Sinan Sülün‘ün fikirleri ve eserleriyle tanışmamı “İş Hayatında Hikâyeleştirme” kitabına borçlu olduğumu söyleyebilirim. Burada “tanışma” kelimesini fiziksel bir karşılaşmadan ziyade, benim için fikirleri üzerine düşünme ve bir bağ kurma anlamında kullandım.
Her zaman, insan tanımanın yüz tanımanın da ötesinde, kişinin düşüncelerine ve fikirlerine nüfuz edebilmekle daha derin bir anlam kazandığına inanmışımdır.
Açıkçası kitabı, yazdığım bu kısa yazıdan daha kısa sürede okuduğumu söyleyebilirim. Yazmanın da kendi içinde ayrı bir zorluğu var.
Kitapta “iş” ve “hayat” kelimelerini bir arada görünce, daha önce not aldığım bir cümleyi hatırladım ve paylaşarak başlamak istedim. Günümüz dünyasında hayat; okul, iş, sosyal çevre, evlilik gibi kavramsal kategorilere ayrılmış durumda. Bu sınıflandırma; kişinin rollerini belirlemesine, zamanını yönetmesine ve kendi düzenini oluşturmasına belli ölçülerde yardımcı olabiliyor.
Ancak bu yapı her zaman kusursuz işlemiyor. Bazen farklı alanlar arasındaki bağlantıyı gözden kaçırabiliyoruz veya hayatı bir bütün olarak anlamakta zorlanabiliyoruz. Bu durum, kişinin farklı roller arasında dağılmış bir kimlik ve zihinsel karmaşa yaşamasına neden olabiliyor. Sonuç olarak, bu durum kişinin yaşam dengesini ve tutarlılığını sarsabiliyor.
Oysa hayatın içindeki ortak dinamikleri fark edebilmek, “parça-bütün” ilişkisini sağlama açısından son derece değerli. Bir insan, yaşamını bu bakış açısıyla değerlendirdiğinde daha dengeli ve tutarlı bir hayat sürdürebiliyor.
İş hayatında kazandığımız ya da geliştirdiğimiz bazı özellikleri, hayatın diğer alanlarına taşıyabilmek bize birçok yerde büyük avantajlar sağlayabilir. Örnek vermek gerekirse güçlü iletişim becerilerine sahip bir kişi, bu özelliğini sosyal ilişkilerinde de etkili biçimde kullanabilir.
Bu özelliklerden biri de, hiç kuşkusuz: hikâyeler ve onları anlatma biçimimiz.
Başlık, her ne kadar hikâyelerin yalnızca iş hayatındaki rolüne işaret ediyor gibi görünse de, içerik aslında hikayelerin çok daha geniş bir perspektif sunduğunu ortaya koyuyor. Hikâyeler, yalnızca iş dünyasında değil, hayatın her alanında derin ve etkili bir anlatım aracı. Sadeliğinden gelen etkileme gücü, mistik yönleri ve hakikati olduğu gibi ortaya koymasıyla da ön plana çıkıyor.
Kitap, hikâyelerin gücünü kullanmanın yalnızca başkalarını etkilemek için değil, aynı zamanda kendi hikâyemizi şekillendirmemiz açısından da önemli olduğunu vurguluyor. Hikâyelerin; geleceği şekillendirme, umudu canlı tutma, güven duygusu inşâ etme ve anlatılanların hafızalara kazınmasını sağlama gibi güçlü yönleri de var.
Liderlikte de, dinleyicinin duygusal bağ kurmasını sağlayarak etkili bir iletişim aracı olarak kullanılıyor.
Ayrıca kitapta metaforların gücüne, etkili ve güzel konuşma (retorik) sanatının kullanımına dair ipuçlarına ve etkili iletişim araçlarına çok sade ve anlaşılır bir şekilde yer verilmiş.
“İş Hayatında Hikâyeleştirme”, kitabının, hikâye anlatımının gücünü ve fonksiyonelliğini keşfetmek isteyen herkes için önemli bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Hikâyeler sadece anlatmak için değil; anlamlandırmak, zihinsel bir bağ kurmak ve ilham vermek adına çok değerli bir hazine…
Bu yolculuğa çıkmadan önce hikâye bavulunuzu oluşturmaya şimdiden başlamanızı tavsiye ederim. Bu kitap gerek iş hayatında gerekse yaşamın diğer alanlarında hikâyelerin gücünü ve etkisini kullanmak isteyen herkes için ilham verici bir kılavuz.
Benim için oldukça keyifli ve düşündürücü bir okuma deneyimi oldu. Tavsiye ederim.

- Sinan Sülün – İş Hayatında Hikâyeleştirme
- İletişim Yayınları – Kişisel Gelişim, Yaşam
- 136 Sayfa
1 Yorum
Tebrik ederim abicim