Ölümsüz Hüzünler Kitabı, başlığının çağrıştırdığı psikolojik durumun ötesinde şeyler söyleyen bir yapıt. Postmodern çağın imkânlarının ustaca kullanıldığı romanda, kurgunun da buna uygun olarak sağlam bir zemine oturtulduğu görülür. Anlatıcı, hem kahraman hem yazar olarak üstkurmacayı oluştururken en can alıcı noktalarda da okurla buluşur. Yazar, metinlerarasılığın büyüsüne kapılarak Tanpınar’la, Oğuz Atay’la, Yusuf Atılgan’la, Camus’la, Sartre’la, Kafka’yla yolculuğa çıkan okuru kıskıvrak yakalarayarak onu yeniden kurgunun içine çeker. Romanın asıl kahramanı “Öykü” bir leit-motif olarak kurgunun içinde hayat bulur. Kırık dökükmüş izlenimi verilerek ortaya konulan fikirler, ideolojiler arasında “öykü” hiç değişmeyen ve varılmak istenen tek gerçek olarak yaşamaya devam eder. Üstkurmaca çatısını oluşturan karakterler, anlatıcının dünya algısını ortaya koymak için oluşturulmuş birer figüran özelliği gösterirler. Bu karakterler vasıtasıyla gelenekten modern hayata, bireyden özneye evrilen insanın voruluş sorgulamasının yapıldığı görülür. Hayatın neresinde kaldığını kestiremeyen anlatıcı-kahraman, çoğu kez toplumsal hayatın getirdiği rutin kurallar, toplum tarafından bilinçli veya bilindışı bir rıza ile kabullenilmiş bazı değer yargıları ve özellikle siyaset ve siyasiler karşısında kendini dışarda tutmaktan ve alternatif çözümler üretmekten yana tavır alır.
Bir Zihin Hikâyesi
Bütün bu bilinçli tavırla kırılan kurgunun ve gerçekliğin arasında söylenmek istenen ve aslında roman boyunca açık olarak gizlenen “gerçek” derin bir sızı gibi akar satırların arasında. Yazar bunu ilmek ilmek dokur bir bakıma; bağırıp çağırmadan okura sezdirir. Bu yönüyle Ölümsüz Hüzünler Kitabı, yazma ediminin artık bir oyuna dönüştüğü, ne yazıldığı değil nasıl yazıldığı fikrinin ön plana çıkarıldığı postmodern gayeyle yazılmış romanlardan ayrılıp tezli bir romana, Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne hatta toplum ve hayata dair sorgulamaları ve varoluş sorunsallarını ele alış bakımından Huzur’a evrilmektedir. Özellikle anlatıcının sisli, belirsizleşen, kimliğini kaybetmiş olarak tanımladığı dünyada kendini arama eylemini mekân olarak “şehir”de sürdürmesi, romanın pek çok yerinde “kent” yerine “şehir” kavramını vurgulaması, kendini arama sürecini yine şehrin geleneksel mekânları olan cami, kahvehane, dar sokaklarda yaşaması, anlatıcının hayat karşısındaki duruşuna açık bir ipucu olarak karşımıza çıkar. Hatta belki de her ne kadar sislerin ardından görülse de “kimlik”in yeniden varoluşunun “şehir”de olması gerektiğine, -gören gözlere- gizliden bir teklif getirir. Bu sebeple Ölümsüz Hüzünler Kitabı’nı, kurgunun arka planında, modern dünyanın çıkmazları arasından kapı aralamaya çalışan bir zihin hikâyesi olarak değerlendirmek daha yerinde olacaktır.
- Ölümsüz Hüzünler Kitabı – Tekin Budakoğlu
- Alakarga Yayınları – Roman
- 189 Sayfa