1916’da İstanbul Karagümrük’te dünyaya gelen Muzaffer Ozak‘ın babası köklü bir aileye mensup Konyalı Hacı Mehmed Efendi, annesi Halvetî Şeyhi Seyyid Hüseyin Efendi’nin torunu Ayşe Hanım’dır. Babasını ve ailesinin büyük bir bölümünü daha çok küçükken kaybeden Ozak, çocukluk yıllarını dayılarının yetimi iki kız yeğeni, kız kardeşi ve annesiyle birlikte meşakkatle geçirdi.
İlk tahsilini 5-6 yaşlarındayken babasının arkadaşı Uşşaki şeyhi Abdurrahman Sami Saruhani’nin yanında yaptı ve 12 sene boyunca onun himayesinde kaldı. Bu sırada Mehmed Rasim Efendi, Gümülcineli Açıkbaş Mustafa Efendi, Nevşehirli Hacı Hayrullah, Atıf Hoca, Osman Şakir gibi isimlerin derslerine devam ederek Kur’an-ı Kerim, Arapça, hadis ve fıkıh eğitimi aldı. Daha sonra müezzinlik sınavını kazanarak Ali Yazıcı, Soğanağa ve Karagümrük Kefeli camilerinde müezzinlik yaptı. Kefeli Camii’nde müezzinlik yaptığı dönem cami imamı Şakir Efendi’den sahaflık sanatını öğrendi ve Beyazıt Camii’ne müezzin olarak tayin edildiği sırada Sahaflar Çarşısı’nda dükkan açarak müezzinliğe ilaveten sahaflık yapmaya başladı. Beyazıt’ta müezzinliğe devam ederken onun sesini ve okuyuş tarzını beğenen Zekai Dede’nin mahdumu Hafız Ahmed’in (Irsoy)
öğrencisi olan Hafız İsmail Hakkı’dan dini musiki meşketti.
Son dönemin en önemli hattatlarından olan ve reîsülhattâtîn diye anılan Kâmil Akdik ile tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer’in Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki hat ve tezyinat derslerine dinleyici olarak katıldı. Burada aldığı eğitim el yazmaları konusundaki birikimine büyük katkı sağladı.
Halveti-Cerrahi şeyhi Fahreddin Efendi’ye intisap eden Muzaffer Ozak, şeyhinin vefatı üzerine 1965 yılında halife tayin edilerek Nureddin Cerrahi Tekkesi’nin 19. türbedar ve postnişini oldu. 1970’li yıllarda Kudüs, Bağdat, Kahire’de yaptığı sohbetler sonrası Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerden de teklif alarak kültür-sanat festivalleri kapsamında hem tasavvufu anlatmaya çalıştı hem de müritleriyle Halvetî âyinlerini icra ettiler.
Fatih, Sultan Ahmed, Eyüp ve Süleymaniye gibi pek çok camide vaizlik yaptı. Toplam kırk iki camide, kahvehanelerde, Karagümrük’teki Nûreddin Cerrâhî Tekkesi’nde ve sahaf dükkanında yaptığı ilmî sohbetlerin her yaş ve gruptan katılımcıları vardı. Diğer bazı sahaf dükkanlarında olduğu gibi Muzaffer Ozak’ın dükkanına gelenler hem kitap karıştırma fırsatı bulur hem de onun ilminden istifade ederdi. Aynı zamanda sahaflar şeyhi diye anılan Ozak’a böyle denilmesinin sebebi elbette sahaflık mesleğindeki ustalığından ileri geliyordu. Çok yönlü bir insan olan Muzaffer Ozak bir kitap mütehassısı, ayaklı kütüphaneydi. Özellikle yazma eserlere dair derin bilgisi vardı. Arapça, Farsça, Osmanlıca yazma eserleri ve yazarlarını teferruatlı olarak tanıyan bilen bir âlimdi. Dükkanında eski kitap satmakla sahaf olunamayacağı muhakkaktır. Sahaf olmanın temel şartlarından biri şudur ki kitap, parası bol olana değil erbabına verilir. Ozak’ın şu sözleri de onun sahaflığı hakkında fikir edinmeye yeter aslında:
Biz öyle kitaplar satmışızdır ki, alan kimse, sabaha kadar onu göğsüne bastırıp öyle yatmıştır. Osmanlı’nın son zamanlarında paşaların, vezirlerin, diğer bir takım önemli devlet adamlarının konakları, yalıları, köşkleri bozuluyor, o canım kütüphaneler dağılıyor, sonunda bu çarşıya geliyor. Bu gözler ne kitaplar gördü, bu eller ne ciltler tuttu!
Muzaffer Ozak’ı görüp tanımış olanlar onun bir satıcı olmaktan ziyada hakiki bir sahaf olduğuna şahitlik ediyorlar. Bir sahafın dükkanında yalnızca kitap alım satımı yapılmaz. Bu dükkan aynı zamanda tarih ve kitap sohbetlerinin icra edildiği ilim meclisleridir. Diğer bazı sahaf dükkanlarında olduğu gibi Muzaffer Ozak’ın dükkanına gelenler hem kitap karıştırma fırsatı bulur hem de Ozak’ın ilminden istifade ederdi. Kendisinin sahaflar şeyhi diye de anılması ilminin derinliği sayesinde olmuştur.
İrşad, Envarü’l-kulûb, Zinetü’l-kulûb, Aşk Yolu Vuslat Tariki gibi eserler yazan Muzaffer Ozak’ın yurtdışında yaptığı sohbetler İngilizce’ye de çevrilmiştir. Aşkî mahlasıyla şiirler yazan Ozak 13 Şubat 1985 tarihinde vefat ederek Cerrahi tekkesinin türbe kısmına defnedildi.
Âh ile hep bir ağızdan:
Şimdi yalnızca ismi ve cismi kalan modern kırtasiye dükkanlarına dönüşmüş Sahaflar Çarşısı’nı büyük kitap âlimlerinin yaşadığı devirlerde görmek mümkün olsaydı keşke.
Kaynaklar:
*Dursun Gürlek, Ayaklı Kütüphaneciler
*http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c34/c340011.pdf
*http://defter-i-ussak.blogspot.com.tr/2015/03/yasar-kemalin-muzaffer-efendi-ile.html