Cumhuriyet dönemi edebiyatının ünlü roman, öykü ve tiyatro yazarı Reşat Nuri Güntekin, 25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. Edebiyat Fakültesini bitirdi. Liselerde felsefe ve edebiyat öğretmenliği, müdürlük ve Milli Eğitim Müfettişliği yaptı. Müfettişlik görevi ile Anadolu’da gezmesi, Anadolu insanını yakından tanımasını sağlamıştır. Eserlerine de Anadolu’da ki yaşam ve toplumsal sorunları, insanı insan-çevre ilişkisinde yansıtmıştır.1947 yılında Memleket Gazetesi’ni çıkarmış, UNESCO’da Türkiye Temsilciliği, Paris’te Kültür Ataşeliği görevlerinde bulunmuştur. Emekliye ayrılıp, yeni eserlerini yazarken yakalandığı kanserden tedavi için gittiği Londra’da 13 Aralık 1956’da vefat etti..
Çalıkuşu, 1922 yılında ilk kez Vakit Gazetesi’nde tefrika edilmiş ve aynı yıl kitap olarak basılmıştır. Beşinci baskısından sonra eser, 1939 yılında Reşat Nuri Güntekin tarafından ele alınıp bazı değişiklikler yapıldıktan sonra tekrar yayımlanmıştır. Eserin, sinema, televizyon dizisi, tiyatro ve bale uyarlaması vardır.
Eserde, büyük ve zorlu bir aşk hikâyesinin yanı sıra öğretmenlik mesleğinin faaliyetleri, Kurtuluş Savaşı’nın etkileri, toplum baskısına, zorlu şartlara ve içinde kopan fırtınalara rağmen dimdik ayakta duran genç, bekâr ve yalnız bir kadının toplumda var olma mücadelesini okuyoruz.
Bahçede kuru bir ağaç vardı. Fırsat buldukça oraya tırmandığımı ve tehditlere kulak asmadan teneffüs sonuna kadar daldan dala atladığımı gören muallim bir gün, “Bu çocuk insan değil, çalıkuşu!” diye bağırmıştı.
İşte o günden sonra asıl adım unutuldu ve herkes beni “Çalıkuşu” diye çağırmaya başladı. (sy.27)
Sör Aleksi’nin hiç dilinden düşürmediği bir söz vardı: “ Kızlarım, ümitsiz hastalıkların, mukadder felaketlerin son bir ilacı vardır; Tahammül ve tevekkül. Elemlerde bir gizli şefkat var gibidir. Şikâyet etmeyenlere, kendilerini güler yüzle karşılayanlara karşı daha az zalim olurlar. (sy.223)
Bu köyün evleri, sokakları, mezarları gibi çocuklarında da siyahi bir neşesizlik var. Renksiz dudakları gülmenin ne olduğunu bilmiyor, durgun gözleri ağır bir melal ( hüzün ) içinde ölümü düşünüyor gibi. (sy.233)
Ben başkaları gibi değilim. Çok sevindiğim, mesut olduğum vakit, duygularımı sözlerle anlatamam. Mutlaka karşımdakinin boynuna sarılmak, onu öpmek ve hırpalamak isterim. (sy.259)
Üşümek mi? İnsanın içinde güneş yanarken üşümek mi? Bu akşam gökyüzü bana batıdan doğuya kadar dallarını uzatmış bir ağaç gibi göründü: yavaş yavaş sallandıkça, üstümüze beyaz çiçeklerini döken kocaman bir yasemin ağacı! (sy.260)
Ben muallimim, Doktor Bey. Hizmet etmek istiyordum, buraya gönderdiler. Ben yer ayırt etmem. Nerede isterlerse çalışırım. (sy.272)
Mektep, cami gibi mukaddes bir yerdir. Onu dedikodudan, iftiradan, daha sair lekelerden korumak bizim için en büyük vazifedir. Öyle değil mi? (sy.378)
Çalıkuşu, bu dağlardan yine gurbet kokusu almaya başlıyordu. Gurbet kokusu! Bu kokuyu bütün ruhuyla koklamayanlar için ne manasız bir söz! Hayalimde yollar, gittikçe incelip mahzunlaşan, bitip tükenmez gurbet yolları uzanıyor, kulağımda geçen arabaların o ince yanık sesli çıngırakları ağlıyordu. (sy.380)
Bu tarafta rahat bir hayat vardı. Öbür tarafta belki yine zaruret, sefalet, fakat bunun da başka bir tesellisi, başka bir cazibesi yok muydu? Gözümün önüne, mekteplerimizin bakımsız kalmış kaba saba ellerde ziyan olmuş, miniminileri geldi. Bu biçareler, açılmak için biraz güneş, bir parça şefkat bekleyen çiçekler gibiydi. Bu şefkati, bu harareti gösterenlere, gönüllerinin bütün minnet ve muhabbetini veriyorlardı. (sy.418-419)
- Çalıkuşu – Reşat Nuri Güntekin
- İnkılâp Yayınevi – Roman
- 571 sayfa