Bazı romanlar, kaybolmakta olan benliğinize bir tokat gibi çarpar. “Dur,” der “nereye gidiyorsun?” Durup düşünmeye başlarsın. Tanju Duru’ya yazılan şarkıya cevaben “Evet, durup düşünmeye zamanım olur.” dersin. Demelisin de, çünkü durup düşünmezse insan, netameli bir hâl alıverir. Bu netameli hâlden kurtuluş pek kolay olmaz. Artık iş işten geçmişti, atı alan Üsküdar’ı geçmiştir; ağlamanın hiçbir faydası yoktur. Benim benliğim kaybolmuyordu, daha farklı bir şeyi kaybetmiştim; ama şimdi burada söyleyecek değilim. Kaybettiğim varlıktan bir istek geldi son dakikada, kaybolmadan: Zorba’yı oku. Ben de okudum ve naçizane fikirlerimi sizlerle paylaşmaya ve bu muhteşem kitabı size önermeye karar verdim.
İlk kez 1946 yılında yayınlanan kitap, bir yaşam kılavuzu. Başkarakter Alexis Zorba’nın hayata bakışı, hayatı algılayışı ve yaşayışı; kitapta ismi geçmeyen mutsuz, entelektüel bir yazar tarafından anlatılıyor. Zorba yazardan, yazar Zorba’dan çok şey öğreniyor. 1930’lu yıllarda Girit’te geçiyor hikâye. Yazarımız, birikmiş parasıyla Girit’ten bir linyit madeni satın alır ve Yunanistan’dan Girit’e gitmek üzere beklediği bir liman kahvesinde Alexis Zorba ile karşılaşması hayatının dönüm noktalarından biri olur. Raks eder, santur çalar, güzel sözler duymak isteyenlere güzel sözler söyler Zorba; ama vicdansız değildir. Bal da yapar, kan da. Eğilmez, bükülmez; ama eğmeye ve bükmeye yetecek kuvvetli elleri vardır. Kadınlara olan düşkünlüğüyle bilinir çoğu zaman. Kitapta hatta şöyle bir sözü geçer: “Bir kadın yalnız yatıyorsa, bu bütün erkeklerin ayıbıdır.” Kısacası, dünyanın gözüne kül atıyor Zorba, yanına yazarı da alıp ve ona da bunu öğreterek.
Kitap gerçekten akıcı ilerliyor, okurken birçok yerde “Kazancakis büyük yazarmış be!” diyorsunuz kendi kendinize. Zorba’nın kendini ifâde etmek için dans ettiği sahnelerde gözünüzü kapatınca gözünüzün önünde beliriyor kocaman bir adam, bir iniyor bir kalkıyor, dönüyor, parmaklarını şıklatıyor. Siz de dans etmek, dans ederek anlatmak istiyorsunuz duygularınızı.
Derler ki Kazancakis’in mezar taşında yazan yazı, Alexis Zorba’nın ağzından çıkmış bir isyandır: “Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm.”
Kitabın bir de 1964 yapımı başrollerinde Anthony Quinn ve Alan Bates’in yer aldığı Mihalis Kakoyannis yönetmenliğinde bir filmi de vardır. Ben açıkçası filmini pek beğenmedim, yalnız film müzikleri mükemmel. Ve tabii ki Zorba’nın muhteşem dans sahnesi için bile izlenebilir. Tavsiyem, kitabı okumadan afişine bir bakmanız. Dediğimi yaparsanız, kitapta her Zorba’nın olduğu sahnede gözünüzde Anthony Quinn canlanacak ve bu size daha geniş bir hayal gücü sağlayacaktır.
Şu da benden film müzikleri olsun, dinlersiniz.
- Nikos Kazancakis – Zorba
- Can Yayınları – Roman
- 348 Sayfa
- Çeviri: Ahmet Argın