Nedir bir halkın istedikleri? Özgürlük mü? Adalet mi? Rahat bir yaşam mı? Yoksa ekmeğini gönül rahatlığıyla alabilmesi mi? Kazandığı üç beş kuruşu harcayabilmesi mi?
Bir halkın istediği yaşam; adaletli bir ülkede özgürce yaşayabilmesi, kazandığı üç beş kuruşu harcayabilmesidir. Çünkü adalet, Bretolt Brecht’in de dediği gibi halkın aslında ekmeğidir. Yani en temel ihtiyacıdır.
Brect’in şiirlerini ilk okumalarımda Turgut Uyar’ın, “Söyle Küçük Saadetini Şiiri”ni hatırlattı.
“Söyle saadetini, çekinme
Bir ekmek, bir kadın, birkaç çocuk.
Tatlı gerinmelerin peşisıra sabahleyin
Evinle işin arasında bir tatlı yolculuk..
Cigara içerekten alacakaranlıkta
Kapını çalmışsın.
Alınterin, göznurun, el emeğin, karın.
Turfanda portakal görüp çarşıda
Tadımlık birkaç tane almışsın..
Alırsın kardeşim, almalısın
Dünyadan o kadar az ki, istediğimiz
Senin, benim, hepimizin, çocuklarımızın
İki olmamalı bir dediğimiz.”
Bretolt Brecht’in şiirlerinden oluşan kitap, Jorge Amado’nun “Dogma’larla Savaşan Yazar” yazısıyla başlıyor. Bu yazıda Jorge Amado, Brecht’in konuşmaya katıldı mı herkes tarafından saygılı bir sessizlik oluştuğunu ve “İnsanlık yaşantısının zenginliği dolayısıyla, söyleyebildiği her şey için ona minnettarlık duyuyorduk.” sözleriyle anlatmaya başlıyor. Hitler Almanya’sında çıkan: Heinrich, Thomas Mann, Anna Seghers, Arnold Zweig, Bretolt Brecht’i kuşkusuz olarak Alman halkının en derin gerçeğini bu isimlerin temsil ettiğini düşünüyor. Aynı zamanda Brecht’in en popüler içerik ile en özgün biçimin – yetkin birlik içinde – nasıl bağdaşacağını gösterdiğini söylüyor. Yani Brecht sayesinde popüler ile entelektüelin karşıt alanlar olmadığını, en yüksek düzeyde bir aydının dahi nasıl bir halkın yazarı olduğunu öğrendiğimizi ifade ediyor. Brecht’in tiyatrosu ve yaşamı için “Tiyatro sahnesinde o ateşli bir tutkuydu sanki, halkın ağzıydı, şiirsel bir şimşek ve yıldırım sesiydi, tatlı bir aşk ezgisiydi. Onu da bu aşk, insan varlığına duyduğu bu sevgi tüketti zaten.” diyor Jorge Amado ve yazısının sonunda aklımda olan “Brecht nerededir?” ve “Brecht nerelerde olacaktır?” sorusuna şöyle cevap veriyor:
“Brecht insanın savaştığı ve yüceldiği her yerde hazır olacaktır.”
Kitabın ikinci yazısı György Lukacs’ın “Soran, Düşündüren, Değiştiren Yazar” Bu yazıda kendilerinden önceki gelen yazarların edebiyatın biricik görevinin; çağdaş gerçekliğe, dönemlerine, zamanlarına ve insanlarına değinen akla uygun sorular atmak olduğunu düşündüklerini yalnızca yeni kuşağın bir önceki kuşaktan daha köktenci davrandığını söylüyor. Büyük bir yazar olarak gördüğü Brecht’in duygusu ve sağduyusunun üstün bir denge kurabildiğini düşünüyor.
“Dramları ve şiirleri gereken sertlik ve kesinlikle sorular ortaya attılar. Hem bunu öyle bir sarsıcılık, sağlamlık ve derinlikle yaptılar ki güncel olan ama bilinmeye birtakım sorunları ortaya çıkardılar. Fakat bu soru dalgalarının arkasında hep son cevabın, gerçek bakış açısının sarsılmaz kesinliği yer aldı.
Şiirinin şiddetiyle Brecht kendimizi sınavdan geçirmeye zorladı bizi. Kişisel sorumlulukları kucaklayan bu sınav onda her zaman toplumsal gerçekliğin eleştirisine dönüştü ve milyonlarca insanda kurtarıcı sarsıntıların, bunalımların doğuşuna yol açtı.”
György Lukacs’ın yazdığı cümleleri Bertolt Brecht’in “Mutluluk Türküsü” adlı şiirindeki;
“Başlayalım işe bir kez,
Var gücümüzle çalışalım.
Mutluluk fethedilir,
kendi kendine gelmez” dizelerinde görüyoruz.
Kitabın üçüncü yazısı René Wintzen’in, “Brecht: Yaşamı, Şiirleri, Oyunları”. Bu inceleme René Wintzen’in Bertolt Brecht adlı eserinden kısaltılarak çevrilmiştir. Soyu ve Çocukluğu, Savaş, Münih, Ev Vaazleri, (Bertolt Brecht’in ilk şiir kitabıdır) Savaş Sonrası 1918, Baal, Kentlerin Ormanında, Gecede Davul Sesleri, Adam Adamdır, İngiltereli İkinci Edouard’ın Yaşamı, Mahagonny, Beş Paralık Opera, 1933 Yılları, Kuralla Kural Dışı, Yuvarlak Kafalarla Sivri Kafalar, Arturo UI’nin Yükselişi, Schweyk, Üçüncü Reıch’in Korku ve Düşkünlüğü, Sürgün, Amerika’da Brecht’in Eserleri, Galile’nin Yaşamı, Sezuan’ın İyi İnsanı, Azize Johanna, Ana, Carrar Ananın Silahları,Kafkas Tebeşir Dairesi, Almanya’ya Dönüş, Yiğit Ana ile Çocukları, Lucullus’un Davası, Bay Puntıla ile Uşağı Mattı, Biçimin Toplum Bilimi, Epik Tiyatro, Brecht’in Ahlakbilimi başlıklarından oluşuyor.
“Soyu ve Çocukluğu” başlıklı yazıda, Bertolt Brecht ilk şiir kitabında, Ev Vaazları’nda soyunu şöyle açıklar:
“Ben Bertolt, kara ormanlarından
Karnında getirmiş şehre anam beni.
Ama çekip gidene dek ben bu dünyadan
Çıkmayacak ormanların soğuğu içimden”
“Babası, çocukluğu ve öğretmeni ile olan cümleler ile yazım ediyor. Bu yazıya göre; “Genç Bertolt, ana babasının haberi olmadan günleri sokakta geçirir. Gidip gelenleri, satıcıları, tüccarları, dilencileri, sakaları, kazaları, yasaları, alayları ve ‘gassenhuben’leri (sokak çocukları) ile sokak onun için bir dünyadır; sokak oyunda yenilmenin acı yaşantısıdır. Orada elbiseleri, tavırları, konuşmaları ve daha nice özellikleriyle kendisinin başka bir çevreden olduğunu üzülerek sezecek, bizden değilsin sözünü duyacak, öyleyken hoş görüldüğünü öğrenecektir. Baba evinin duvarlar ardındaki geçmişin yıkıldığını, yavaş yavaş öldüğünü ve onunla birlikte çocukluğa özgü dileklerini de yutmaya yöneldiğini anlayacaktır.”
“Küçük kümeler halinde yürüyorlardı
Açlar ve çocuklar şoşe yollarında,
Alıp yanlarına gidiyorlardı.
Yıkık köylerde bekleşen insanları da.”
Bertolt Brecht, insanlar arasındaki ayrımları kabul etmeyen bir insandır.“Baba evinde yediği ekmeği açlarla paylaşmak ister” :
“Fakat büyüyüp de yöreme bakınca
Ne çevremin insanlarından hoşlandım,
Ne emirden, ne de itaatten…
Bıraktım yüksek çevremi hemen,
Birleştim aşağı tabakayla.”
Yazı, üniversite yılları ve savaş durumlarını anlatan yazıya göre 1918’te Brecht birdenbire askere çağırılır. Cephe gerisinde hasta bakıcılık ediyor ve korkunç bir görünümle karşılaşıyor: ‘Lazzarett’ler ( kır hastaneleri) can çekişen, son nefesini veren, cinnet geçiren insanlarla dolmuştur. 1914’te bir delirme nöbetinde ölen, çağdaşı şair Georg Traki gibi Brecht de yaralılara bakmak zorundadır.
“Savaş bitince Brecht, Münih’e döner. Orada dostlarını bulur: R.Becher, Caspar Neher, George Ppfanzelt ve Otto Müllereisert. Stefanie Kahvesi’nde toplanılır. Siyasetten, edebiyattan, sanattan, hekimlikten, devrimden konuşulur. Birbiriyle çatışan, birbirini tamamlayan, çürüten, zenginleştiren düşünceler dünyası bir masanın çevresinde doğar ve gece bastırıncaya kadar sürer. Çok sonraları Johannes R. Becher, geçmişin ilk şiirlerinden birinde, Stefanie Kahvesi’nde, Münih’te yazacaktır. Brecht de ilk şiirlerini burada kaleme alır. Onları dergilere, gazetelere gönderir.
… Bu sıra Brecht her yerde görülür: Çarşı meydanında satıcılar, işsiz güçsüz dolaşanlar arasında; hınç, ihbar ve homurdanmayla dolup taşan meyhanelerde; kara listelerin düzenlediği gazete idarehanelerinde… Her şeyi duyar. Her şeyi görür ve tutkuyla çalışır. Baal, İngiltereli ikinci Edouard’ın Yaşamı ve Ev Vaazları bir yayıncıya kavuşur. Bunların uğradığı başarısızlık genç yazarı usandırmaz, tersine, başarıya ulaştırmak için 1922’de Berlin’e gelmesine yol açar.
Brecht’in Baal, Gecede Davul Sesleri, Kentlerin Ormanında, Adam Adamdır adlı ilk dramatik eserleri – Gece’de Davul Sesleri sayılmazsa – henüz toplumsal eleştiriden yoksundur. O çağda Brecht devrimci olmaktan çok köpeksi bir şair görünümündedir. Acı alay ve köpeksilik modadır. ”
“Ev Vaazları” adı ilk şiir kitabıyla devam eden yazı, Brecht uzun süredir beklediği şeyi bir hamlede ettiğini, rezalet çıkardığını ifade ediyor. Bu yüzden yıllarca anarşist, yıkıcı, bozguncu, pis kokulu ve mide bulandırıcı hayvan etiketini taşıyacaktır diyor.
“Derim: ‘Başka türlü kokan birer hayvan bunlar.
Ne çıkar, derim sonra, benim onlardan ne farkım var?”
Protestan tanrıbilimcilerinden Karl Tieme’nin ‘şeytanın dua kitabı’ diye adlandırdığı bu eser, beş bölüme ve beş derse ayrılmıştır. “Ayin Alayları”, “Alıştırmalar”, “Öğceler”, “Mahagonny Şarkıları”, “Ölenlerin Küçük Anıları”. Bir son bölüm “Kandırılmaya Karşı” ve bir ekle “Yoksul B.B” ile kitap biter.
Yukarıda bahsettiğim başlıkları teker teker inceleyen yazar, Brecht’in şiirlerinden önce Brecht hakkında çok geniş bir bilgi sağlamamızı ve her açıdan Brecht’i tanımamıza imkân sağlıyor.
Asım Bezirci, yazıların bitmesiyle “Bertolt Brecht’in Eserleri ve Türkçe Çeviriler” başlıklı yazısıyla bu zamana kadar Türkçeye çevrilen bütün Brecht kitaplarını, yayın tarihlerini, yayın evlerini, çevirenleri yazarak yazarı tanımak isteyenlere büyük bir kolaylık sağlıyor.
Şiirler, “Halk, Doğa, Aşk ve İnsan Üstüne Şiirler” ve “Demokrasi ve Barış için Faşizme ve Savaşa Karşı Şiirler” adları altında toplanmıştır.
HALKIN EKMEĞİBilin: Halkın ekmeğidir adalet.
Bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek, başlar açlık,
Bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya
Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerde yoğurulan, iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!
Bolsa insanın önünde ekmek, lezzetliyse,
Gözler öbür yiyeceklere yumulsa da olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire…
Bilirsiniz, nasıl bolluk doğurur emek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.
Ekmek her gün gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o, günde birçok kez gerekli.
Sabahtan akşama dek, iş yerinde, eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.
Madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
Onu pişirmeli, dostlar, söyleyin?
Öteki ekmeği kim pişiren?
Adalet ekmeğini de
Kendisi pişirmeli halkın,
Gündelik ekmek gibi.
Bol, pişkin, verimli.
Brecht şiirlerinde adalete, yardım etmeye, insanın insana benzer yanının kalmayışına, işçilerin yaşadıklarına; umuda, mutluluğa, yeni kurulmak istenen başlangıçlara dem vurmuştur.
“Baharda Bir Yaşlı Adam” şiirinin son dörtlüğünde ve daha birçok şiirlerinde bunu açıkça görmek mümkündür:
“Artık hiçbiri eskisi gibi değil
Aşkların, yaşamların, şiirlerin.
Yalnız bizler nasılsak öyle kaldık.
Saçları kırlaşan sevmez değişmeyi.”
Umudu inatla hiçbir şiirinde bırakmaz Brecht, “Bir Gün Gelecek” şiirinde anlamak mümkündür…
“Bir gün gelecek, zaman bizim olacak, bizim.
Bütün düşünürlerini okuyacağız bütün çağların.
Bütün ustaların bütün tablolarını göreceğiz.
Bütün maskaralara kırılacağız gülmekten.
Arkadaş olacağız bütün kadınlarla.
Ve bütün insanlara
öğreteceğiz gerçeği.”
Bugüne kadar sorgulamadığımız birçok şeyi sorgularız Brecht şiirleri ile;
“İyi insan olacağınıza,
Öyle bir yere götürün ki dünyayı,
iyilik beklenmesin!”
“Bir Şairin Ölürken Gençlere Çağrısı” şiiri ile bir seslenir tüm gençlere Brecht;
“Ey siz, yarının gençleri,
Henüz dünyada yoksunuz,
Ama insanlarısınız gelecek çağların,
henüz temeli atılmamış şehirlerde
sökecek yeni şafakların insanlarısınız.
Kulak verin bana.
İşte geldim gidiyorum.
Bir iz, bir ün bırakmadan.
Dinleyin beni.”
Şiirin devamında diyor ki Brecht “Kendi başınıza verin kararınızı. Yararınıza olan şeyi kendiniz seçin.”
Doğrusu bu dizeler bana Hasan Ali Toptaş’ı anımsattı. Hasan Ali Toptaş, yazmak isteyenlere öğüt verirken de buna benzer güzel, net, anlaşılır ve kendi ayakları üstünde duran insanlar olmamız için ne güzel maddelemişti. (Bahsettiğim Hasan Ali Toptaş önerileri: https://kitaplarimlaben.blogspot.com.tr/2014/08/hasan-ali-toptastan-yazma-uzerine-9.html )
Kitabın arka kapağında İlhan Selçuk, Hasan Hüseyin, Afşar Timuçin, Mehmed Kemal, Fikret Kaynakçı kitap hakkında yorumlarını yazmışlar. Mehmed Kemal, hiç unutamayacağımız cümleler kurmuş; “A. Kadir ile A. Bezirci’nin Halkın Ekmeği adıyla çevirdikleri şiir kitabını okuyorum. Orada Kitaplar Yakılıyor adlı bir bölüm var. Okurken nasıl duygulandım, bilemezsiniz.” demiş. Sanırım, Asım Bezirci’nin 2 Temmuz 1993 Madımak Katliamı’nda yakılarak öldürüldüğünü bildiğinden kitabın da yazarın da yakıldığını anımsamış. Okurken ben de not aldım; “Sadece kitaplar değil, yazarlar, aydınlar, şairler de yakıldı bu ülkede.”
“Bir Gün Gelecek Yararsız Olacağım Ben De” adlı şiiri ile bitiriyor kitabı Brecht.
“Bir gün gelecek, oh diyecek insanoğlu:
Silahları bırakın, artık ihtiyaç kalmadı!
Güzel yıllar gelecek birbiri ardınca.
Çıkaracaklar depodan silahları bir gün,
bakacaklar ki paslanmış hepsi.
Ben de atılmak isterdim, açıkçası,
Son okurum elinden.
Son insan olsun o, yeter ki,
Köpeklerin ısırdığı son insan!”
Ek olarak kitap Türkçe çevirisinde maalesef ki böyle bitmiyor ve 1983 yılında İbrahim Abdülkadir Meriçboyu yani A. Kadir ile Asım Bezirci hakkında kamu davası Bretolt Brecht tarafından yazılan ve taraflarından Türkçeye çevrilen kitabın 30,33,54 ve 56. Sayfalarındaki cemiyetin muhtelif sınıflarını umumun emniyeti için tehlikeli bir tarzda kin ve adalete tahrik eyleyecek mahiyette propaganda yapıldığı iddiasıyla ve haklarında Türk Ceza Kanunu’nun 312/1,2. Maddesinin uygulanması istemiyle ikâme edilmiştir, yani zamanında toplatılan kitaplarımız arasında Halkın Ekmeği. Daha sonra savunmalar yazıyor kitapta, toplatma kararı kaldırılıyor ve toplatılan nüshaların iadesine karar veriliyor.
- Bertolt Brecht- Halkın Ekmeği
- Say Yayınları – 8.Basım : 1991
- Türkçesi: A.Kadir – Asım Bezirci