Kültürlü insan ya da kültürlü olmak nedir? Kültür ile ilgili hemen hemen herkesin aynı anlama gelen, vereceği basit bir cevabı vardır. Fakat “Kültür Yorumları” kitabında kültürün farklı anlamlarını, toplumlara etkisini, siyaset ve doğa ile alakasını inceleme şansı ediniyoruz.
Öncelikle kültür, doğadan türemiş bir kavram olarak karşımıza çıkar. Doğa kültür üretir, kültür de doğayı değiştirir. Shakespeare’in Fırtına adlı oyununda Ariel, karaya çıkmak için uğraşan Ferdinand’dan şu şekilde bahseder:
” …Cenkleşirken gördüm onu dalgaların sırtında
At biniyordu adeta…”
Shakespeare burada insanın sahip olduğu kültürün doğa üstündeki etkisini anlatmıştır. Ferdinand’ın at binme kültürünün, deniz üstünde uygulanması. Aynı örnek bir diğer oyunu Kral Lear için de verilebilir. Fakat bu dizede doğa- kültür etkileşimi üzerine yanıltıcı bir kuramsal çalışma vardır.
“…İhtiyacı olandan fazlasını vermezsen doğaya,
Hayvanınkinden farkı kalmaz insan hayatının da.”
Ama bu yanılsamanın farkına varan Lear, aşırılığın ileri saflarından sıyrılınca şu sözleri kullanır:
“…Ortadan kalksın bu dengesizlik
Herkes ihtiyacı kadarını edinsin artık.”
Yani doğaya da verilen fazlalığın yanlış olduğunun farkına varıp, hayatının merkezine koyduğu bu aşırılıktan kurtulur. Lear’ın doğası dönüşmüştür.
Bebekken, kültürle karşılaştığımız zaman doğamız yok olmaz fakat dönüşür. Tabii doğanın etki etmediği Caliban’lar da vardır. Caliban, Shakespeare’nin Fırtına adlı oyununda adada yaşayan cadının oğludur. Adaya gelen Prospero ona dilini ve daha bilmediği birçok şeyi öğretir ama Caliban yine de doğasından ayrılamaz ve Prospero’nun kızı Miranda’ya tecavüz etmeye kalkar. Caliban ne öğrenirse öğrensin onun doğası budur. Amacı küçük Caliban’lar ile neslini devam ettirmektir. Prospero’nun öğrettiği dil içinse;
“Bana dilinizi öğrettin küfür etmeyi öğrendim artık. Bana dilini öğrettin için allah belanı versin senin.” sözlerini sarf eder.
Bir de Caliban gibi kültürel göreneklerden tümüyle muaf olduğumuzu düşünelim. Bunlardan muaf olan birinin, köle olan birinden daha özgür olmadığını söyler bize Eagleton. Caliban da bunun en güzel örneğini bize köleliği ile kanıtlar.
Etimolojik kökeni “kırsal emek” olan kelime, önceleri “terbiye” gibi bir anlam taşır; 19. y.y’da ise “uygarlık” ile hemen hemen eşanlamlı hale gelir. Uygarlık; bir toplumun maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü (TDK) anlamına gelmektedir. Fakat kültüre baktığımızda birçok anlamı bulunur. Her millet ve kişi için farklı anlamlar taşır. Alman kökenli kültür; dinsel, sanatsal ve entelektüel olanla daha sınırlı bir alana işaret ediyordu. Alman idealistlerinden itibaren ise özgün bir yaşam tarzını ifade eden, modern anlamını taşımaya başlar. Fransa kökenli kültür, tipik olarak siyasi, ekonomik ve teknik yaşamı kapsıyordu. Marx’a göre ise kültürün tek kökeni, doğa üzerindeki emektir. “Kültür ve uygarlık arasındaki çatışma, gelenek ve modernlik arasında sürmekte olan çekişmenin bir parçası oldu.” diyor Eagleton.
Kitapta postmodernizm kavramından da sık sık söz ediliyor. Modern kültürü yadsıyan postmodernizm, sistemin sistem olmaktan çıktığında meydana gelen şeydir. Bireye yöneliktir. Kültür ise ne toplumdan ayrı ne de toplumla birdir.
Kültür ile siyaset de birlikte söz edilir. Siyaset birleştirense, kültür de farklılaştırandır. Kültürün siyasetin ürünü olduğu da unutulmamalıdır. Kültür savaşlarımız ise şuan dört tanedir:
1. Uygarlık olarak kültür
2. Özdeşlik olarak kültür
3. Ticari ya da postmodern olarak kültür
4. Radikal protesto olarak kültür
Peki neden kültür hayatımızda bu kadar önemli bir kavram haline geldi?
Artık, kültürlerin “ulus-devlet” temeli haline gelmesi bir sebeptir. Sınıfsal olması bir sebeptir. Ama en önemlisi ve bütün kültürlerin altında yatan sebep olan “ölüm” idir.
Aslında bu kitabı okumak için tek sebep, Eagleton’un şu cümlesi bile olabilir: “Halıya tükürmemek kadar, savaş esirlerinin kafalarını uçurmamak da uygar olmanın bir parçasıdır.”
Altta kitapta karşılaşıp yeni öğrendiğim kavramları yazacağım. Belki içlerinden bilmeyip, bu yazıyı okuduktan sonra öğreneceğiniz kavramlar vardır. Kitabı okumadan önce bilinmesi daha hoş olur.
Çitleme Kanunu: Köylünün mülksüzleştirilmesini hedef tutan iktisadi hareket.
Diaspora: İnsanların başka yerlerde azınlık olarak yaşamaları.
Konformist: Sorgulamadan itaat eden.
Postkolonyalizm: Sömürgeciliğin bıraktığı mirası sorunsallaştırır.
İkincil narsizm: Gestalt tarafından insan psişesine, insan bedeninin yaptığı yabancılaştırıcı özdeşleşmenin bir sonucu.
Kitap adı: Kültür Yorumları
Yazan: Terry Eagleton
İngilizce’den Çeviren: Özge Çelik
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları/ 2.Basım 2011