“Bana kalırsa bütün sanatçılar da benzer bir ürpertiyi duyarak çalışır: Yapıtım ortaya çıktığında bu benim doğumum mu yoksa ölümüm mü olacak?”
Tarihî Kırıntılar
Barış Bıçakçı, çok konuşulan Seyrek Yağmur’dan sonra yeni romanı Tarihî Kırıntılar ile bir dönüş yaptı. Seyrek Yağmur’da olduğu gibi kurmaca içinde kurmacalar var. Bir Barış Bıçakçı okuru olarak niye böyle bir roman yazdı sorusunun cevabını arayacağım bu yazımda.
Barış Bıçakçı’nın karakterlerine göre iki dünya var: “Birinde biz yaşıyoruz diğerinde şairler.” Bu yüzden bu zamana kadar olan karakterlerinin hepsi, şiir ile bağlantısını koparmayan veya koparamayan, Oktay Rıfat’ın veya Kavafis’in şiirlerini bilen, hayatının herhangi bir yerine iliştirmiş karakterler. Bizim Büyük Çaresizliğimiz’de Nihal’in kendi acıları ve belirsizliği için Ender’den şiir istemesi, Ender’in ise şairlerin güzellikle bir sorunlarının olduğunu, ya ona itaat etmek ya da hükmetmek istediklerini savunması fakat yine de şiir yazması ve benzeri birçok örnek verilebilir.
Tarihî Kırıntılar ‘da bir kaybın peşinde bir aile ve ailenin oğlu, Can var. Can’ın peşinde ise şiir ve şiirin peşindeyse Can. Artık bir Barış Bıçakçı karakteri direkt olarak şiir peşinde. Can, henüz 19 yaşındayken bir şairin peşinden gittiğini düşündüğü ablası Meral’den sonra oluşan yara ve boşlukla yaşıyor. Can kaybın boşluğunu anlamlandırmaya çalışıyor. Üniversiteden mezun olduktan sonra İstanbul’da bir gazetenin kültür sanat editörlerinden birisi oluyor. Şairlerle görüşüp her birinin hikâyesini kendisinin yazdığı metinlere dönüştürmeyi tasarlıyor ve bu metinlerden oluşan bir kitap yayımlamak istiyor. Tarihî Kırıntılar, bu metinlerden, iki kardeşin ergenlik – gençlik zamanlarından ve şimdiki zamandan oluşuyor. Şiir ve şair üzerine çok düşünülmüş, Türkçe şairlerin isimlerini barındıran hatta çoğu zaman, “Ya acaba buradaki şair şu şair miydi?” dediğimiz bir kitap. Günümüz insanının sürekli onaylanma isteği, maaş gününü bekleyen memurun duygusallığı (daha doğrusu duygusuzluğu), küflenmek, gençliğinde her şeyi şiirleştirme kuruntusuna kapılmış şairler, ülke gerçeği diye benimsediğimiz aslında hiç de benimsenmeyecek patlamalar, öldürülen insanlar, acılarımızı sıralamak ya da sayılara dökmek ama en çok da kendi acımızdan utanmayacağımız bir dünya isteği var.

İletişim Yayınları – Roman
194 sayfa
Bir de Barış Bıçakçı’nın kitapları ile ilgili her yazıda “naif edebiyat” veya “Bıçakçı edebiyatı” kalıplarını hep duyarız. Tarihî Kırıntılar bu kalıplardan ayrı düşünülmeyecek bir kitap ve mahcup bir edebiyat. Yazarak büyük şeyleri yerinden oynatamadığını çoktan anlamış, “içindeki taş”ların oynamayacağını bilen bir edebiyat. Jale Özata Dirlikyapan, Milliyet Sanat’ın 2019 Mart sayısında; “Sanki Bıçakçı edebiyat yaptığı için özür diliyor sürekli” demiş. Söylediğim şeylerden dolayı ve yaşadığımız bunca şeye rağmen, “Biz mahcubuz. Biz, bir yandan ülke gündemini takip ederken bir yandan da içtikleri suyun PH değerine dikkat ettikleri için basamakları fark edemeyip suçluluk duygusuna yuvarlananlar”ız. Zihnimiz biraz berraklaşsa, bu asitli günler geçse, yaşamak için, edebiyatla uğraştığımız için suçluluk duymasak belki de iyileşeceğiz.
(Fotoğraf yazara aittir. Bonus: Kitapta Peyk grubunun adı geçiyor.)