John Locke 29 Ağustos’ta dünyaya gözlerini açtığında dünya M.S. 1632 yılındaydı. John Locke, Bristol yakınlarında tüccar bir ailenin oğlu olarak doğdu. Babası tüccarlık yerine noterlik yapmak istemişti. Püriten mezhebine mensuptu. John Locke doğduktan kısa süre sonra ailesi Pensford’a taşındı. John Locle burada büyüdü.
On beş yaşındayken Londra’daki Westminster School’a gönderildi. Daha sonra, yirmi yaşındayken Oxford’a kabul edildi, felsefe okumaya başladı. Descartes gibi filozofların çalışmaları, üniversitedeki klasik eğitimden daha çok dikkatini çekti. Westminster School’dan arakadaşı Richard Lower sayesinde tıp eğitimi almaya başladı. Tıp okurken bir yandan da Robert Boyle, Thomas Willis, Robert Hooke gibi düşünürlerle birlikte çalıştı. 1666’da Oxford’a karaciğerinin tedavisi için gelen İngiliz düşünür Anthony Ashley Cooper ile tanıştı. Cooper, Locke’tan etkilendi ve özel doktoru olmasını istedi. Locke Cooper’ın Londra’daki evine taşındı. Cooper’ın hastalığı ölümcül bir noktaya geldiğinde onu ameliyat olmaya ikna etti. O dönemde bu ameliyat da hayati risk taşıyordu ancak Cooper’ın ameliyatı başarılı oldu ve hayatı kurtuldu. Cooper’ın birlikte oldukları sürede Locke’ın siyasi fikirleri üzerinde de katkısı büyük olmuştur. John Locke aynı zamanda Shaftesbury Kontu da olan Cooper’ın torununa öğretmenlik yaptı. Cooper siyasi nedenlerle Hollanda’ya kaçmak zorunda kalınca John Locke da onunla birlikte ülkeden ayrıldı. Kralın devrilmesi üzerine Londra’ya geri döndü. John Locke hiç evlenmedi ve çocuğu olmadı. Öldüğünde dünya M.S. 1704 yılındaydı.
Şimdi gelelim John Locke’u bizim için John Locke yapan şeye, yani felsefesine. Gelenek ve otoriteye karşı çıktı, liberal devleti savundu, dini hoşgörüden yana oldu. Ancak en çok bilgi konusundaki fikirleriyle tanındı. Zira kendisi Empirizmin kurucusu olarak anılmaktadır. Tabula Rasa belki bir yerlerden kulaklarınıza tanıdık gelmiştir. John Locke insan zihni tabula rasadır, yani boş bir levhadır diyordu. Felsefeden sıkılmam derseniz John Locke’un felsefede derin izler bırakan tabula rasasına, empirizmine kısaca bakalım. Hem onu anlayalım ve daha iyi tanıyalım hem de ona doğumgününde kendimizce bir selam göndermiş olalım.
Bilgiyi nasıl edindiğimiz meselesi antik çağda, felsefe ortaya çıktıktan bir süre sonra kafaları meşgul etmeye başladı. Felsefenin Sokrates, Platon, Aristoteles gibi büyük isimlerinden başlayarak Kant’lar, Comte’lar, Descartes’ler ve daha kimler kimler bilgi üzerine düşündü. Biz, insanoğlu, nasıl olup da zihnimizin içinde dış dünyadaki nesnenin bilgisini oluşturabiliyoruz. Herkes kendince bir şeyler söyledi. John Locke ise bu konudaki fikirleriyle Empirizm (Deneycilik) akımını kurdu. John Locke’a göre insanlar doğarken bomboş bir zihinle doğar. Örneğin Rasyonalizmin iddia ettiği gibi doğuştan gelen bilgiler yoktur. Zihin boş bir levhadır, tabula rasadır. Sonra dokunarak, görerek, koklayarak, tadarak, duyarak kısaca algılayarak ve bu dünyayı deneyimleyerek o zihni doldurmaya başlarız. Doldukça zihin bu veriyi işleyip bilgiye dönüştürür. Algılar, kapalı bir kutu olan insan zihni ile dış dünya arasında bir köprü gibidir. Bu köprü olmaksızın dünyayı bilmek imkansızdır. İnsan zihninde hiçbir bilgi yoktur ki önceden algılanmış olmasın diyen Locke’a göre diyelim ki hayatınızda hiç fil görmediyseniz, fili bilmeniz mümkün olmayacaktır. Farklı yaşam deneyimlerimiz nedeniyle farklı algılar zihnimizdeki bilgilerin de farklı olmasına yol açabilir. Yeni doğmuş bir çocuğun tabula rasasını nasıl dolduracağımız bu nedenle önemlidir. Önünüzde boş bir insan zihni olsa ona ne yazardınız?
Son olarak John Locke’un Türkçe’ye çevrilmiş kitaplarından bahsedelip bitirelim. John Locke’un farklı yayınevlerinde yayınlanmış kitapları şöyledir:
- Hükümet Üzerine Bir İnceleme
- Yönetim Üzerine İkinci İnceleme
- İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
- Hoşgörü Üzerine Bir Mektup
- Sivil Toplumda Devlet,
- Eğitim Üzerine Düşünceler
Hayatı konusunda kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/John_Locke