Genel Konu, Kısa özet
Yeni Hayat, ana kahramanın, okuduğu bir kitaptan olağanüstü şekilde etkilenmesi ve kitapta anlatıldığı biçimde bir hayatın tahayyülü ile uzun yolculuklara çıkarak bu hayatı bulma çabasını konu edinmiştir.
Kitapta ana karakter Osman, Yeni Hayat isimli bir kitap okumuştur. Kitabın büyüsü ile yolculuklara çıkmış; aradığı şeyi otogarlarda, otobüslerde, yolculuklarda bulma umuduyla annesi ile birlikte sürdükleri sıradan hayatı geride bırakmıştır. Kitabı edinmesine dolaylı yoldan vesile olan ve aşık olduğu Canan karakteri ile bu yolculuklardan birinde karşılaşmış ve yola birlikte devam etmişlerdir. Kitabın başlarında, Yeni Hayat kitabını Canan’ın okumasını sağlayan kişinin de Canan’ın sevgilisi olan Mehmet karakteri olduğunu öğreniyoruz. Karakterler yolculuklarında kazalara şahitlik ediyorlar; bu kazalardan birinde ölen bir çiftin kimliklerini alarak onları bir kasabada bekleyen Dr. Narin isimli karakter ile bir araya geliyorlar. Bu kişi, kitabı okuyanları bulup, takip ettirmiş; kitabın yok edilmesi için bir örgüt kurmuştur. Kitaba duyduğu öfkenin sebebi ise kitabı okuduktan sonra aynı arayış peşinde onu bırakıp giden oğlu Mehmet’tir. Oğlu Mehmet kendini kazada öldürülmüş gibi göstermiş ve Yeni Hayat’ın peşinden gitmiştir.
Dr. Narin Osman’dan oğlunu bulmasını ister. Osman, Mehmet’i bulur. Uzunca bir sohbetten sonra Mehmet’i arkasından vurur ve Dr. Narin’in evine geri döner. Aralarındaki tek engel olarak düşündüğü Mehmet’i öldüren Osman, Canan’ı bıraktığı yerde bulamaz. Yeni Hayat’ı arama çabalarına Canan’ı bulma çabaları da eklenir. Bu uğurda İstanbul’a, evine döner ama Canan’ın izine rastlayamaz.
Geçen yıllar içinde Canan’ın Almanya’da evli olduğu haberini alır. Kendi de evlenir ve bir çocuk sahibi olur. Ancak Yeni Hayat aklından hiç çıkmamaktadır. Kitabı babasının arkadaşı ve çocukken çok sık vakit geçirdiği Rıfkı Amca’nın yazdığını bilen Osman, Rıfkı amcanın eşini ziyaret ederek evde kitaptan izler arar. Yeni hayat karamelaları, şekerin üzerindeki melek imgesi ona aradığını bulmuş olmaya yaklaştığını düşündürür. Bu karamelaların üreticisine ulaşmak için son bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk yıllar önce Canan ile düştüğü yollardan yeniden geçme, geçmişle bugünü karşılaştırma yolculuğudur. Yıllar önce Mehmet ile karşılaştığı Viranbağ kasabasında karamelaların üreticisi olan Süreyya bey ile tanışır ve aslında kendisinin tüm bu eşyalara, yazılanlara, şehirlere ve kasabalara yüklediği anlamlardan ibaret olduğu kanısına varır. Osman evine, eşine ve kızına dönmeye karar verir. Ancak geri dönüş yolunda geçmişte hayalini yıllar boyu büyük bir istek ile kurduğu melekle bir kaza yoluyla karşılaşır ve hayatını kaybeder.
Değerlendirme: Kişisel Analiz, Eleştiri ve Sonuç
Yeni Hayat’ın, ilk sayfalarından itibaren bende yarattığı temel açmaz karakterin konu bütünlüğünü hiçe saymak suretiyle sürekli değişken olaylar, mekânlar ve durumlar arasında, uzun tasvirler eşliğinde gidip gelmesi ile yaşananların gerçekle ilişkisinin zayıflığına işaret ettiği gerçeğidir. Öyle ki kitapta belirli yerlerde gerçek-psikoz-hayal üçgeni arasında seçim yapmakta çok zorlandığımı ve hatta henüz karar vermiş olmadığımı söyleyebilirim.
Metin, bazı noktalarda bana karakterlerin isimleri ve tarifleri ile her biri birbirinden bağımsız aktörler mi yoksa ruhsal bir bölünmüşlük yaşayan ana karakter Osman’ın bir parçası mı diye düşündürttü. Benzer şekilde aktarılan olayın gerçekliği konusunda da yer yer ikileme düşmeme rağmen, kitabı zihnimde analiz ederken yazarın bu boşlukları okuyucuya bırakmasının bilinçli bir tercih olduğuna kanaat getirdim. Ortalama okuyucu kitlesinin (hatta çok muhtemel hayatımın herhangi başka
bir döneminde ben de bu gruba dâhil olmak suretiyle) kitabı ortalarından sonra yarım bırakma ihtimalinin bu boşlukların varlığı yüzünden fazlaca olduğunu tahmin ediyorum.
Kitabın sonuna doğru okuduğumuz çözülmeler ve yazarın dilindeki kolaylaşma, özellikle Osman’ın Dr. Narin ile uzun bir monolog şeklinde işlenen sohbetlerinden oluşan kısımlar, okuyucunun sabrını ve dikkatini sınamak üzere bilinçli bir seçimin sonucu olarak yazıldığını apaçık ortaya koymaktadır.
Kitapta, (belki de imgelerin peşinde bir okuma yaptığım için) dikkat çekici yanlardan biri de en yalın haliyle metafor olarak tanımlayabileceğimiz bazı kavramların kitabın bütünüyle kurduğu anlamsal ilişkinin kuvveti oldu. Örneğin ‘ölüm’ kavramı: Osman’ın, Mehmet’in ve Canan’ın okudukları kitap ekseninde hayatlarının olağan seyrini değiştirip ‘Yeni Hayat’ arayışı içine girdikleri yolculuklarında şahit oldukları ölümler, değiştirmek uğruna sahip olduklarından tümüyle vazgeçtikleri mevcut hayatlarının ölüme nasıl meyyal olduğunun göstergesi olarak birçok yerde karşımıza çıkmaktadır. Ve hatta yazar bu oyununa son noktayı ana karakter Osman’ın ölümü ile koymaktadır. Bir diğer kavramsal örnek olarak ‘melek’ metaforunu içeren metinlere hep bir masumiyet ve olmayanı arayış çabası eşlik ediyor. Osman’ın Mehmet’i öldürüşünün tasvirlendiği bölümde projeksiyon cihazının ışığının Mehmet’in üzerine vurduğunu ifade edişi melek imgesine bir gönderme gibi yorumlanabilir. Aynı zamanda Osman’ın Mehmet’i öldürdükten sonra sıklıkla kitapta melek kavramı ile güçlü bir ilişki halinde olan masumiyetinin yok olduğuna referans verilmektedir. Son örneğim ise ‘Yeni hayat karamelaları’. Bu metafor ile yazar, tat duyusu odağında Osman karakterinin geçmiş ile bağını kitabın kurgusuna dahil ediyor. Rıfkı Amca karakteri ile küçüklüğünde kurduğu bağ, bu metafor ekseninde zihninde canlanıyor ve yıllar sonra Rıfkı Amcanın eşini ziyareti sırasında ona hediye edilen içi karamela dolu şekerlik, Osman’ın yeni hayat arayışına içkin örgünün bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.
Ana karakter Osman’ın yeni hayata ulaşma çabalarının çetrefilli yollarında tüm yaşadıklarına bir sorumlu seçme arzusu ve Mehmet’i Canan karakteri ile arasında bir engel olarak görmesinden dolayı Mehmet karakterine duyduğu öfkenin sonucu olan öldürme eyleminden sonra metindeki genel çözülme dikkat çekici bir diğer ana unsur olarak kendini göstermektedir. Bu noktadan sonra Mehmet karakterinin ölümü ile Canan ve Osman arasındaki engelin kalkmış olması ihtimaline paralel olarak yazar da okuyucu ile ilişkisini direkt hale dönüştürüyor; adeta aradaki perdeyi kaldırılarak okuyucuya yer yer hitap etmek suretiyle metne devam ediyor. Bu yazım dili değişikliği bana Pamuk’un sanki okuyucuya “Şimdi kitaba daha yakın hissetme ve anlama zamanın geldi.” şeklinde hem bir teşekkür hem de bir özür mesajı gibi hissettirdi. Ancak; Mehmet’in ölümü Canan’la Osman’ı kavuşturmadığı gibi, yazarın direkt seslenişi okuyucunun kafa karışıklığını bütünüyle gidermiyor.
Bir tur daha karıştırsam yazacaklarım artar ancak devamını sohbette konuşuruz umuduyla sonuca geliyorum: Aralıklarla ‘kötü bir seçim yaptım sanırım, içim çekiliyor okurken’ hisleri eşlik etse de bıraktığı ipuçları ve açık kapılar ile okumamın bütününe yoğun bir merak hâkimdi. Benim Orhan Pamuk kaleminde hayranlık duyduğum temel unsur, olay örgüsünden çok betimlemelerinin kuvvetidir. Bu kitapta da yer yer tekrar okuduğum bazı tamlamalar, cümleler ve paragraflar bana ‘Tamam işte ya, bu kitap bunun için bile okunur.’ dedirtti. Ki yukarıda yazdıklarımda birer sebep olarak kabul edilebilir. Hikâyede boşluklar var, evet, ama ben bunu bir eksiklik olarak yorumlamadım. En nihayetinde ise zor bir okuma diyebiliriz çok haklı sebeplerle. Ancak içi çok doldurulmuş ve çok çeşitli yerlerden edebi hazlara gebe olduğu için ben epey sevdim.
Alıntılar
“Aşk, kitaptan yüzüme fışkıran ışık kadar sarsıcıydı ve hayatımın çoktan yoldan çıkmış olduğunu bana bütün ağırlığıyla kanıtladı.” Syf. 17
“Kalbim gene ölçüsünü şaşırdı.” Syf. 26
“Talih diye okumuştum bir yerde, kör değil cahildir. Talih diye düşündüm, istatistik ve olasılığı bilmeyenlerin tesellisidir.” Syf. 47
“Ona göre hayat sezgiden yoksun bazı aptalların “rastlantı” dedikleri birtakım belirgin ve hatta niyet edilmiş buluşmalarla doluydu.” Syf. 54
“Sırrını biliyorsan, ona doğru yol alıyorsan, hayat güzeldir.” Syf. 58
“Önemli olan insanın içindeki iyiliği koruyacak bir hayat yaşayabilmesidir.” Syf. 92
“…, bir Budak gazozu içip aklımın ordularını topladım.” Syf. 140
“Ne olduğu insanın nasıl baktığına bağlıydı.” Syf.163
“İyi bir kitap bize bütün dünyayı hatırlatan bir şeydir.” Syf. 166
“O gecelerden sonra ruhumdan, aklımdan, kalbimden geriye kalanlarla idare etmeye çalıştığımı anlayan bazı okurlarımın kaşlarını çatarak kederlendiğini görür gibi oluyorum. Sabırlı okur, anlayışlı okur, duyarlı okur, ağla benim halime, ağlayabilirsen eğer, ama gözyaşı döktüğün kişinin de bir katil olduğunu sakın unutma.” Syf. 178
“Kitaplar bende bir konuşma dürtüsü uyandırıyorlarsa, daha çok kafamın içinde kendi aralarında yapıyorlardı bu işi. Bazan, o sıralarda üst üste okuduğum kitapların aralarında bir fısıltı tutturduklarını, kafamın içinin de böylece, her köşesinde bir müzik aletinin mırıldandığını bir orkestra çukuruna dönüştüğünü hisseder ve hayata kafamın içindeki bu müzik yüzünden katlandığımı fark ederdim.” Syf. 182
“Ne kadar da uysallaşabilirmiş hayat denen muamma: Hemen hatırladım.”Syf. 199