“…Hiç kuşkusuz Türk Sinemasının en büyük oyuncusu Cahide Sonku’ydu. Ne ondan önce ne de ondan sonra hiç kimse onun mertebesine ulaşamadı. Hiç kimse onun kadar tanınmadı, onun kadar sevilmedi, onun kadar arzulanmadı. Ama onca sevgi selinin ortasında hep köksüz yaşadı Cahide…”
Algının Tersine Hep Yükseklerde Bir Yıldız: Cahide…
Cahide düşmedi, hep ne yaptıysa kendi istedi. Ancak tek bir talihsizliği vardı, melekler yeryüzünde yaşayamazdı. 1919 yılında Yemen’de başladı hikayesi. Zira, dedesi Çorapsız namlı İbrahim Paşa Ordu Kumandanı’ydı. Babası da askerdi. Ancak anne tarafından dedesinin o otoriter yapısı babayı evden kaçırtmıştı. Babasız büyüdü Cahide. Hatırladığı ilk çocukluk anlarında mütevazi hayatı vardı. Sonra ne olduysa oldu, savaşlar ardından Fatih’e bir ahşap köşke taşınıldı. Ancak annesi, dedesi ve kardeşi ile yaşadığı konak bir gün yandı ve yok oldu. Artık başkalarının yanında kalan, kardeşi ile bez bebek nedeni ile kavgalara tutuşan bu ailenin kötü talihi başladı. Cahide’nin en büyük korkularındandı, hayatında bir mutluluk olduktan sonra tekrar kötü bir haber sarmalına mutlaka girilmekteydi. Bir gün gittiği Ertuğrul Muhsin’in rejisörlüğünü yaptığı, Atatürk’ün de göründüğü “Bir Millet Uyanıyor” filminden çok etkilendi. Kendisinin de teatral ve taklit yeteneği vardı. Arkadaşlarının da önerisi ile Eminönü Halkevi’ne gitti ve orada gayreti ile bilindi. Nuri Cemal vasıtasıyla döneminin belki de tek sanat gurusu konumunda bulunan “Ertuğrul Muhsin” ya da soyadı kanunu ile “Muhsin Ertuğrul” ile tanıştı. Ve onun da ışığı fark etmesiyle İstanbul Şehir Tiyatrosu kadrosuna girdi. Artık hayatında “Othello”lar, “Macbeth”ler, “Romeo ve Juliet”ler, “Cyrano de Bergerac”lar olacaktı. Sinema’ya da adım attı. 1930’lar sineması, ta 1950’lilere kadar tiyatro etkisindeydi. “Tiyatrocu Sinemacılar Dönemi” olarak adlandırıldı sinema o vakitler. “Söz Bir, Allah Bir” filmi ve sonrasında da sinemamızın ilk ciddi yapımlarından birisi olarak kabul edilen “Aysel: Bataklı Damın Kızı” filmlerinde kamera karşısına geçti…
Hayatını Zorlaştıranlara Karşı Mücadeleci…
Aşkları da oldu. İlk aşkı yine büyük oyunculardan Talat Artamel’di. Ancak aşk hayatı çok parlak gitmedi. Sürekli Artamel’in kendisini aldattığını duydu ve ilk evliliğini kendisinin de tanık olduğu ihanet üzerine sona erdirdi. Sonrasında ikinci büyük aşkı devreye girdi. Kulise sürekli çiçekler gönderen bu kişi döneminin zenginlerinden Parseh Çıtıryan’dı. Her şey bir rüya gibi başlamıştı aslında, ancak öyle bitmedi. Zira dönem 2. Dünya Savaşı’na tarihlenmekteydi ve tam da ticari hayatı parlayan ve yurt dışı ticaretine atılan Parseh’in işleri gittikçe kötüleşmekteydi. Ve asıl büyük talihsizliklerini yaşadılar. “Varlık Vergisi” çıkmış ve Parseh ticari spekülasyon yaptığı suçlamasıyla, ancak hakikisi gayrimüslüm kökenli olması nedeni ile Aşkale’ye taş ocaklarına zorunlu çalışmaya gönderilmişti. Ve ticari hayatı tamamen biten Parseh’in kızkardeşi bir gün Cahide’nin yanına gelerek Parseh’e bir mektup yazmasını istedi. Bu mektupta ondan ayrılmak istediğini belirtmesini, çünkü Parseh’in yeniden düze çıkması için Paris’te zengin bir kızla izdivacının ancak onu kurtaracağını ekledi ve Cahide gözyaşları içinde Parseh’ten ayrılmak istediğini belirten, ancak gönlünden geçenleri yansıtmayan mektubu kalem aldı ve gönderdi. Sonra hayatındaki üçüncü kişi olan, DP döneminin önemli zenginlerinden İhsan Doruklu dönem başladı. Ancak onunla da çapkınlıkları nedeni ile yaşanan ayrılık hep acılı bir sarmalın devamıydı, tek mutlu yönü belki de kızları Ender’in doğuşu oldu.
Filmlerde oynamakla yetinmedi, yönetmenlik yaptı. Kimseden rol beklemek istemedi, çünkü kendi bir yıldızdı ve “Sonku Film” yapım şirketini kurdu. 1951 tarihli “Vatan ve Namık Kemal” ile kült filmlerden olan Zeki Müren’in ilk kez kamera karşısına geçtiği “Beklenen Şarkı” filmleri Cahide Sonku’nun bu film şirketinde çıktı. Sonlara doğru İngiltere’ye giden kızı Ender ile olan ilişkileri, gittikçe alkol müptelası olan sanatçının dostlarının teşviki ile geçirdiği o zorlu tedaviler akıp geçmekteydi. Ve Lüleburgaz’a kadar uzanan son sevdiği şair-oyuncu Cahit Irgat ile “Cahitler Tiyatrosu” denemeleri, turnelerde yaşananlar, dostlarının tek tek kayıpları… Yılmaz Güney’in maddi destekleri ve 1978 yılında sinema yazarı Atilla Dorsay öncülüğünde kendisine ödül takdimi…
Hiç Düşmedi, Asla Acındırmadı…
Yayınevi yöneticiliği, sinema filmlerinde ve dizilerde senaristlik de yapan Eyüphan Erkul imzalı, Artemis Yayınları’ndan çıkan “Cahide-Melekler Yeryüzünde Yaşayamaz” kitabı, Türkiye’nin ilk starı Cahide Sonku hakkında yayınlanan en ayrıntılı biyografi kitaplarından. Öncesinde yine Agâh Özgüç tarafından kaleme alınan “Cahide Sonku: Peçete Kağıtlarındaki Anılar” isimli bir kitap daha vardır. Ancak 700 sayfa kalınlığında gerçekle kimi kurgusal unsurların bir arada sunulduğu Erkul’un kitabında sadece büyük sanatçı Cahide’yi tanımıyoruz. Aşklarından hareketle bölümlere ayrılan kitapta 1930’lardan 1980’lere değin tüm bir cemiyet hayatı aslında önünüze geliyor akıcı bir roman dilinde. Nazım Hikmet’in yurt dışına kaçışında Cahide’nin rolünden, Zeki Müren ile çekilen “Beklenen Şarkı”daki sanatçı kaprislerinin nereye vardığı ve Müren’in DP aracılığına ihtiyaç duyması, kızı ile Müjdat Gezen’in de oynadığı “Mıstık” filminde kamera önüne çıkması gibi o kadar ilgi çekici ayrıntılar var ki…Kitap bir solukta okunacak cinsten. Ve kitabın sürekli yinelenen yanlış algıları yok etme gibi önemli bir faydası da var bence. Bir kısım yeşilçam sanatçılarının ve özellikle de Cahide’nin kendisini tükettiği ve ölümüne yakın tam bir düşük olduğu algısı yerle bir ediliyor. Cahide’nin film şirketinin yakılmasından sonra ayakta durmaya çalışması, sanatla yaşaması hep bir direnç unsuru aslında. Kimseden yardım istemedi, kimseye aman dilemedi ve hep ayaktaydı. En büyük korkusu kendisine acınmasıydı, hiç bu yönelimi olmadı. Onun için bugün de halen gerçek sanatseverler tarafından Türkiye’nin ilk ve belki de tek starı olarak kabul ediliyor Cahide…Talihsizliği, yeni emeklemeye başlayan, asla kurumsallaşmayı beceremeyen bir sektörde ve dünya sanatının çok gerisinde bir toplum içinde sahne sanatlarını layıkıyla icra etmek istemesindeydi. Yeşilçam sinema mekanizması çok acımasızdı. 1960’lar artık Türkan Şoray’lı, Filiz Akın’lı yeni isimleri ortaya atmıştı. Hep meydan okudu, hayatını hep zorlaştıran, kendisini seven görünenleri, o eril dilleri yerle bir etti, hiç geriye dönmedi…Ve yine talihsizliği annesinin ona söylediği gerçekteydi, “onun gibi meleklerin yeryüzünde yaşayamamasındaydı…”
Dönemi ve Cahide’yi anlamak bakımından mutlaka okunması gereken, akıcı ve yararlı bir kitap Eyüphan Erkul’un Cahide’si…
- Cahide – Eyüphan Erkul
- Artemis Yayınevi
- 698 Sayfa