Yüksek mevkilerde kalburüstü bir yaşam süren İvan İlyiç, hastalığını öğrendikten sonra, günler ilerleyip durumunun daha da ağırlaşmasıyla aslında ne kadar boş ve anlamsız bir hayat sürdüğünün farkına varır. Nihai sona yaklaşırken hayatını sorgulama hatasına düşer, herkes gibi. Hata diyorum, çünkü hayatını nezaketine ve olması gerekene uygun bir biçimde sürememiş olmasında payı oldukça büyük İvan İlyiç’in. Geç kalınmış bir sorgulamanın pişmanlığı ve üzüntüsüyle son bulur yaşamı. Kendisi de son satırlarda buna benzer ifadeler kullanarak,beni ve benim gibi düşünen diğer okurları bir bakıma doğrulamıştır.
Öyküye adını veren İvan İlyiç’in çocukluğundan ölümüne kadar olan yaşam hikayesinde gençlik yılları, aile hayatı, iş yaşamı, kişilik özelliklerinin iş ve sosyal çevresine olan etkisi, hastalığı, o süreçte hayatı ile ilgili girdiği sorguları, hesaplaşmaları, korkuları oldukça sade ve anlaşılır bir dille anlatılıyor.
Rus Klasikleri her ne kadar göz korkutup, belli bir kesim için “ertelenmeye” uygun eserler gibi gözükse de Tolstoy, bu kısa öyküsüyle gönüllere su serpip “Korkmayın, çevirmenlerinize güvenin.” mesajı veriyor adeta. Nitekim, o korkuyu ve uzak durma eğilimini büyük ölçüde yaşayan biri olarak , Nihal Yalaza Taluy’un çevirisiyle CAN yayınlarından çıkmış bu klasik ile yolumun kesişmesinin, “klasik eserlere” karşı duyduğum endişeyi hafifletmesinde büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum. Soğuk iklim eserlerine ve diğer klasiklere daha sıcak yaklaşmamızda “çevirmen” etkisinin göz ardı edilmemesi gereken bir ayrıntı olduğunu düşünüyorum. Çevirmenlerin kaynak metinle, okuyucu arasındaki köprüyü güçlü temellerle kurup dengeyi sağlayabilmesi gerekir. Kanaatimce, eser ne kadar klasik olursa olsun, yazıldığı dönemin anlatım dilini günümüz yazım diline uyarlayamamış bir çevirinin zorluğu okuyucuyu da eser sahibini de yari yolda bırakmak gibi olacaktır. Burada bahsettiğim kaynak eseri kökten bir değişikliğe uğratmak değil elbette. Söz konusu olan “denge”yi sağlayabilmek ve korumak.
Ölüme adım adım yaklaşırken içinde bulunduğu buhranı da gittiği yere sürükleyen adamın öyküsünü, içerikten çok sanırım teknik sayılabilecek bir açıdan değerlendirmiş oldum. Anlatım dilinin akıcılığı bana İvan İlyiç’in karanlık bekleyişinin son bulduğuna,hala hayatta olduğuna ve memuriyet hayatını bir yerlerde hala sorguladığına inandırıyor.