Biyografik eserlerden haz etmiyorum. Kitap olsun, film olsun fark etmiyor. Değil biyografik – otobiyogrif eserden haz etmeyi; sosyal mecralarda ki tanıtım cümlelerini bile sevmiyorum. Özellikle geniş zamanla kurulanları. Bu açıdan mektup derlemeleri olsun, yapılan söyleşi yazımları olsun benim için nimet. Tanımak istediğim kişiyi sohbetinin ortasından gözlemleyen biri olmayı seviyorum.
Türk yayın evlerinin tercih ettiği mektup derlemeleri genelde edebiyat dünyasına ait. Leyla Erbil, Orhan Veli gibi. Bir ressamın yazdığı (tabii ki sıradan bir ressam değil; adamcağızın mezarında ki kemiklerinin oryantasyonu değişmesin) mektupları okuyabilmek heyecanıyla görür görmez kitabı aldım.
Kitabı okumaya başlamadan önce Van Gogh hakkında bildiklerim, çocukken izlediğim son derece depresif filmden ve tabii ki tablolarından ibaret. Vincent, yoksulluk içinde yaşamış, sanatı ölünce değerlenmiş, çağının ötesinde dâhi bir ressam. En yakın arkadaşı Gauguin’e sinirlenip kulağını kestiği, bir zarf koyup fahişenin tekine hediye de ettiği söyleniyor. Adamın kulağı takılıp çıkarılan bir oyuncağını bile yaptılar. Çağlar sonrası nesilde böyle de algılanıyor. Her sanatçının hayali midir, bilemedim.
Kitapta, kardeşi ve maddi manevi en büyük destekçisi Theo’ya yazdığı yaklaşık 600 mektubun 40 adetini okuma şansına erişiyoruz. Şans diyorum, çünkü bu mektuplar olmasaydı kendisi hakkında aşağıdaki bilgilere birinci ağızdan ulaşamayacaktık:
- Modele verecek parası kalmadığı zamanlarda iyi bir ayna alıp kendi portresini yapması…
- Aşk varken sanatın, sanat varken aşkın sanatçıda barınamayacağını…
- Tutkuları gemimizin yelkeni olarak gördüğünü…
- Perişan hasta çatlak bir insan oldukça gitgide daha çok sanatçı, daha çok yaratıcı hissettiğini…
- Cennet mavi olabilir ama insanın çilesinin daha güzel resmedildiğini…
- İki sevgilinin aşkını biribirini tamamlayan rengin birleşmesiyle dile getirmeyi sevdiğini…
- Japon işlerinden çıkan sonsuz kesinliği sevdiğini…
- Gömleğin düğmesini iliklemek kadar kolay anlaşılır yapıtlara özendiğini…
- İnsan ne kadar çok parasız kalırsa, hele hastaysa o kadar çok hayal kurduğunu…
- Sonunda yıldızlı bir geceyi bir sokak fenerinin dibinde boyamayı başardığını…
“Ama gün geçtikçe daha sade bir teknik arıyorum, belki empresyonist değil. Bu tekniği öyle bir tarzda resim yapmak istiyorum ki gözü olan herkes resimlerimi anlayabilsin.”
İyi ki o dönemde mektuplaşma varmış. Hakikaten de söz uçuyor yazı kalıyormuş.
- Theo’ya Mektuplar – Vincent van Gogh
- Remzi Kitabevi
- Çeviri: Azra Erhat
- 136 sayfa