Kitabın Adı: Basit Bir Es
Kitabın Yazarı: Enis Batur
Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi
Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan Enis Batur’un son kitabı Basit Bir Es, Italo Calvino’ya ait bir ilk tümceyle başlıyor: Kitabın içindeki okur buradaki okur olduğunu iddia etmekte buradaki kitap kitabın içindeki kitap olmayı istemekte.
Okura daha en başından bulmacavari bir giriş yaptıran Batur, kitabın içeriğini de aslında bu tümceyle özet geçerek, dolambacın ilk geçeneğine bizleri davet ediyor. Girişten de anlaşılacağı üzere kendisini yazar kimliğinden sıyırarak, esere hem kendi hem de okur açısından bir bilinmezlik yüklüyor. Tecrübeli Batur okuru için cazibe dolu bu ilk giz, yazarı henüz okuyanlar için kafa karışıklığına sebep olup, eserde kullanılan alışkı dışı sözcüklerde eklendiğinde korkutucu olabilir. Öyle ki bu sözcükler (incognito, salvo gibi) kimi zaman okurun kulağını tırmalamakta, bazılarımızın aklına, acaba anlamı karşılayan başkaca sözcükler tercih edilemez miydi, sorusunu getirmektedir. Ancak usta yazar çizdiği konunun sınırlarında öylesine çevik bir edayla dolaşmaktadır ki sayfalar her ilerlediğinde taşlar yerine oturmakta ama “asıl” okurun sorduğu soruların çeşitliliği artarak devam etmektedir.
“Asıl” okur, kitabı kitabevinden alan kişidir, ilk mantıkta. Kitaptaysa iş biraz karışıyor. Hatta öyle ki tümcelere daldığımızda kitabı yazanın Enis Batur değil de, dinleyenin o olduğunu kuruyoruz (Bu bir kurmaca mıdır, belki, ama bir “asıl” okur olarak bana göre yazar tam da bunu yapmak istemiştir.) Yazar ise, Batur’u epey iyi tanıyan, yeri geldiğinde de nükteli bir tavırla yazarı eleştirip sahneye kuşbakışı bakan bir imgesel muhakemedir. Kim bilir, belki birçoğumuz gibi kendini açıktan açığa yeremeyen, övemeyen yazarımız bu imgezihin vasıtasıyla bedenini karşısına almış ve söylemek istediklerini sıralamıştır. Bununla bağlantılı olarak eser okura, Batur’un belki kendine atıfta bulunmasını yansılayarak yaşamındaki seçimleri, sonra seçimlerin yazgısının izleğindeki belirleyiciliğini, kararsızlıkları sorgulamaya olanak sunuyor; “…hayatının her evresinde yapmalıyken yapamadıklarınla yapmamalıyken yaptıkların belirleyici roller oynamış…”
Yazar-yazar, yazar-dinleyici, yazar-okur arasında gidip gelen bu geçeneklerin arasına “asıl” yazar bir de okur-okur bağı sürmüştür ki kitabın belki en çekici kısmını bu ikileme oluşturur. Trendeki okurdan yazara, sonra eseri kaleme alana geçerek, en sonda da “asıl” okur olan bizlerle kurulan bu bağ, “asıl” okura “Ben acaba kitabın neresindeyim ve hangi kitabın okuruyum?” sorularını sordurmaktadır. Bundan böyle bizler de Batur’un tümcesine koşut kurmacanın içine girmiş oluruz: Hayatla kurmaca arasında çıplak gözle görülemeyen bir duvarın yükseldiği görüşü seni koşullandırmış bir kere.
Eserin son birkaç sayfasında ise Batur, dizginleri eline alır ve yıllardır üzerinden çıkarmadığı yazar esvabını tekrar giyinir. Daha başından belirlediği sınırları yine aşmayarak ustalığını konuşturan yazar, bütün soruların cevabını vermeden okura düşün yolunun kapısını açar: Hiçbir cümle özünde masum değildir.