Kemal Özer ismiyle karşılaştığımda henüz öğrenciydim. 2009 yazıydı. Bir iki gazetenin kültür sanat sayfasında şair Kemal Özer’in öldüğü yazıyordu. O sıralarda Hilmi Yavuz, arkadaşı şair Kemal Özer’i yazdı. Kemal Özer’i tanımaya başlamam bu yazıyladır. Edebiyat fakültelerinde derslerde adını anan var mıdır? Pek sanmam. Yazınsal izlerçevrenin piramidinin üst kısmında yer alan şair ve yazarlar hakkında bitmeyen kültür sofuluğundan şaire belki sıra gelmemiştir, kim bilir?
O günlerde, 2009 yazında, bir ara kitap almak için Aslıhan Pasajı’na uğruyoruz. Dükkânlardan birinde Kemal Özer’in kitaplarını soruyoruz. Şiir kitapları şurada diyor. Şurası: Tezgâha koyulmaya pek layık olamayan yığıntı olarak bir arada tutulan şiir kitaplarının bulunduğu köşe. Karıştırıyoruz. Nasibimize çıkan Sen de Katılmalısın Yaşamı Savunmaya (1975) ve Kimlikleriniz Lütfen (1981) oluyor. Alıyoruz.
Böyle başlıyor Kemal Özer şiirine dâhil oluşumuz.
Kemal Özer 1935’te İstanbul’da doğar. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Edebiyat Fakültesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğrenimini yarıda bırakır. Gazetecilik ve yayıncılıkla meşgul olur.
1950 kuşağı içinde, şiirleriyle temayüz eden Kemal Özer, A Dergisi kurucuları arasında yer alır. Sonradan Şiir Sanatı adında aylık bir şiir dergisi çıkarır. (20 sayı, 1965-1967) O, şiirinin ilk verimleriyle İkinci Yeni şairlerinin arasında ismi anılanlardan olur. Behçet Necatigil onun şiiri için şunları söylüyor: ‘‘Kemal Özer’in şiirlerinde uzak çağrışımların izinde yürümekle çözülebilecek gizli bir bütünlük kaygısı seziliyordu. Şairliği yeni aşamalarda toplumsal eylemlere, yurdun ve dünyanın politik güncel olaylarını şiirleştirmeye yöneldi.’’
Burada, Necatigil’in ‘‘uzak çağrışımların izinde yürümekle çözülebilecek gizli bir bütünlük kaygısı seziliyordu.’’ tespitini açıklayan bir yazıyı anmalıyım. Turgut Uyar 1959’da Pazar Postası’nda çıkan Bir Şiiri Anlamak başlıklı yazısında Kemal Özer örneği üzerinden, Memet Fuat’ın şiir tahlillerinde tespitlerinin sahih olup olmadığını görebilmek adına Kemal Özer’e Ağıt şiirini nasıl bir anlam etrafında örgülediğini sorduğunu, Kemal Özer’in de bunun üzerine bir açıklama yaptığını ve daha sonra Memet Fuat tespitlerinin tutan tutmayan yanlarını ve bunun sebepleri üzerinde durduğunu nakleder. Turgut Uyar’ın yazısı şöyle devam ediyor:
“Laleli şiirinde de anlaşamamışlar. Memet Fuat ‘Lale’ sözcüğünü çiçek anlamında almış. Oysa Kemal Özer onu ‘eski zamanda ağır suçluların boynuna geçirilen demir halka’ anlamında kullanmış. Memet Fuat şöyle diyor: Doğrusunu isterseniz o şiiri okuduğum zaman, lalenin bu anlamını bilmiyordum, onun için çuvallamışım.’’
Kemal Özer 24 yaşında yayımladığı Gül Yordamı’ndan (1959) başlayarak ilk üç şiir kitabıyla İkinci Yeni estetiği içinde alımlanabilecek verimler ortaya koydu. Daha sonra uzun bir süre şiir yazmamış. 1973’te Kavganın Yüreği ile çıkagelir. Hilmi Yavuz’un naklettiğine göre bu kitabın ilk baskısının arka kapağında şu satırlar yazılıdır: ‘‘Yaşama bakışım, dünyayı kavrayışım, onu artık sürekli bir kavga olarak nitelediğimi özetliyor. Şiir de bu kavganın bilincini vermekle yükümlü olmalı.’’ Kemal Özer bu eserinde itibaren sosyalist bir bilincin idare ettiği bir şiiri vücuda getirir. Kitapta yer alan Üzgünüm Ama Övünüyorum başlıklı şiir bu yeni, değişen poetik tutumunu işaretleyici hüviyettedir:
Buna geç kaldığıma üzgünüm
bulanıklıktan sıyırıp yaşamı
açmakta çalışkan ellere.
Bu sizin, demekte, kavrayın sımsıkı
sahip çıkmak gerekir en önce.
alında biriken tere sahip çıkmak,
yorgunluğun ardından beliren türküye.
Kavgamı ediyorlar bilsinler
niçin ettiklerinle ve kiminle.
Gelecek günlerin bilinci
su versin ateşteki çeliğe.
Üzgünüm insanın dağılan yüreğini
bir dizeyle birleştirmek için
bunca geç kaldığına şiirlerimin.
Ama övünüyorum yine de kardeşler
kavgaya girmekte geciksem bile
yanınızda olacağım zaferi yaratırken.
Kavganın Yüreği’nden sonra Kemal Özer’in şiiri her ne kadar bildirileşmeye temayül etse de çoğu zaman bunun lirizmle birleşen bir kıvam bulduğu yadsınamaz. Ne kadar göz ardı edilmiş olsa da Kemal Özer, meydana getirdiği şiiriyle gerek kendi devrinde gerek bugünün okurunda yankı bulabilecek derinlikte bir şiiri örgüleyebilmiştir.
İÇİMİZDEKİ BU
içimizdeki bu utanç
avuçlarımızın birinde tuttuğumuz para
kulaklarımıza çarpan sözcükler
bu kaygan dünya
her şeyin eridiği bu mayıs günü
öfkeyle umutsuzluk acıyla ölüm
kuşkuyla döneklik yan yana
satıyorlar günün bütün seslerini
sermişler kaldırımlara
içimizdeki bu uğultu
bakarken çocuklarımızın yüzüne
titreyişi uzatırken ellerimizin
bu kimseyi bağışlamayan duygu
ardımızdan geliyor nereye yönelsek
giriyor otobüslerden içeri
yapıların tırmanıyor üst katlarına
bu vakitsiz şafak, gece yarısı
yürekleri dağlayan aydınlık.
dolarken damarlarınıza bir anda
birlikte yürümenin coşkusu
yaşamı bilinçle kavramanın
parlaklığı vururken anlınıza
ne kadar biçerlerse biçsinler
umut daha gür sürecektir.
hiçbir şeye yenilmediği inancın
kim daha güzel anlatabilir
onurla söylenen bir türküden?