Hep ve yine Tuba Aksar için,
Hıfzı Topuz, 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile doğduğuna göre 96 yaşında bugün. Yazarın fikir üretimine dur durak bilmeksizin devam etmesi tam bir şans biz okurlar için. Bu üretkenlik yazarın gerçekten bir çok farklı yerde ve özellikle Paris yıllarında bir çok entelektüel ve bir yönüyle de bohem kişiliklerle bir arada, çok sayıda anı biriktirmesiyle de ilgisi bulunmakta. Yazarın hayat hikâyesine bakıldığında Galatasaray Lisesi (1942) ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni (1948) bitirdiğini, 1947-1958 yılları arasında Akşam gazetesinde muhabir, istihbarat şefi, yazı işleri ve genel yayın müdürü olarak çalıştığını görüyoruz. Yazar, özellikle yurtdışında çeşitli görevlerde ve gezi amaçlı bulunması nedeni ile eserlerindeki zengin konu çeşitliliğinin bir bakıma beslenme kaynaklarına ulaşmış. Strasburg Hukuk Fakültesi’nde hukuk doktorası da yapan Topuz, Paris’te UNESCO Genel Merkezi’nde iletişim araçlarının geliştirilmesi ve gazetecilik eğitimi uzmanı olarak görev yaptığı gibi, Kara Afrika’da bir çok uluslararası proje oluşturulmasına da katkı sunmuş. “Kara Afrika”, “Lumumba” “Kara Afrika Sanatı” ve “Büyülü Afrika” gibi kitapları zorlu Afrika ülkelerinde, Kenya, Uganda gibi yerlerde bulunmasından beslenen eserler olarak göze çarpıyor. Yazarın bu topraklar animizmine ve masklarına duyduğu ilgi de bundan kaynaklı elbette. Yakın zamanda Hıfzı Topuz’un izinde Kara Afrika ile ilgili sergide bir çok kentte takipçilerine sunulmuştu. Topuz’un bir çok gazetede eserleri yayımlanmakla birlikte, herhalde kendisi ile özdeşleşen gazete Dışişleri bakanlığı görevinde de bulunan Necmettin Sadak ile gazeteyi uzun süre yöneten Kazım Şinasi Dersan’ın ortak oldukları Akşam gazetesi.
Hıfzı Topuz’un son çıkan “Anı ve Mektuplarla Melih Cevdet Anday” kitabında konu edinilen büyük şair ve yazar Anday ile tanışıklığı da işte tam da Akşam gazetesindeki bu çalışma yıllarına dayanıyor. Yazar kitabının başında tanışma hikayesini “İlk Karşılaşma ve Akşamlı Yıllar” başlığıyla şöyle anlatıyor.
“…1953 yılının Temmuz ayında bir gün Şevket Rado yanında tanımadığım orta boylu, gözlüklü, sevimli bir kişiyle istihbarat odasına gelerek, bak Hıfzı sana Melih Cevdet Anday’ı tanıtacağım dedi, tanıştık. Kendisini çok sempatik buldum. Kırk yıllık dost gibiydik. Birbirimizi hiç yadırgamadık. Pırıl pırıl bir belleği vardı. Yapı Kredi’nin yayınladığı Doğan Kardeş’e yazı veriyordu.”
Ardından Melih Cevdet Anday’ın gazetede takma adla yazma süreci ve 1980 yılının nisan ayına kadar devam eden, dostluğa uzanan o büyülü yılları başlıyor. Zaten bu dostluğun birer belgesi niteliğinde kitapta yer alan mektuplar, bu uzun süreli dostluğun birer işareti olarak geliyor önümüze. Melih Cevdet Anday, 1915 yılında doğup, 2002 yılında vefat ettiğine göre bu dostluğun neden 1980 yılına kadar devam ettiği sorulabilir. Ne yazık ki, o güzel dostluk, o içli mektuplarla birlikte ancak bu kadar dayanabilmiş. Aslında dostluğu bitiren sebebin, dostluğun sağlam yapısı ile ele alınınca aslında ne kadar önemsiz olduğunu görünce şaşıracaksınız. Ancak sanırım Anday, dostu Topuz’u her şeye karşın unutamamakta ve kitaba da alınan 18 Mart 1983 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki “Akan Zaman Duran Zaman” isimli yazısında, Hıfzı Topuz’un kendisine yazı önerdiğinden bahsederek ve hakkını teslim etmekle, ileride keşke bu dostluğun hatırına, tekrar dostluğun kaldığı yerden devamı adına iki taraflı gayret gösterilseymiş diyesimiz geliyor. Kitapta Hıfzı Topuz’un Melih Cevdet Anday ile 5 Nisan 1975 yılında TRT için yaptığı bir söyleşi de bulunmakta. Bu söyleşi daha çok Anday’ın şiir ve denemelerinde konu edindiği Anadolu ve Yunan uygarlıklarına dair izlerin bir bakıma keşfine yönelik. Anday bu röportajında Anadolu uygarlığına dair ilgisinin nedenini şöyle açıklıyor:
“…İngiliz şair Auden… bir şair nelerle ilgilenmeli, hangi konularda diye onları madde madde sıralamış. Orada çiçekçilikten balıkçılığa, hayvan yetiştirmekten matematiğe kadar bir yığın konu sıralamış. Bununla demek istiyor ki Auden, bir şairin ilgi alanı, yani merakları çok geniş olmalı demek istiyor. Ben de senin bu konuya geleceğini, bu soruyu bana yönelteceğini biliyordum. Bunlar, yani eski Anadolu uygarlıkları benim meraklarım arasında. Bu merakların şiirde nasıl, ne zaman işe yarayacağı belli olmaz. Bakarsın bir gün bir yerde mısra olarak görünüverir.”
Anday, günümüzde de sıklıkla gündeme gelen Helen uygarlığının kökeninin Anadolu uygarlığı olduğuna dair tarihsel/arkeolojik görüşü benimsediğini bu röportajda açıklıkla belirtiyor:
“…Hıfzı, bu bence bir inanış değil, artık bir gerçek. Çünkü Yunan uygarlığı bir mucize, birden bire ortaya çıkmış bir olay sanılıyordu. Oysa Anadolu’daki kazılardan sonra, özellikle Hitit’in ortaya çıkmasından sonra artık Yunan mucizesi diye bir şey kalmadı. Tam tersine Yunanistan’a uygarlığın Anadolu’dan gitmiş olduğu artık bir gerçek olarak ortaya çıktı.”
Anday’ın Hitit kültürünü oldukça önemsediği çok açık ve bu röportajın büyük bir kısmında dillendirilmiş hukuk sisteminden, konfederasyon şeklindeki siyasi ve idari yönlerine değin bunu görmek mümkün. Kitabın “Mavi Yolculuk” kısmında ise, özellikle zaman zaman gündeme gelen Çetin Altan ile Melih Cevdet Anday’ın o meşhur Hıfzı Topuz’un evindeki kavgalarının nedeni doğrudan bir kaynak olarak açıklığa kavuşuyor. Zira bu konuya ilişkin ünlü öykü yazarı Muzaffer Buyrukçu bir yazısında bu konuya dair farklı tevatürlerin bulunduğunu belirtmişti. Hıfzı Topuz’un kitabı kişi adları dizini ile birlikte toplamda 192 sayfa. Kitap anılardan ziyade daha çok mektuplardan oluşuyor. Ayrıca kitapta çoğumuzun daha önce görmediği fotoğraflar kısmı da ilgi çekici yönleri barındırıyor. Bu fotoğraflar arasında Anday’ın 1954 yılında Akşam gazetesinde bir jüride, Orhan Kemal, Oktay Akbal, Fikret Âdil, Vâlâ Nurettin, Şevket Rado, Salah Birsel, Asaf Hâlet Çelebi ve Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın da olduğu yazarlarla çektiği fotoğrafı ile birlikte Topuz’un kendi evinde çekilen, içinde Topuz’un da bulunduğu fotoğraflar da bulunmakta. Ayrıca Topuz’un evinde çekilen bir fotoğrafta Ertuğrul Özkök-Tansu Özkök çiftinin 1970’li Paris yıllarına dair fotoğrafını görmek de kitabın sürprizli hallerinden birisi. Zaten bu görüntü, Özkök’ün yakın zamanlı Hürriyet gazetesindeki bir yazısında köşesine de taşınmıştı.
Yazılan mektupların ilki 1960 tarihli. Burada Anday, mektuplardaki başlıklarda, örneğin “iki gözüm kardeşim Hıfzı” gibi sözlerle sevgisini net olarak belirtiyor. Yazılarda dosta duyulan özlem, Paris sevgisi, yazıların o dönem yayımlanmasına dair sıkıntılar, yeni edebi yaklaşımlar hep gündeme gelen konular olmuş. Anday’ın mektuplarında bazı dostlara yapılan sitemler, Topuz’un Afrika gezilerinden duyulan samimi korkular da yine mektupların içine sinen duygular. 8 Ocak 1979 yılına kadar devam eden bu mektuplarda, cevabın beklenmesi, o uzun sabırlı evreler, Anday’ın bir mektubunda çocuğunun büyüme sancılarında evde mektup dahi yazmasına imkan bulunmamasını samimi olarak anlatması gibi başlıklar mektubun aslında temel bir edebi kaynak olduğunu gösteriyor. Anday bunu 21 Aralık 1960 tarihli mektubunda şöyle belirtiyor.
“…şikayetim şu ki, çocuk evde daimi dikkat konusu olduğu için rahat, sükûnet diye bir şey kalmadı. Bu yüzden hep evde olduğum halde çalışamıyorum, yazı yazamıyorum. Hatta emin ol, mektup bile yazamıyorum. Aklım dağılıyor. Mektup deyip de geçme, o da sükûnet, huzur istiyor.” Mektupla o samimi iç dökmeler, belki de bir yönüyle katharsis halleri, bir süre sonra mektubun bir tutunma aracı haline geldiğini gösteriyor, tıpkı 5 Nisan 1963 tarihli mektuptaki gibi, “…daha sık yazarım bundan sonra, sen de öyle yap. Gözlerinden hasretle öperim kardeşim.”
Kitabı okurken Anday’ın o çok sevilen “Anı” şiiri sürekli istemsiz olarak akla geliyor.
“…Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma
Neredeyse gün doğacaktı
Herkes gibi kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardı
Geceniz geliyor aklıma
Sevdiğim çiçek adları gibi
Adınız geliyor aklıma
…
Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil unutulur şey değil
Çaresiz geliyor aklıma”
Mektuplardan görüyoruz ki, ölüm, kırgınlıklar girse de araya, kök salmış ve günümüzde gittikçe azalan o fedakar haller hiç bitmez ve bitmeyecek. İşte Anday ve Topuz dostluğu da bu türden, bu kitap bunun delil belgesi niteliğinde, bize kalan temenni ise, sevgili Hıfzı Topuz’un sağlıkla daha çok çok uzun yaşaması ve üretkenliğinin hiç bitmemesi şeklinde…
- Anı ve Mektuplarda Melih Cevdet Anday – Hıfzı Topuz
- Remzi Kitabevi
- 192 sayfa.