Pis Moruk 96 yaşında!
Charles Bukowski nam-ı diğer Henry Chinaski. Almanya’da doğdu. Henüz 2 yaşındayken ailesiyle Los Angeles’a taşındılar. Bukowski babasından uzun yıllar boyunca şiddet gördü ve bu yüzdendir ki asla onun gibi bir adam olmak istemedi. Paraya, işe önem vermedi bir aile kurmaya özen göstermedi, toplumun ona biçtiği rolün fazlasıyla dışında yaşadı. Alkole ve kadına düşkünlüğü onu yaratıcı kıldı. Herkesin ilham kaynağı vardı, Bukowski’ninki dibini bulamadığı şişe ve kadın çukurlarıydı. Bir kapı vardır insanların geçmesi gereken, Bukowski kadınların ve o şişelerin ardına bakmak istedi. Buldu mu aradığını yoksa sadece aramayı mı seviyordu bilinmez ama çabalarının bizi renklendirdiği kesin.
Toplum dışı insanlar, kaybedenler ve alkolizmi anlatırdı hikâyeleri ve şiirlerinde. Böyle yazmasının sebebi kendisinin de böyle bir hayat yaşamasıydı. Aslında yazdığı tüm o hikâyeler hayatı boyunca yaşadıkları mıydı, bu hep tartışma konusu olmuştu ama çoğunun kurgu olduğu açıkça ortada. Bunca tecavüz ve hırsızlık hikâyeleri oldukça rahatsızlık verebilir.
“Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinekkaydı tıraşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.”
Yazmaya başladığı günden beri yazılarını dergilere gönderdi ama hep geri gönderildiler. Uzun süre vazgeçmedi, neyse ki 24 yaşında birkaç yazısı dergide yayınlandı ama Bukowski yayıncılık yöntemlerinden şikâyetçiydi, 10 yıl kadar yazmaya ara verdi. Bu zamanını ABD’yi gezerek ucuz pansiyonlarda ucuz içkiler ve açlıkla boğuşarak geçirdi. Bu zamanlarını Factotum isimli kitabında anlattı. Çok farklı işler deneyimlemiş olan Bukowski hiçbir zaman tutunamadı. Alkol bağımlılığı ve kuralsız yaşamı seçmesi onu açlığa sefalete itti. Böyle yaşamak onun tercihiydi. Bir yayın evinden ömür boyu 100 dolarlık çek teklifini alınca 2 yıla yakın çalıştığı postanedeki işini bıraktı. Bunun için; “İki seçenekten birini seçmek zorundaydım: Posta ofisinde kalıp delirmek ya da yazmaya oynayıp açlıktan ölmek. Ben aç kalmayı seçtim.” demiştir. İlk romanı Postane‘yi de birkaç ay sonra yazmıştır.Hep kendisinin bir dahi olduğunu ama bunu ondan başka kimsenin bilmediğini söylemiştir.
“Mavi bir kuş var yüreğimde çıkmaya can atan.
Ama ben ondan güçlüyüm, kal, diyorum ona,
Kimsenin seni görmesine izin veremem.
Mavi bir kuş var yüreğimde çıkmaya can atan.
Ama viski döküyorum üstüne sigara dumanına boğuyorum,
Fahişeler, barmenler ve bakkal çırakları hiç bir zaman bilmiyorlar
onun orada olduğunu.
Mavi bir kuş var yüreğimde çıkmaya can atan.
Ama ben ondan güçlüyüm, yat lan aşağı, diyorum ona,
Ocağıma incir dikmek mi niyetin?
Avrupa’daki kitap satışlarını sabote etmek mi?
Mavi bir kuş var yüreğimde çıkmaya can atan.
Ama zekiyim, sadece geceleri izin veriyorum çıkmasına, herkes yattıktan sonra.
Orada olduğunu biliyorum, derim ona, kederlenme artık.
Sonra yerine koyarım yine ama hafifçe öter.
Tamamen ölmesine de izin vermiyorum ve birlikte uyuyoruz, gizli
antlaşmamızla ve insanı ağlatacak kadar güzel,
Ama ben ağlamam, ya siz?”
Özgür bir yazım dili kullanması ve kuralsız bir serseri olması kadınların her zaman dikkatini çekmişti. Yazmak dışında hiçbir şeye ilgi duymuyordu. Hep içindeki o boşluğu dolduracak şeyler aradı ama bu aradığını insanlarda bulamadı. Yazmak onun hayatıydı. Güzel bir yazıyı çok güzel seviştiği bir kadına benzetirdi. Güzel bir sabahı da güzel seviştiği bir kadına benzetirdi. Alkolün bütün damarlarında gezdiği bir geceyi de güzel seviştiği bir kadına benzetirdi. Bukowski her güzel şeyi güzel seviştiği bir kadına benzetirdi. Bir daktilo alıp şiirlerini yazdı, dergilere gönderdi, gazetelere köşe yazıları yazdı, şiirleri kitaplaştırıldı ve şiirler için okuma geceleri düzenlendi. Güzel seviştiği kadınlara benzeyen pek çok günleri oldu. Bunların hepsini Kadınlar isimli kitabında anlattı. Zengin kadınlarla da beraber olmuş para konusundaki sıkıntıları bitmiş ama yine de aradığı şeyi bulamayıp yoluna devam etmiştir. Bukowski hipodromla da epey ilgiliydi, bu konular neredeyse her kitabında geçerdi. Orada kaç dolar kazanacağı akşam içeceği şişe sayısını belirlerdi. Hayatının uzun bir zamanını tahta koltuklarda atlatın hangisinin daha hızlı koşacağını tahmin etmekle geçirmiştir.
Bukowski şiir ve öykülerden oluşan toplam 45 kitap yazdı. Bunları Avi Pardo bize yansıttı. 45 kitap ve çokça kedi babası olan Charles Bukowski 73 yaşında hiç merak etmediği o diyarlara yolculuğa çıktı.
Ayyaş ve ölü bir adamın dediği gibi;
“Siz dünyayı kurtarın, ben de nasıl kurtardığınızı yazayım.”