Bir okur olarak, bir kitaba yaklaşırken -bazı önemli ölçütler dışında- önyargılardan sıyrılmanın ve farklı konulara, yazarlara, türlere açık olmanın daha çok fayda getireceğine inanırım. Bu yüzden Çay Güzeli elime geçtiğinde -bu kitapta farklı bir şeyler bulacağımı hissettiğimden olmalı- adeta heyecanlandım. Tabii ki bu heyecanda kitabın isminin büyük bir payı olduğunu yadsımayacağım. Çay Güzeli, Karadeniz hikâyeleriyle dolu bir kitaba verilebilecek en hoş isim olsa gerek…
Kitabın ismini takdir etmemi bir kenara koyarsam; kitabın, gazeteci kimliği ile tanınan İsmail Saymaz’ın imzasını taşıması ilk başta beni endişelendirmedi dersem yalan söylemiş olurum. Bu yüzden kitabı okumaya edebi kaygılarımı bir kenara bırakarak başladım. Nitekim kitabın ön sözünde, Saymaz, öykülerini edebiyatın dil oyunlarıyla değil, gazeteci kimliğinin gerçekçi gözlemciliğiyle kaleme aldığını açıkça ifade ediyor. Bunun için kitabı okumak isteyenlere, Saymaz’ın bu uyarısını yazının başında ben de yinelemek istedim.
Kitap iki bölümden oluşuyor: Birinci bölüm, Saymaz’ın kendi anılarından derlediği yazıları içeriyor. Yazılar diyorum çünkü aslında öykü olmaktan çok anı ya da haber yazısı açıklığıyla yazılmış bu kısım. İkinci bölümde ise kurmaca hikâyeler bulunuyor. Bu hikâyeler ise hızlı, bazen şaşırtıcı, bazen gülümseten fakat çoğunlukla iç karartan yalın ve gerçekçi bir üslupla yazılmış. Karadeniz’i ve Karadeniz insanını az çok tanıyan okurlar, buradaki öykülerin gerçekçiliğinden şüphe etmeyeceklerdir, fikrimce.
Kitaptaki öyküler, pek çoğumuzun tanık olduğu fakat genellikle görmezden gelinen, yok sayılan hem ülkesel hem yöresel konulara, olaylara, sorunlara, düşüncelere açık yüreklilikle değiniyor ve bu dobralığın kitaba özgünlük kattığını söylemem gerek. Zaten daha az yalınlıkla Karadeniz insanını anlatmak da mümkün olmazdı. Sanırım özellikle bu yüzden her karakterin gerçek olduğuna inanmak zor gelmiyor okurken. İş kazalarını, iş ve işçi sorunlarını, siyasi oluşumlar ve arka yüzlerini, ideoloji kavgalarını, Erzurum’dan Rize’ye göç edenleri, birbirlerine kaçan sevdalıları, mevsimlik işçisinden hamsicisine kadar aslında bize tanıdık olan, bize dair pek çok şeyi tüm çıplaklığıyla ve ciddi bir gözlemcilikle ele alıyor Saymaz. Fakat tekrar etmekte fayda var ki bunları betimlemeler, çözümlemeler ve teknikler kullanarak değil, sadelikle anlatıyor. Elbette bunun, özellikle yörenin daha iyi ve anlaşılır biçimde anlatılabilmesi adına, bir eksiklik olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü esasen öyküler, kısa öykü olmaktan çok, bir romana sığabilecek derecede çok şey anlatıyor. Özellikle ikinci bölümde aniden biten, bazen bu yüzden yarım kaldığını düşündüren birkaç öykü var. Ancak yine de, Karadeniz yöresini, Rize’yi daha iyi anlamak ve yöre hakkında daha çok fikir sahibi olmak, ülkenin ve yörenin ortak sorunlarına farklı bir açıdan bakmak adına okunması gereken ve bu sorunları tekrar tekrar düşündüren, hatta deyim yerindeyse insanı içten içe rahatsız eden bir kitap Çay Güzeli.
İsmail Saymaz, Çay Güzeli’ni “Şimdiye kadar bir öyküsü bile yazılmamış olanların öyküsü” şeklinde tanımlayarak yeterince tüyo vermiş okuyucuya aslında. Her ne kadar bunun biraz iddialı bir tanım olduğuna inansam da, bir bardak çayla demlendirilesi ve üzerine çokça düşünülesi öyküler var Çay Güzeli’nde. Kitabın geri kalan eleştiri ve yorumlarını, siz okurlara bırakıyor ve “İyi okumalar!” diliyorum.
- Çay Güzeli – İsmail Saymaz
- İletişim Yayınları – Öykü
- 123 sayfa