Bir Geçiş Dönemi Sanatçısı: Lifij
“Ben mektebe girmek istemiştim de merhum…:Oğlum, ben bu mektebin 24 senelik müdürüyüm, burada ne öğrenebilmek mümkün olduğunu senden iyi bilirim. Benim mektebimde vaktini ziyan edersin. Burayı ıslah için felek bana müsaade etmedi. Sen yine tabiatı hoca bil, kendi kendine çalış. İnşallah bir fırsat zuhur eder de seni Avrupa’ya yollarız. Tahsilini Avrupa’da yaparsın, demişti.”
Bu sözleri Avni Lifij’e söyleyen Sanayi-i Nefise Mektebi kurucusu Osman Hamdi Bey’dir. Dönemin akademi eğitiminin bu önemli ismi, genç sanatçı Lifij’in özellikle çokça bilinen elinde piposu, boynunda kravat, başında şapkalı haliyle tasvirlediği otoportre çalışmasını çok beğenerek, o sıralar Ayasofya Camii’nde çalışmalar yapan Fransız mimar Henri Prost’un önerisi ile kendisinin önüne getirilen bu gencin yurtdışında çalışmalar yapması için gayret gösterir. Zira bu yetenekli gencin akademinin dar alanlarına sıkıştırılmasına gönlü razı olmaz. Avni Lifij, Meşrutiyet ilanı’ndan sonra 1909 yılında sanatın bir başka dehası veliaht ve sonraki yılların halifesi Abdulmecid Efendi tarafından Paris’e gönderilecektir…
Ama öncesi vardır. 1914 yılı “Çallı Kuşağı” olarak adlandırılan sanatçılar kuşağının en önemli temsilcilerinden Avni Lifij’in ailesi 1864 Büyük Çerkez sürgünüyle Soçi yöresinden Anadolu’ya göçerek Samsun’un Ladik ilçesine gelirler. Kendisi varsıl bir aileden gelmez. Doğum tarihi net bilinmez. 1886 ya da biraz daha geri yıllarda doğmuş olsa da, tek bir hakikat var ki, 1927 yılında vefat ettiğine göre, çok kısa bir ömrü olur. Sonra Fatih tarafına taşınan aile, çocuklarını Şehzadebaşı semtindeki “Numune-i Terakki Mektebi”ne yazdırırlar. Okulu bitirir bitirmesine, fakat hastalık musallat olur bu kez de. Bu nedenle kendisinin başladığı Fransızca’sını daha da geliştirmek adına dönemin önemli okullarından “Alliance İsraélite” okuluna gider ve burada özel dersler alır. Mükemmel derecede Fransızca bilip, sonrasında gittiği Paris’teki Fernand Cormon (1845-1924) atölyesindeki resim çalışmalarında gözde olmasında bu dili çok iyi bilmesinin etkileri olmuştur. Bohem görünümlü, başında fes olmayıp, batılı serpuşlar giyen bu genç, lisanının da avantajıyla Avrupa sanat hayatına intibakta sorun yaşamaz. 1914 yılında I. Dünya Savaşı başlar bu arada. Bu nedenle Paris’teki bir kısım resim sanatçıları ülkeye dönerler. Aralarında “Hikmet Onat”, “Nazmi Ziya”, “Feyhaman Duran”, “Namık İsmail” gibi devlet bursu ile gönderilen sanatçılar yeni bir sanat akımının temsilcisi olurlar. Ancak tüm bu ressamlar arasında Fransızca’ya en hakim olanı Lifij’dir ve bu sanatçılarla Cormon arasındaki iletişimi de kendisi sağlar. Ancak Lifij’i farklı kılan sadece bu yönü değildir. Aynı zamanda Paris’te akademizmin tuzağına düşmeden, yeni sanat akımlarıyla ilişki kurarak kendi stilini yaratmayı da başarır. Çok isteklidir, Paris’te iken Cormon atölyesi’ndeki derslerle yetinmez ve dönemin önemli sanatçılarından ve ölümüne değin dost kalacağı “Octove Denis Victor Guillonnet”in (1872-1967) atölyesini takip ederek sanatının gelişkinliğine katkı sunmasını sağlar. Lifij’in sonraki mektuplaşmaları ile devam eden bu süreç, Lifij’in teknik ve malzemeden, resim konularına değin pek çok konuda, hocası Guilonnet’ten beslendiğini gösterir. Sonrasında Lifij, Paris dönüşü tıpkı hocası gibi dekoratif sanatlara yoğunlaşır. Avni Lifij ülkeye döndükten sonra 1909 yılında büyük bölümü Sanay-i Nefise Mektebi mezunu sanatçılar tarafından kurulan “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti”nin gazetesinde sanat yazılarına başlar.
Resim’den, Akımlara, Heykel’den Müzeciliğe Sanat Yazıları ve Ötesi
Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin katkılarıyla 2019 yılında hazırlanan “Avni Lifij’in Sanat Yazıları” kitabı, genellikle bu dönemde yazılan ve kimisi çeşitli polemiklere de yol açan sanat yazılarını ihtiva etmekte. Örneğin bu yazılar arasında yer alan 7 Nisan 1912 tarihli “Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Küşadı Musammem Galeri İçin” başlıklı yazısı sanat tarihimizin ilk eleştiri metinlerinden birisi olarak kabul görür. Sözkonusu yazıda, Sanayi-i Nefise Mektebi ve Müze Müdürü Halil Edhem Bey’in Avrupa Müzeleri’ndeki eserlerin kopyalarıyla bir müze oluşturma projesi çok sert eleştirilir:
“…Filhakika bir arslanın nasıl bir hayvan olduğunu hakkı ile anlamak için onun ölüsünü görmek asla kifayet etmez. Amirane oturuşu, azametli bakışı, bazen ağır ve vakur yürüyüşü, icap edince yıldırım gibi seri ve nihayet derecede yumuşak hareketlerle koşup sıçrayışı velhasıl hayvanın bütün karakterleri, bütün arslanlığı üzerine tam bir fikir peyda edebilmek için dirisini görmeli. Tıpkı bunun gibi bir eser-i sanatın, bir tablonun hakiki manasının ne olduğunu, bunun ne işe yaradığını, ne için yapıldığını layıkıyla anlayabilmek için ölüsü olan kopyasını değil, fakat dirisi olan orjinalini görmeli…”
Salt sanat yazıları yazmaz. Sanat üretimlerine de devam eder. Bunlar arasında Kadıköy Belediye Daire Müdürü Celal Esat Arseven’in teklifi üzerine, belediyenin yeni binası için Belediye Faaliyeti/Kalkınma adlı 173.5×505 cm boyutlarında bir tabloya çalışır. Halen İstanbul Resim ve Heykel Müzesi kolleksiyonu’nda yer alan bu eser, o güne kadar bir Türk ressamı tarafından çalışılmış en büyük kompozisyondur. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti üyesi olarak da “Galatasaraylılar Yurdu”nda 49 sanatçı ilk görkemli sergilerini açarlar. Aralarında Avni Lifij’in de bulunduğu dört sanatçıya Sultan V. Mehmed Reşad tarafından “Sanayi-i Nefise Madalyası” verilerek kendisi taltif edilir. Sanat yazıları yazılmaya devam ederken, kitapta uzun nüshası yer alan ilginç bir polemik yazısı ile karşılaşırız Ahmet Haşim ile Lifij arasında. Kendisi Sanayi-i Nefise mektebinde estetik dersleri de veren büyük yazar Haşim ile Lifij’in farklı türdeki eserleri- ki birisi şiir diğeri resim alanında eserlere yoğunlaşmışlardır- aslında birbirine çokta yakın görülür. Lifij’in renklerinde yer alan empresyonist buluşlar, batan güneşi tasvir ederken kullandığı baygın turuncular ve kızıllık arasında bir yakınlık kurulur. Kendisine güveni tam olan Avni Lifij’in “Nef’i Devrinden Bir Sahife İçin” isimli eserine yapılan eleştirilere her kalem tutanın kendisini sanat eleştirmeni olarak takdim ettiği ithamına karşılık, Ahmet Haşim’in yanıtı çok sert olacaktır:
“…Eseri beğenilmeyen Avni Lifij Bey, her yazıyı tenkit ve her tenkide yelteneni münekkit addetmemekte haklıdır ve bu hak onun dehasının eser-i keşfi olmasa gerek; fakat eserleri tenkit edilen ressamların cümlesine sanatkâr ismini verirken, zannediyoruz ki, şerefi sırf kendisine gelen şahsi bir cömertlikle arkadaşlarını lütufa boğuyor…”
9 Eylül 1922’de düşmanın İzmir’den çıkartılması sonrasında, Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı tebrike giden başlarında Yahya Kemal ile birlikte birçok öğretmenin olduğu grup içerisinde Lifij de bulunur. Avni Lifij’in yeteneğinden haberdar olan Mustafa Kemal, kendisini Ankara’ya davet eder. Ankara’da Harbiye Nezareti’nde misafir edilen sanatçı, burada önemli portre eserlere imza atar. Özellikle “Fevzi Çakmak Mesaide” ve Ankara dönüşünde, Milli Mücadele’nin öncesi ve sonrasını alegorik bir şekilde ele aldığı “Karagün” ve “Akgün” tablolarını yapar. Avni Lifij, yalnızca resim konusunda değil, Paris eğitimi’nin de katkısı ile heykel sanatı hakkında da görüşlerini sunmaktan çekinmez. Özellikle Zafer Anıtı’na yapılacak Atatürk heykeli konusunda bunun Türk sanatkarlarınca yapılması gerektiği şeklindeki görüşleri ile Sarayburnu heykeli hakkındaki keşifsel yaklaşımları dönemi anlamak bakımından önemli yazılardır. Kitapta yer alan bir kısım sanat yazıları ise “Beynelmilel Paris Sanayi-i Tezyiniye Sergisi” hakkında görüşlerini ihtiva etmekte. Kitaptaki ilginç bilgilerden birisi Paris’te bulunduğu sırada gizlice Nice kentine giderek Halife Abdulmecid Efendiyi ziyaret etmesidir.
Vefalı, Eşinin Sanatına Aşık Bir Eş ve Sanatçı : Harika Hanım
Avni Lifij’den bahsedilir de, eşi Harika Hanım’a değinmemek mümkün mü? Erken Cumhuriyet dönemi önemli ressamlarımızdan olan Harika Hanım ile birlikteliği çok erken sona erer maalesef. 1927 yılında, en verimli olacak bu genç yaşında sanatçı Avni Lifij, hayata veda eder. Ölümünün 30. yılında Elif Naci’nin de konuşma yaptığı bir merasim tertip edilir adına. Bu büyük sanatçı hakında çok trajik bir bilgiye de sahip olmaktayız. Yıllar içinde Avni Lifij’in Eyüp Sultan’da gömüldüğü yer unutulur ve 1986 yılında “Piyer Loti Kahvesi” yakınlarında sembolik bir anıt mezarla hatırası yaşatılır. Eşi Harika Lifij de 29 Kasım 1991 yılında vefat ettiğinde aynı anıt mezara defnedilir. Harika Hanım çok vefalıdır. Erken kaybettiği eşinin hatıralarına hep sahip çıkar. Bu sene İstanbul Emirgan’daki Sabancı Müzesi’nde gerçekleşen “Avni Lifij: Çağının Yenisi” sergisi işte bu sahiplenme sayesindedir ki sanatçıya ait poşadlar, eskiz ve tabloları günümüze, bizlere ulaştırabilir. Kırmızı Kedi Yayınları tarafından 370 sayfadan oluşan Avni Lifij sanat yazıları, gerek sanatçıyı tanımada, gerekse de dönemin sanat anlayışının, özellikle de 1914 kuşağının bilinmesinde çok faydalı bir eser. Üstelik farklı bir metod ile o dönemin dili ile aynen nakledilip, eskiyen bazı kelimelerin karşılıkları da hemen altına kırmızı bir tonla işlenmiş… Kesinlikle okunmalı…
- Avni Lifij Sanat Yazıları
- Kırmızı Kedi Yayınları
- 370 Sayfa