Polisiyenin kraliçesi, sevgili Agatha Christie ya da tam adıyla Agatha Mary Clarissa Miller Christie Mallowan, 15 Eylül 1890’da dünyaya gelir. Babasını küçük yaşta kaybeden Agatha evde annesi tarafından yetiştirilir. Küçük yaşta hikâyeler yazmaya başlar. 1914’te albay pilot Archibald Christie ile evlenir. I. Dünya Savaşı sırasında bir dispanserde çalışır. Orada çalışırken zehirler ve insan üzerindeki etkileri konusunda bilgi sahibi olur. Romanlarının yarısında cinayetlerin zehirle işlendiğini hatırlayalım. Savaştan sonra ilk romanını yayınlar ancak kitap neredeyse hiç satmaz. Agatha Christie asıl başarısını ilk romanından altı yıl sonra Roger Ackyard Cinayeti‘nin basılmasına borçludur. Roger Ackyard Cinayeti şaşırtıcı sonuyla hala konuşulmaktadır. Aslında bana sorarsanız Agatha Christie, Roger Ackyard Cinayeti‘nde bizlerden fena halde bilgi saklamış ve polisiyenin kurallarını ihlâl etmiştir. Siz ne dersiniz?
Roger Ackyard Cinayeti‘nden sonra kitapları çok satmaya başlar. O da yazmaya devam eder. 1926 yılına gelindiğinde meşhur kayıp on bir gün vakası yaşanır. Şöyle ki, 1926 yılında kocası Agatha’ya başka bir kadına aşık olduğunu söyler. Kalbi fena halde kırılan Agatha eşyalarını toplar, sekreterine Yorkshire’a gidiyorum der ve evden ayrılır. Durumda bir tuhaflık olduğu ertesi gün anlaşılır. Agatha’nın arabası ışıkları açık ve terk edilmiş halde bulunur. Eşyaları arabanın içindedir, kendisi ise ortada yoktur. İşte gizem tam da burada başlar. Ortada Agatha’nın kendi kitaplarından fırlamış gibi bir manzara vardır. Aldatılmış, kalbi kırık ve eminim ki bunu kocasına ödetmeye yemin etmiş bir kadının arabası bulunuyordu ama kendisi sırra kadem basmıştı. Gönüllüler ve polis harekete geçer. Herkes Agatha’yı arar. Bir yandan da olasılıklar dilden dile dolaşmaya başlar elbette. Hafızasını kaybetmiş, depresyona girmiş, sinir krizi geçirmiş olabilir miydi? Reklam mı yapıyordu? Yoksa bu şekilde, başına bir şey gelmiş gibi gösterip kocasından intikam mı alıyordu? Ben oyumu son seçenekten yana kullanıyorum. Agatha on bir gün sonra ortaya çıkar. Bir otelde kalmıştır ve hafızasını kaybetmiştir.
Aradan yıllar geçer. 1979 yılında Agatha Christie’nin bu kayıp on bir günü hakkında bir film çekilir. Filmin senaryosu beğenilmeyince filmin yapımcı şirketi Warner Bros bir medyumla anlaşır. Medyum Tamara Rand seansın sonunda Agatha’nın ona “Kayboluşumun anahtarı Pera Palas’ta” dediğini söyleyince gözler birden Pera Palas’a, İstanbul’a çevrilir. Agatha’yı 411 nolu odanın döşemesi altına bir anahtar saklarken görmüştür. Pera Palas 1895 yılında yapılmış ünlü ve tarihi bir oteldir. 1888’de Paris-İstanbul seferini yapan Orient Express’in yolcularının kalması için yapılmıştır. Agatha Christie, Doğu Ekspresinde Cinayet isimli romanını Pera Palas’ta yazmıştır. Medyumumuza dönersek elbette basın soluğu İstanbul’da alır. 7 Mart 1979’da 411 nolu odada gerçekten de eski ve paslı bir anahtar bulunur. Pera Palas’ın o dönemki müdürü anahtara el koyar ve film şirketine vermek için 2.000.000 dolar ister. Sonra Pera Palas çalışanları greve gider, medyumun İstanbul’a gelmesi ertelenir. Bir süre sonra olay unutulur, gider. Oysa medyum bu anahtarın Agatha’nın kayıp günlerini de anlattığı defterinin saklı olduğu kutunun anahtarı olduğundan emindir. Agatha’nın kitapları kadar gizemli değil mi?
Agatha Christie 1928’de Arcibald Christie’den boşanır. 1930’da arkeolog Max Mallowen’la evlenir. Onunla arkeoloji kazılarına katılır ve yazmaya devam eder. Ardında okunacak onlarca kitap bırakarak 1976’da hayata veda eder.
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Agatha_Christie, listelist.com
Büyük Yazarların Gizli Hayatları – Domingo Yayınevi