Bir Bakış
1928 doğumlu Kırgız yazar Cengiz Aytmatov. Stalin’in öldürülen kurbanları arasında babası… İkinci Dünya Savaşı’nın o yokluk yıllarını da babasız geçirmiş Sevgili Aytmatov. 1953 yılında veteriner olarak mezun olurken 1958 yılında Edebiyat Fakültesine başlar.
1952 yılında Pravda gazetesinde ilk eseri yayınlanır. Gazeteci Cyuda. Novy Mir dergisinde 1958 yılında yayınlanan Cemile adlı hikâyesi ise “dünyanın en güzel aşk hikâyesi” olarak tüm Avrupa’da büyük ilgi görür. Cengiz Aytmatov; Steplerden ve Dağlardan Hikâyeler adlı kitabıyla Lenin Edebiyat Ödülünü ardından önce 1968’de sonra 1983’te Büyük Sovyet Edebiyat Ödülünü kazanır… Sevgili Aytmatov o yıllarda Kırgızistan’ın milli yazarı seçilir ve artık edebi seyri roman yazarlığına kayar. İlk romanı Toprak Ana. Edebiyat dünyasında yankı bulan Beyaz Gemi ve onu zirveye taşıyan Gün Olur Asra Bedel.
Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanının sinemaya uyarlanma çalışmalarının devam ettiği 2008 yılının bir Haziran günü ise aramızdan ayrılır…
Toprak Ana
“Babam Törekul Aytmatov,
Bilmiyorum mezarın nerededir,
Bunu sana sunuyorum.
Anam Nahima Aytmatova,
Biz dört kardeşi sen yetiştirdin,
Bunu sana sunuyorum…”
O gün ve o gece… “Savaş çıktı ana, savaş!” dedi Kasım, Tolganay’ın ilk göz ağrısı, tıpkı babası gibi çalışkan dur durak bilmez Kasım. Aliman’ın Kasım’ı. Köylüler suskun. Sessizlik kulaklarda derin bir çığlık. “Hasat işini bitirmeli acele etmeli kış gelmeden, başaklar kar altında kalmamalı,” diyordu Kasım, sessizliğe inat, dediği de oldu ya, onca insan günler ve geceler boyu çalıştı. Ama bir gün, önce Kasım’ı çağırdılar askere ardından Tolganay’ın biriciğini Suvankul’u. Vatan önemliydi, kurtulacaktı nice yiğitlerle. Öyle bir buğday hasadı olacaktı ki sonra şen şakrak, ilk hasadın ekmeği birlikte tadılacaktı yine.
Günler geçti, savaş tüm şiddetiyle sürüyordu. Tolganay toprakları, suları, köylüleri en iyi bilen olduğu için ekip başı olmuştu, mecburdu, ona güveniliyordu. Gözleri yollardaydı Aliman ve Tolganay’ın. Bir gün bir telgraf geldi. Sonra bir daha… Ve bir gün, ılık bir yelin estiği o gün, atıyla dörtnala gittiler habere… O haber ki “Aslanlarımızı yitirdik, şeref meydanında öldüler,” diyordu. Karıştı ağıtlar ağıtlara, hıçkırıklar yeri göğü inletti. Biliyorlardı, bütün bir yıl yas tutsalar azdı, geride kalanlar için toprak beklemezdi, yaşamak beklemezdi…
Her şeyi, kimsenin gözünün yaşına bakmadan yutup yok etmeye yeminli bu savaş yılları; bir gece tüm varı yoğu emeği bir rüzgâr gibi savurdu gitti. Hırsızlar önce tüm atları sonra tohumluk buğdayları çalmışlardı. O ekim günlerinde ne yaptılar, nasıl yaşadılar anlatılır gibi değildi.
“Evet Tolganay, ama yalnız sen değildin o acıyı çeken, ben de çok acı çektim. Yaz boyunca o çıplak tarla beni deşilmiş bir yara gibi yaktı, uzun zaman acılarım dinmedi. Tarlaları ekinsiz bırakmak, benim kanımı boşaltmak demektir Tolganay.”
Tolganay kendi kendine “Eğer dünyadaki bütün insanlar, o gün bizim köyde olduğu gibi hep iyi şeyler düşünseydiler, çocuklarını, kardeşlerini, babalarını, eşlerini bizim kadar çok sevseydiler, belki savaş hiç başlamazdı.” diyordu. Haklıydı, doğruydu. Şimdi zafer bekliyorlardı. Selam sana büyük zafer deniliyordu, gözyaşlarımız için bizi bağışla…
Zaman Aliman’a da Tolganay’a da hoyrat davrandı. Talihsizlikler peşlerini bırakmadı. Onun o “Ana, ana! İkimiz de duluz artık, zavallı dullar!” deyişini unutamadı Tolganay. Unutmadı yıllarca. Yürüdüğü yol, hayatı boyunca gördüğü en kötü yol oldu. Bir gün, Aliman hayata gözlerini yumarken o küçük zavallı yavrusunun ilk çığlığını duyamadı. Canbolat, Tolganay’ın torunu yiğidi… Büyüdü. O yıl hasadın ilk ekmeğini kendi elleriyle buyur etti büyükannesine. Tutamadı gözyaşlarını Tolganay. Suvankul’u, Kasım’ı, Maysalbek’i, Caynak’ı ve Aliman’ı rahmetle andı. “Her şeyi ta başından hatırla Tolganay” diyen Toprak Ana’ya bir gün gerçekleri anlatacağının sözünü verdi. “Evet, gidiyorum, eğer yaşarsam yine geleceğim. Haydi şimdi kal sağlıkla güzel toprağım…”
- Cengiz Aytmatov – Toprak Ana
- Ötüken Neşriyat – Roman
- 135 Sayfa