Acının resimlere aktarılmasının mimarıdır Frida. Aşık, ressam ve feminist tanımlarını hakkıyla taşıyan bir devrimcidir aynı zamanda. Hayata karşı ‘mücadelesiyle’ tutunmuş bir kahramandır. Her şeye başkaldıran anarşist ama Diego’nun aşkıyla da çaresiz bir aşığa dönüşen kadının hikâyesidir Frida.
Frida Kahlo, 6 Temmuz 1907 yılında Mexico City’ de gözlerini açtı. Ama ona göre doğum günü Meksika devriminin geçekleştiği gündür. Yani 7 Temmuz 1910. (Devrimci ruhunun kanıtı.)
Aslında hayata karşı mücadelesi daha çocukken başladı. Daha altı yaşındayken çocuk felci geçirdi , bir bacağı engelli kaldı ve artık o ‘‘tahta bacak Frida’’ olarak anılmaya başlandı.Ve bununla birlikte Frida’nın ilk mücadelesi başlamış oldu.
Frida’nın düşünce yapısı okul yıllarında şekillenmiş; sanat, felsefe ve edebiyat artık onun için vazgeçilmez olmuştu. Yine o yıllarda var olan anarşist bir edebiyat grubuna üye olmasıyla da karakteri yavaş yavaş yerleşmeye başlamıştı.
17 Eylül 1925.. İşte bu rakamlar Frida’nın tüm hayatına yön verdi diyebiliriz. Frida henüz 18 yaşındaydı. Tramvayın kendisine çarpmasıyla trenin demir çubuğu kalçasına denk gelmiş ve leğen kemiği kırılmıştı. Artık onun için zorlu bir dönem başlamıştı. Hayatı, hastanelerde doktorların arasında mekik dokumakla geçiyordu. Esasında, yaşadığı bu acı, onu böylesine büyük bir ressam yapmıştı. Çünkü hastanede olduğu dönemlerde vakit geçirmek amacıyla aynalardan bakarak kendi portrelerini yapmaya başlamıştı. Ona göre bu aynalar ‘’gündüzlerin ve gecelerin celladı’’ idi. Evet sevgili okur Frida işte böyle bir kadındı; kendi portrelerini yarattığı şeye ‘‘gecelerimin ve gündüzlerimin celladı’’ diyecek kadar cesur ve açık.
Aradan uzun yıllar geçti ve artık Frida yürüyebiliyor ve hayatına kaldığı yerden devam ediyordu. Hastalığı boyunca çizdiği resimleri, o dönemin ünlü ressamlarından biri olan Diego Rivera’ya göstermek istemişti. Nereden bilecekti ki bu resimler hayatının ikinci travmasının başlangıcı olduğunu.
O sırada aralarındaki yakınlaşmalar sonucunda iki ressam evlenmeye karar verdi. Frida, Diego’ya çok büyük bir aşkla bağlanmıştı.”Kendi tenimden daha çok seviyorum seni.” diyordu.
”Hiçbir şey ellerinle kıyaslanamaz, hiçbir şey gözlerinin altın-yeşili gibi değil. Vücudum günlerdir seninle dolu. Sen gecenin aynasısın. Şiddetli bir şimşek çakışı. Toprağın nemi. Koltuk altlarının oyuğu benim sığınağım. Parmaklarım kanına değiyor. Tüm sevincim çiçek-çeşmenden fışkıran hayatı hissetmek ve sana ait tüm sinir yollarımı bununla doldurmak.”
”Senden ellerime doğru bütün vücudunu okşuyorum, bir an seninleyim, bir an kendimle. Damarlarımdaki kan, kalbimden seninkine uzanan hava kanallarından akan mucize. Vücudumun düzlüğünün yemyeşil mucizesi seninkinde doğanın tamamına dönüşüyor. Yuvarlak tepeleri parmak uçlarımla okşamak için hepsinin arasından uçuyorum, ellerim gölgeli yarıklara dalıyor, nazik dalların kucaklamasına bırakıyorum kendimi, yemyeşil ve serin.”
Frida evliliği boyunca resimlerine de devam ediyordu fakat bir yandan da sağlık problemleri yüz göstermeye başlamıştı. Üç defa hamile kaldı fakat vücudu buna direnemiyor gibi üçünü de düşürmüştü. Frida için her şey üst üste gelmeye başlamış ve Diego’nun aldatışları ve sevgisizliği bunların üzerine tuz biber olmuştu. Frida, tam anlamıyla çöküşe uğruyordu.
”Bir tek senin çocuğunu doğurmak istedim. Ah Diego’m.. Bu paramparça rahmimden nefret ettim, bebeğimizi tutamayınca. Söküp atmak istedim rahmimi. Sana çocuk doğurmayı beceremeyen bir organı taşımak yük oldu bana.”
Bu aldatmalar sonucu ayrıldılar fakat bir yıl sonra tekrar birlikle olmaya başladılar. Frida, Diego’ya öylesine aşıktı ki onun için şu sözleri söylemişti:
“Gecelerim sürekli seni arıyor…Bedenim birkaç sokağın, ya da adi bir coğrafyanın bizi ayırdığını anlamıyor. Bedenim gecenin ortasında senin gölgeni görememekten dolayı acıdan çıldırıyor. Bedenim uykunda sana sarılmak istiyor…”
”Ben de seni anlamak istedim. Tüm hayatımı, hayatımın her bir zerresini seni anlamaya adadım. Sen nereye gittiysen, ben de gittim. Sen neye güldüysen ona güldüm. Sen kimi sevdiysen onu sevdim. Hangi kadınla seviştiysen o kadınla seviştim. Bende bulamadığın ve başka kadınlarda aradığın şeyi keşfetmek için, senin öptüğün kadınları öptüm. Dokunduğun kadınlara dokundum…”
”Senin sevmediklerini de sevdim ben Diego. Neden sevmediğini anlamak için, onları… Sevdim! Ya da sevmeye çalıştım… İçimdeki, sana dair olan öfkeyi dindirmek için yaptım belki. Öfkem dinmedi Diego. Her defasında körkütük aşık olarak, sana döndüm. Ya da aslında senden hiç gitmemiştim.”
Fakat Diego tüm bu aşka rağmen ona bir kez daha travma yaşattı; Frida’yı kız kardeşiyle aldattı. Artık acı kaçınılmazdı. Tüm bu aldatışların altında ne yatıyor bilemiyoruz ama Diego da tüm bu olanlara şöyle yaklaşıyordu:
“Frida’nın durumu beni çok etkiliyordu… Bir eş olarak kendimi sorgulamaya başladığımda, kendi lehime çok az şey şey bulabildim. Bir kadını ne kadar çok seversem, ona o kadar çok acı çektiriyordum. Ve Frida bu iğrenç huyumun en bariz kurbanıydı.”
Sevdiği kadını yavaş yavaş öldürüyordu Diego haberi olmadan.Ve bunu Frida’nın şu sözlerinden anlayabiliyorduk : “Üzüntülerimi boğmak için içiyordum. Ama artık o lanet üzüntüler yüzme öğrendiler!”
Ve Frida 13 Temmuz 1954 yılında akciğer embolisi teşhisiyle vefat eder. Bizlere de tüm gerçekçiliğiyle, naifliğiyle çizdiği resimler ve efsane olmuş Diego aşkını bırakmıştır.
“Sizden uzakta olduğum günlerde ve gecelerde varlığımı unutmayın diye sizlere portrelerimi bırakıyorum…”
Evet sevgili okur; büyük aşklar içinde ihaneti barındır, bu ihanet nefreti beraberinde getirir ve nefrette aşk için bir kıvılcımdır. Bunun da en güzel örneği Frida ve Diego aşkıdır.
Ayrıca Frida’nın resimlerini daha yakından incelemek isterseniz buyrun efendim;
http://www.abcgallery.com/K/kahlo/kahlo.html
2 yorumlar
I will right away clutch your rss as I can not to find your email subscription hyperlink or newsletter service.
Do you have any? Please allow me recognize in order that I could subscribe.
Thanks. http://www.yahoo.net
you can contact with me via my mail kubraa.cck@gmail.com
Yoruma kapalıdır.