Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar, 3 Haziran 1901’de İstanbul’da doğdu. Kadı Hüseyin Fikri Efendi’nin oğlu. Baytar Mektebi’ni bırakarak girdiği Darülfünun-ı Osmani’nin (Bugünkü İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’nden 1923’te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara’daki liselerde öğretmenlik yaptı. Gazi Terbiye Enstitüsü’nde (Gazi Eğitim Enstitüsü) edebiyat dersleri verdi. 1933’ten sonra İstanbul’da Kadıköy Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat tarihi ve estetik dersleri verdi. 1939’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yeni kurulan Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne getirildi. 1942 ara seçimlerinde CHP’den Maraş Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi, üniversitedeki görevinden ayrıldı. 1946 seçimlerinde tekrar aday gösterilmeyince bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisinde tekrar derse girmeye başladı. 1949’da da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne döndü. Bu görevdeyken 24 Ocak 1962’de İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Sizlere Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şahane romanı Huzur’dan 20 alıntı sunuyoruz:
1- “Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir. Asıl mesele, birbirimize hayatlarımızı verebilmektir. Baştan aşağıya, sadece bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip oradan tek bir ruh olarak çıkabilmektir.”
2- “Düşünce, sanat, yaşama aşkı, hepsi sende toplandı. Hepsi ,senin hüviyetinde birleşti. Senin dışında düşünememek hastalığına müptelâyım.”
3- “Kendi kendime biz gurbetin insanlarıyız diyorum. Mesafelerin terbiye ettiği insanlar.”
4- “Bir şeyden korkmak, biraz da onun geleceğini beklemektir.”
5- “Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil, arkasında bulunduğumuz içindir.”
6- “Kendi ölümümüzle bütün meseleler hallediliyor; fakat sevdiklerimizin yanımızdan gitmesiyle insan temelinden yıkılıyor.”
7- “Her şey bir sonsuzlukta birbirinin tekrarıydı.”
8- “Istırap günlük ekmeğimizdir; ondan kaçan insanlığı en zayıf tarafından vurmuş olur, ona en büyük ihanet ıstıraptan kaçmaktır. Bir çırpıda insanlığın tarihini değiştirebilir misin? Sefaleti kaldırsan, bir yığın hürriyet versen, yine ölüm,hastalık,imkansızlıklar, ruh didişmeleri kalır. O hâlde ıstırap karşısında kaçmak kaleyi içinden yıkmaktır.”
9- “İşlerimiz iyi gitmiyor diye, tanrılara kızmayalım, demişti. İşlerimiz, bizim ve bize benzerlerin küçük sakatlıklarıyla,tesadüflerin ihanetiyle, her zaman bozulabilir. Hattâ birkaç nesil için bozuk gidebilir. Bu bozulma, bu düzensizlik iç kıymetlerimize karşı vaziyetimizi değiştirmemelidir. İki ayrı şeyi birbirine karıştırırsak çıplak kalırız. Hattâ zaferlerimizi bile tanrılardan bilmemeliyiz. Çünkü ihtimallerin cetvelinde mağlubiyet de vardır. “
10- “Bir yığın iç parçalayıcı yokluktan ibaret bir dünya idi bu…”
11- “İnsanlıktan ümit kesmedim, fakat insana güvenmiyorum. Bir kere bağları çözüldü mü: o kadar değişiyor, o kadar kurulmuş makine oluyor ki… bir de bakıyorsun ki, o sağır ve duygusuz tabiat kuvvetlerine benzemiş.”
12- “İnsanoğlu saadetin düşmanıydı. Onu nerede görse, nerede hissetse oraya hücum ederdi.”
13- “Yarı şiir bir hülyada, realitenin sınırlarında yaşamış .Maamafih bu hâli benim hiç hoşuma gitmiyor.”
14- “Yolun büyüğü küçüğü yoktur.Bizim yürüyüşümüz ve adımlarımız vardır.”
15- “Aşk… dedi. Hayatın içimizde gülümseyen yüzü.”
16- “Bir mısranın peşine takıldık.”
17- “İnsanoğlu tam sevinemez, bu onun için imkânsızdır.”
18- “Sahaflar içinde kitap karıştırmak, tanıdığı kitapçılarla konuşmak, sıcak günden ve sert aydınlıktan çarşının birdenbire insanı kavrayan loşluğuna ve serinliğine girmek, bu serinliği çok arızî bir hal gibi teninde duya duya yürümek hoşuna giderdi.”
19- “Talihimizin en hazin tarafı neresidir, biliyor musun Mümtaz? İnsanın yalnız insanla meşgul olması. Bütün bina onun üzerinde kuruluyor; dışarıda ve içeride. Farkında olsun olmasın, insan insanı malzeme gibi kullanıyor. Kinimiz, garazımız, büyüklük arzumuz, aşkımız, yeisimiz, ümidimiz hep onunla. Dilenciyi ve fakiri çıkar, merhamet ve gufran kalmaz, birdenbire fakirleşiriz. Hayır, insan insanla meşgul. İnsanoğlu insana yüklenerek yaşıyor. Hatta sanatkârlar bile; senin o evliya ruhlu dediğin insanlar bile. O gece Dede Efendi bize nasıl yüklenmişti? Şimdi son defa için dinlediğim keman konçertosunda Beethoven bana nasıl yükleniyor? Hatta onlar, ötekilerden daha fazla. Çünkü üst üste kendi ruhlarının hastalıklarını bize aşılıyorlar.”
20- “- Niçin eskiye bu kadar bağlıyız?
– İster istemez onların bir parçasıyız.”