Murat Gülsoy’un Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık – Kurmacanın Bilinen Sırları ve İhlal Edilebilir Kuralları, okuduğum en öğretici ve yol gösterici kitaplardan biri. 11. basımını okuduğum kitabın ilk basımı 2004 yılında yapılmış. Ayrıca yazarın, yaratıcı yazarlık atölyeleri de var, ancak benim gibi bunlara katılamayanlar için yolumuza ışık tutan bir derleme yapmış.
Kitap, yazmak isteyenler, özellikle kurmaca metinler yazmak isteyenler için oldukça iyi bir Türkçe kaynak. Ayrıca kitapta referans gösterilen diğer kaynaklar da kitaba erişimi önemli kılmakta. Amacım bu başarılı kitabı özetlemeye çalışmak yerine beni etkileyen ve düşündüren bir bölümünü paylaşmak.
Kitabın arkasına bir nevi eklenmiş bölümlerden biri sözünü ettiğim: Sanattan Söz Eden Romanlar
Yazar bu bölümde aşağıdaki dört kitabı örnek veriyor:
- Dorian Grey’in Portresi – Oscar Wilde
- Otomatik Portakal – Anthony Burgess
- Kuzuların Sessizliği – Thomas Harris
- Koleksiyoncu – John Fowles
Bu kitapların ortak neyi olabilir ki? Murat Gülsoy, değişik bir noktaya değiniyor: Sanat ve sanat yapıtlarının kötülükle ilişkisi. Alışık olduğumuz bir düşünce tarzı mıdır? Sanmıyorum. Ancak yazarın açtığı pencereden kitaplara bakarsak, gerçekten de bütün kitapların içinde (belki daha iyi ifade edilebilir ama en genel adı ve en yaygın kullanımıyla) kötülük, karanlık bir enerji olduğunu görüyoruz. Bunun yanı sıra içinde kötülük olduğunu varsaydığımız ya da kötülüğün çıkış noktası olan karakterlerin sanat eğilimlerine, sanattan aldıkları hazza tanık oluyoruz. Otomatik Portakal’dan bahsederken yazar, “ Yüksek sanat ile ruh güzelliğinin, yüceliğin ve erdemin bulunacağına iman etmiş aydınlanmanın çocukları için bu kitap bir küfür gibidir.” diyor. Gerçekten de öyle. Çünkü yerleşmiş düşüncemizde sanat iyi olana güzel olana yaklaşma eğilimdedir.
Peki gerçekten öyle mi? Sanat nedir ve sanat yapıtını yaratan ile bundan en az yaratıcısı hatta belki bazen ondan daha fazla haz alan kişiyi diğerlerinden farklı kılan nedir? Kişinin neye dokunuşu ya da kendini ne ile besleyişidir bir operayı dinlerken aldığı keyif, bir resme bakarken vücuduna değen his, bir kitabı okurkenki kendinden geçiş? Soruların cevapları belki kişisel belki değil. Ama yüksek sanat yapıtları ile bunlardan anlayan insanlar ve kötülük ilişkisi ile ilgili şunları ekliyor yazar:
“Tüm bu andığım romanlarda sanatçı ve sanat yapıtının sıradan insanı korkutan yanları öne çıkarılmıştır. Zapt edilmek istenen insanın içindeki fırtınadır. Uygarlık ve kötülük gibi kavramlar sanatın baş döndürücü kışkırtmaları karşısında sarhoş olur, bireydeki bu güç onu tanrısallaştırır. Sıradanlıktan, bayağılıktan, boşunalıktan kurtuluşu vaat eder sanat. Çünkü 20. yüzyılın modernist hayalleri halen ak kor halinde küllerin içinde sıcaklığını sürdürmektedir.”
Sanat bireysel mi, toplumsal mı? Veya toplumsal dönüşüme bireyden mi başlar? Peki yaygın düşünce tarzımızdaki “ yüksek sanat ile ruh güzelliğinin” ilişkisi ne kadar doğru?
Bir düşünelim…
- Murat Gülsoy – Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık Kurmacanın Bilinen Sırları ve İhlal Edilebilir Kuralları
- Can Yayınları
- 224