Sene 2001. Attilâ İlhan henüz hayattayken, edebiyat ve kültür camiasında isimlerle yapmış olduğu mektuplaşmaları Otopsi Yayınları’ndan “Attilâ İlhan’a Edebiyat Dünyasından Mektuplar” adıyla yayınlatır.
Haberden anladığımız üzere, mektuplaşmaları yayımlanan çoğu ismin bu projeden haberi yoktur ve bu konu bir tartışmanın öznesi olur: Özel mektuplar yayınlanır mı, yayınlanırsa hangi şartlarda yayımlanı?
Cumhuriyet Gazetesi’nin Çapraz Ateş köşesinde Ayşegül Sönmez, 20 sene önce yayınlanan haberde bu soruyu konunun muhataplarına yöneltmiş.
Keyifli okumalar dileğiyle…
Özel mektuplar yayımlanır mı? / Ayşegül Sönmez – Çapraz Ateş
Yazar Attilâ İlhan’ın, “Attilâ İlhan’a Sanat Dünyası’ndan Mektuplar” adlı kitabı, sanat dünyasına bir polemik armağan etti. Kitabın içinde yer alan mektuplar bazı sahiplerini huzursuz etti. “Mektup yazanın mı, gönderilenin midir?” tartışmasına yol açtı. İlhan, “Dostluğun etik sınırını zolamak”tan, “muhataplar hayattayken neden sormadığı”na; “sorumluluk onda” değerlendirmesinden, “Telefon konuşmalarını ne zaman yayınlayacak?” sorusuna kadar farklı tepkilere neden oldu. Biz de, Çapraz Ateş için, özel ifadeler içeren mektupları yayımlamak etik olarak doğru mudur, diye sorduk.
Kitabın Yayıncısı Mehmet Özakıncı: Yayımlamakta Mahsur Görmedik
Biz, ölmeye yüz tutan mektup kültürü, Türk okuyucusunun çok sevdiği yazarlar tarafından tekrar gündeme getirilsin ve unutulmasın istedik. Çünkü mektuplar, elektronik postaya, cep telefonu mesajlarına göre daha insancıl. El yazısı daha sıcak bir şey. Biz bunun hatırlanmasını istedik. Ayrıca, bu kitapla, Türk edebiyatının yakın tarihinde yer almış edebiyatçıların nasıl bir ekol oluşturduklarını göstermek istedik. Mektupların hiçbirinin özel, mahrem özellikler taşıdığını sanmıyorum. Attila Bey onları sadece özel olduğu için değil, edebiyatın nasıl oluştuğunun anlaşılması bakımından yayımlamak istedi. Biz de bir mahzur görmedik.
Erdal Öz: Etik Olarak Ters Değil
Mektup, bir edebi türdür. Edebi tür tadı taşıyan mektuplar çoktur ve bunlar yayımlanabilir. Nitekim yayımlanmış çok mektup vardır ama bu genellikle mektup sahibi öldükten sonra olur, öte yandan etik açıdan bir terslik görmüyorum, bende de pek çok mektup var: Rıfat İlgaz’ın, Edip Cansever’in, Turgut Uyar’ın… Ama ben bunları yayımlamaktan çekiniyorum. Çünkü, bu mektuplar bana göre çok özel ve çok güzel mektuplar.
Biray Üstüner: İzin Alarak Yayımlardım
Edebiyat içerikli mektupların yayımlanması gerektiğini düşünüyorum. Bu polemiklerin, bir psikiyatrın hastalarıyla olan anılarıyla eş tutulmasını kınıyorum. Beni iki yetkin edebiyatçının birbirlerine yazdığı mektuplar ilgilendirir. Seda Sayan’ın doktoruyla olan ilişkisi değil. Kitap bana gelse, mektupları yazan kişilerden izin almak kaydıyla basardım.
Buket Uzuner: Mektup Mahrem Bir Dildir
Bütün olan biten yanlış. En azından bana sorabilirdi. Yine de ben şanslıyım. Çünkü, ben yaşadıklarımı çok anlatan bir yazarım. Orada yazdıklarım kitaplarımda zaten var. Ama mektup dili, özel ve mahrem bir dildir. Attila Ilhan’ın, yasal olarak özel mektupları yayımlamaya hakkı olmadığını düşünüyorum. Mektuplar o kişinin malı oluyormuş? Peki, yayımlama hakkına da sahip mi acaba? Biz birleşip eğer Otopsi Yayınları’nı mahkemeye versek, herhalde böyle bir yayınevi ortada kalmaz.
Pınar Kür: Bana Haber Vermeliydi
Baasında çıkan haberlerle, benim mektubumun da yayımlanmış olduğunu anladım. Daha önce mektubumun bu kitapta yer alacağını bilmiyordum. Hatta mektupların çıktığını duyunca, “Geçmişte kendisine birkaç mektup yazdığım için, benim mektuplarımı yayımlayacak olsa, bana bir haber verirdi ve izin isterdi” dedim kendi kendime. Benim mektuplarım gayet normal. Bunların yayınlanmasına karşı değilim. Ancak, bana haber verilmesini isterdim. Benim Attila Ağabey’den istediğim
tek şey, “Bak şu mektupları koyuyorum, bir oku, ne dersin” demesiydi. O kadar…
Mehmet Yaşin: Mektup Yazmaktan Korkuyorum
Mektupla, özel duygu ve dertler paylaşılır. İki kişi arasında yazılı bir sohbettir. Attila Ilhan’a mektup yazanlar, sırlarını, itiraflarını ya da aşk ifadelerini yazmış olabilirler. Sadece ona anlatmak gereği duymuş olabilirler. Halkın duyması isteniyorsa zaten ona mektup yazılmaz. Başka türlü yollarla açıklanır. Mektupların sahiplerinden habersiz, izinsiz yayımlanması yanlıştır. Aslında izin istemek bile çirkin bir şey. İzinsiz yayımlanarak, emanet edilmiş bir sır açığa vurulmuştur. Bu ayıptır. Mektubu gönderene de zararlı olabilir. Mesela anılarını yayımlayan doktor bize geldiği halde, biz reddettik. Ayrıca, Cüneyt Arcayürek’in yaptığını da doğru bulmuyorum. Bu tip açıklamalardan sonra mektup yazmaktan korkar hale geldim. Şimdi ben, nasıl olsa yayımlanacak diye, kendimi daha güzel gösterecek mektuplar yazmaya başlayacağım.
Kaynak: Taha Toros Arşivi