hastalık, kelime; “Dromomania”. Seyahat veya uzun mesafelere gitmek için kontrol edilemeyecek kadar istek duymaya deniyormuş. Türkçesi “dromomani”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 28 Mart 2018
Japon kültüründen bir sözcük; “Sakura (桜)”. Hayatın gelip geçiciliğini simgeleyen “kiraz çiçekleri”ne deniyormuş. Sadece baharda açan sakuraları seyretmeye ise “Hanami (花 見)” deniyor.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 31 Mart 2018
Yeni yeni duyulan İngilizce bir sözcük; “Phubbing”. Telefona bakıp veya telefonla ilgilenip karşımızdaki kişiyi görmezden gelme, hiçe saymaya deniyormuş. (“Snubbing” ve “Phone” birleşimiyle)
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 4 Nisan 2018
İngilizce bir sözcük; “Librocubicularist”. Yatakta,yatağın içinde kitap okumayı seven kişilere deniyormuş. Kelime Latince kökenli, “Liber (kitap), Cubiculum (yatak,uyuma odası)”
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 10 Nisan 2018
Kilivila dilinden bir sözcük; “Mokita”. Herkesin bildiği fakat söylemediği veya dillendirmeye cesaret edilmeyen, gerek duyulmayan gerçekler demekmiş. (Papua Yeni Gine’de konuşuluyor).
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 11 Nisan 2018
Latinceden hatta Ovidius’tan bir deyiş: “Omnia mutantur, nihil interit”. Anlamı da “her şey değişir, ama hiçbir şey yok olmaz”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 29 Kasım 2017
Yunanca kökenli bir sözcük: “Graphomania”. Başıboş şekilde yazma, her gördüğünü kağıda dökmek, yazı yazma manisine deniyormuş. Türkçesi “Grafomani”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 28 Kasım 2017
İzlandaca’da “Orkusuga” diye bir kelime var, enerji emici arkadaşa deniyor. Fazla ilgi isteyen,hayat enerjinizi çeken kişi olarak çevrilmiş.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 27 Ağustos 2017
Japoncadan tiryakiliği anlatan bir sözcük: “Kuchi ga sabishii”. Canınız istemese bile alışkanlıktan yiyip içmek demekmiş. (Ağız yalnızlığı, 口が寂しい)
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 8 Kasım 2017
İngilizcede sabahları yataktan kalkamamaya “Dysania” deniyormuş. Nadir duyulan kelimelerden. Psikolojide karşılığı “Clinomania (klinomani)”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 18 Ekim 2017
İlk kez Litvanca bir kelimeye denk geldim: “Kaapshljmurslis”. Kalabalık olan toplu taşıma araçlarında sıkışık olma hissine diyorlarmış.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 9 Ekim 2017
Yine Japonlar’ın çıkardığı bir sözcük: “Age-otori”. Saçımızı kestirdikten sonra kötü görünmeye deniyormuş. Eski dilde bir kelimeymiş “上げ劣り”.
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 6 Ekim 2017
Edebi bir kelime: “Eccedentesiast”. Gerçek duygularını gülümseme ardına saklayan,acısına rağmen gülümseyebilen demekmiş (Lat. ecce kökenli).
— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 28 Eylül 2017
Nasılsa vaktim var deyip hep geç kalan tipler vardır ya, İsveççe’de ona
“Tidsoptimist” deniyormuş. Gecikmeyi adet edinen,oyalanan demek.— Cansu Altaş (@yenidenbaslasin) 19 Eylül 2017